Şimdi o geceyi birde ben anlatayım…

12 Eylül…
Şimdi o geceyi birde ben anlatayım…
O gece Musa Çolak, Metin Küçükvar, Oktay Özkara -Diğer arkadaşlarımız devlet memuru olduğu için adlarını yazmıyorum-  ve bendeniz… 
O gece yazıya çıkacaktık…
Yani duvarlara; Kahrolsun diye yazmak için…
Çok garip bir gece idi…
İki ayrı ekip kurmuştuk…
Kılıç ayrı Topbaşı ayrı idi…
Ne olduysa bizim Kılıç’ta ki baba evinde biz uyuya kaldık…
Kardeşim Ayşe bütünleme sınavı vardı Kozlu Ortaokulunda o erken kalkmıştı…
Bana; “Ağabeyim ben sınava gidiyorum” dedi kapıdan çıkarken…
Ayşe 20 dakika sonra geri döndü ve; “Ağabeyim Jandarma Sinemanın önünde yolu kesmiş. İhtilal mi bir şey olmuş. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş” deyince biz siyah beyaz televizyonu jet hızıyla açtık…
Kenan Evren konuşuyordu…
Eyvah dedik yandık…
Hadi biz tamam da Taşbaca’da ne oldu…
Temizlik operasyonundan sonra mecburen geceyi bekledik…
Dağlardan Topbaşı’na Metin Küçükvar’ın evine vardık…
Allahtan onlarda uyuya kalmışlar…
Bir gün sonra Jandarma bizim eve iki türlü operasyon yaptı…
V.S aramak için birde Gazeteci olduğum için işe gitmem için…
O zaman H. Ertuğrul Emral’ın Haber Gazetesinde Adnan Küçükvar ağabeyimiz Sorumlu Yazı İşleri Müdürü. 
Gazeteyi basacaksınız dediler… 
Kağıdı toptan almışız ve kırmızı başlığı ve de daha ilginci Gül-Geç diye bir köşemiz var…
Onu da o zamanki tipo teknoloji ile kırmızı basmıştık…
Sıkıyönetim bildirileriyle gazeteyi donatmıştık…
Bugünkü kendini özgür diyen, sermayenin gazeteleri manşetlerinde hepsi “Hoş geldiniz” diye yazdılar…
Biz hiç öyle bir başlık atmadık… 
Kimisi Özledik diye yazdı… 
Sözüm ona sağcı sözüm ona solcu, sözüm ona devrimciler adeta medyada domalmıştı…
Biz Türkiye’nin ve Zonguldak’ın en büyük zengini H. Ertuğrul Emral’ın gazetesinde inanın darbeye tek kafa tutan gazete olduk… 
Ve garip bir şekilde denetime alınan iki gazete vardı biri Haber Gazetesi diğeri İnanış’tı…
Ayşe Durukan ile o zamanlar az o dönemki ismiyle Tugay Komutanının kapısında yağmurda ıslanmadık…
Bir fıkra yüzünden ahıra üç ekip arkadaşımız 22 gün hapsedilmişti…
Bizim geniş…
Babam bana önce Ankara’ya Muhammet ağabeyimin sonrada Kırşehir’de ağabeyim Muzaffer ağabeyimin yanına gidip bilgi edinmemi söyledi…
Tabi ki bende gittim...
O yasaklı dönemde neler neler yaşadık…
Yalnız intikam alacağım ya darbecilerden…
Alparslan Türkeş’in 9 Işık (Milli Doktrin) kitabı 559 sayfadır… 
Onu ben Ülkücü gençliğe olan bölümünü Atatürk gençliğine diye değiştirerek tefrika olarak Haber Gazetesinde yayınladım…
İşte o mantıktaki adamlar darbe yapmıştı…
Başına onların istediğini yazdığında kitap okumadıkları için onlara yedirmiştim…
Hem de aylar süren tefrika…
Burada benim yaşım o zaman 17’di…
Satılık kalemler ne methiyeler düzüyordu… 
Biz o zamanki ekibimiz buna boyun eğmedi…
Sonra layt oldu her şey… 
İnsanlar fikirleri ve düşünceleri için idam edildi…
Yetmedi yaşı büyütülerek idam edildi…
Ama o paşa denenler saray hayatı yaşadı…
Bugünkü iktidarı doğuran 28 Şubatçılar gibi…
Yediler içtiler hem de kralından sonrada geberip gittiler…
Bizim ideallerimizi, gençliğimiz, eğitimimizi her şeyimizi çaldılar…
Şimdi Z’den toplum yarattılar…
Onlar başardı, biz kaybettik…
İşte 12 Eylül’ün bende ki çok kısa anısı…
Sevgiyle kalın…