Yazar Gülşah Kılıç,  “Hayatına Şans Ver” adlı hikâyesi ile kazandığı ödülden sonra kendisine şans vererek “Kalp Yaşlanmaz” adlı eserini yazdığını anlattı. Sokak Kitapları Yayınevi tarafından basımı yapılan ve on öyküden oluşan “Kalp Yaşlanmaz” adlı kitabının ana temasında aşk olduğunu söyleyen Kılıç, aşkın kalbe iyi geldiğini vurguladı.

Hikâyelerin esin kaynağının, televizyonda veya gazetede okuduğu bir haber, bazen birinin söylediği bir cümle, fotoğraf ve resimden çıktığını belirten Kılıç, ikinci kitabını şiir kitabı olarak 2016’da çıkarmayı düşündüğünü söyledi. Yazar Gülşah Kılıç, Halkın Sesi Gazetesi Muhabiri Nermin Akkaya’ya hikâyelerinin çıkış serüvenini anlattı.

N.A: Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz ve sizi etkileyen şey nedir?

G.K: 10 yıldır yazıyorum. Aslında çocukluğumdan beri her şeyi hikâyelendirdiğimi hatırlıyorum. Bu kitabımda da yakınlarım okusun ve değerlendirsin diye 10 tane rast gele seçtiğim hikâyeyi yolladım. Çok beğenildi. Onları da bir yayın evine gönderdim. Kitabımı 2013 yılında bin tane bastırdım ve yakın çevremize dağıttık. 2’inci baskı da bin tane. Sokak Kitapları Yayınevi ile bağlantı kurdum. Orayla anlaşarak 2014 yılında bin tane daha bastırdım. Kitaplıkların başlıklarına hikâyeyi anlatan cümleler koydum. Orada aile ilişkilerinin sorgulanmasını, kişisel yalnızlıkları, aşkı ironik bir dilde anlatmaya çalıştım. Yazdığım hikayelerin bazıları çok büyük bir olay değil ama küçük bile olsa insana hissettirdiklerine bakmaya çalıştım.

N.A: “Kalp Yaşlanmaz” adlı kitabın hikayesinde neyi anlatmak istediniz ve bu kitabı çıkarmanızda ödülün de etkisi oldu mu?

G.K: Bu hikayemde aşkın hiçbir zaman ölmeyeceğini, hiçbir zaman yaşlanmayacağını hangi yaşta olursa olsun hep genç olacağını anlatmak istedim. Aslında, hikâyenin özüyle isminin çok alakası yok. ‘Hayatına şans ver’ hikâyem de 2012 yılı Güncel Sanat Dergisi 2’nci Kısa Öykü Yarışması’nda birinci oldu ve ödülün etkisi cesaretimi toparladı. Hikâyemde kırklı yaşlarında bir bayanın evlilik kararı almasının etrafında nasıl sorgulandığını anlattım. Hikâyenin kahramanı, yaşadıklarını küçük bir kızla paylaşıyor. Bu kız da ‘Hayatına bir şans ver’ diyor. Bir yandan da tedirgin oluyor. Annesini, babasını kaybetmiş yengesiyle birlikte yaşıyor. Bu hikâyelerin hiçbiri gerçek bir hikâye değil, kurgu. Ben bekâr ve belirli bir yaşta olduğum için bana hikâyelerimde kendimi yazdığım söyleniyor. Aslında benimle bir alakası yok.

N.A: Öykülerinizi yazarken nelerden esinleniyorsunuz ve nasıl bir ortamda yazmayı tercih ediyorsunuz?

G.K: Kitaplarımı gece yazıyorum. Ben sesli ortamda yazamıyorum. Ben biyografi çok okuyorum. Mesela Elif Şafak düz bir duvara bakarak yazmayı seviyormuş ve sesli ortamda yazabiliyormuş. Herkesin bakış acıları farklıdır.

N.A: Kitabınızın içeriğinden biraz bahsedebilir misiniz?

Kitapta on farklı hikaye var ve bu hikayelerin baş rolünde hep kadın kahramanlar var. Kitabın ismi bana ait. ‘Huzur evi’ hikayemde huzur evine taşınmış bir bayanla işe yeni başlamış bir hemşirenin arasındaki arkadaşlığı anlatılıyor. Mesela siyah çanta diye bir hikâyem var. O hikayede, bir çanta üzerinden kişinin yaşadığı hisleri anlatmaya çalıştım. Benim güzel siyah bir çantam vardı çok severek beğenerek aldığım, daha sonra çantayı benden bir başkası istemişti ben de vermiştim. Ondan dolayı bu hikâyeyi çıkarttım, onu bir kişiye endeksledim. O çantayı bir erkek yaptım ve ironik bir dille anlatmaya çalıştım. Hikâyelerimin esin kaynağı; televizyonda veya gazetede okuduğum bir haber, bazen birinin söylediği bir cümle, fotoğraf ve resim. Yazmak benim içimde çocukluğumdan beri vardı. Geç başladım ama benim kitap yazdığımı ailem bile bilmiyordu. Sonradan öğrendiler ve çok destek verdiler. Yakın arkadaşlarım ve akrabalarımın da desteğini gördüm. Ben hikayeciyim ama ikinci kitabımı şiir olarak çıkartmak istiyorum. Bu kitabımı da 2016’da çıkarmayı düşünüyorum.”

Sıra dışı özgeçmişiyle Gülşah Kılıç

1974’ün Ağustos ayında doğdu. Kırk yaş bebeğiydi. Geride beş can daha taşımış bir bedende altıncı yolcuydu. Beklenmedikti. Bir yaraya merhem olur düşüncesiyle istenmiş, dünyaya minicik gelmişti. “Çok yaşamaz” dediler. Duruşu cılızdı ama tutunmuştu bir kere hayatın bam teline. Kendini bildi bileli her şeyi hikâyelendirirdi. Eski, yeşil bir tuzluğu bile atmakta zorlanır, maneviyat yüklerdi üstüne. Bu kadar birikince hikayeler, aldı kalemi eline. Yazarken ürktü, paylaşırken utandı ama bırakmadı.

Röportaj: Nermin AKKAYA