Birkaç gün önce giyim ürünleri dükkânı olan bir arkadaşımın işyerinde üç beş kişi oturuyorduk. Toptan mal satışı yapan 30-35 yaşlarında bir genç de son model ticari minibüsünden inerek aramıza katıldı.
Havadan sudan konuşurken mevzu ekonomiye geldi. Güneydoğulu olan toptancı kardeşimiz “Ben ticaretle uğraşıyorum. Ülkenin halinden, gidişatından çok memnunum. 15 yıldır tekstil ticaretiyle uğraşıyorum. Ülke uçuşta. Kalkınıyoruz. Uçuyoruz. Benim şu anda 10 dairem var. Allah yöneticilerden razı olsun. Bu ülkede isteyen herkesin evi barkı olur. Geçim sıkıntısı diye bir şey görmüyorum. Fakirim diyenlere inanmıyorum vb.” dedi.
Aramızda bulunan yaşlı bir kişi “Ben 7500 TL emekli maaşı alıyorum. Yıllarca asgari ücret ile çalıştım. Ev, bark sahibi olamadım. 4 bin TL kira ödüyorum. Geçinemiyorum. Beslenemiyorum” dedi.
Genç yaşta 10 daire sahibi olan iş bilir genç tüccar “Ev sahibi olamadıysan suç sende. Kafanı kullansaydın ev sahibi olurdun vb.” dedi.
Konuşmalar, akıl dışı diyaloglar çok canımı sıktı. Kendimi daha fazla tutamadım. “Kardeşim, 15 yılda ticaret sayesinde 10 daire sahibi olduğunu söylüyorsun, son model lüks ticari minibüse biniyorsun, kılığın - kıyafetin de gayet pahalı ürünlerden oluşuyor. Bu kadar çok kazanç elde ettiğine göre son 15 yılda ne kadar vergi ödedin?” dedim.
Bu soru karşısında yüzünün rengi değişen kardeşimiz ödediği vergiyi söyleyemedi. Sadece, “Sattığım malların yüzde 90’ı faturasız, kayıtdışı. Para tahsilatlarını elden yapıyorum vb.” dedi.
Ülkenin imkanlarını kullanarak aşırı derecede zengin olan kardeşimiz daha sonra tüm esnaflara çakma, taklit, yasa dışı, patentsiz giyim ürünleri sattığını da anlattı.
Taklit ürünleri satıp yakalanma durumunda avukatlara, hakimlere ağlamanın da çok işe yaradığını, hukuki cezaların çok düştüğünü de anlatıp; Allah, kitap, din, iman, Kur’an diyerek yanımızdan ayrıldı…
Kıssadan hisseyi siz çıkarın…