Bilindiği üzere Atatürk, Ulus Okulları dediğimiz Millet Mekteplerinde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi. Tüm bu hizmetler ışığında Bakanlar Kurulu, 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Atatürk'e Ulus Okullar Başöğretmenliği ünvanı verdi. 24 Kasım Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.
Öğretmenlik mesleğini yürütenlerin dışındaki çoğu insan, ülkemizde kutladığımız” 24 Kasım Öğretmenler Günü’ nün aslında Atatürk’ün referans verilerek kararlaştırıldığı 12 Eylül darbesinin dayatması olduğunu bilmez.
Bu durumun(12 Eylül uygulamalarına itiraz hakkımı saklı tutarak) öğretmenler gününün 24 Kasımda kutlanmasına karşı çıktığım anlamına asla gelmez.
Ancak;
Dünyada ise öğretmenler günü 5 Ekimde kutlanır. Sadece kutlamakla kalmaz, aynı zamanda öğretmenlerin uluslararası alanda birlik, dayanışma ve örgütlü mücadelenin anlam bulduğu bir mücadele günüdür.
Yıllar önce sol, sosyal demokrat kültür birikimi ile donatılmış idealist öğretmenler olarak, güzel ülkemizin en ücra köylerine Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş uygarlığa ulaşmak için bağnazlığı ve cehaleti yok etmek üzere yola çıkmıştık. Emekli bir öğretmen olarak değerlendirme yaptığımda ne yazık ki bugün geldiğimiz durum görevimizi tam anlamı ile başaramadığımızdır.
İşin doğrusu Öğretmenlerle ilgili sorunları ve çözüm önerileri bu yazımızın konusu değil. Yazılarımı takip edenler öğretmen ve eğitimle ilgili sorunları konu başlıkları ile ayrıntılarla anlattığımı iyi bilirler.
Amacım, ilkokul çağındaki çocuğun gözünden öğretmeni anlamlandırmak.
İnsan dünyaya gözlerini açtığında ilk olarak annesini görür. Annesi aynı zamanda ilk öğretmenidir. Yaşamak için yemek yemeyi, yürümeyi, konuşmayı ondan öğrenir. Okula başladığında ise annesine verdiği kutsallığı öğretmenine vermeye başlar.
Hiçbir şey bilmediği bir durumda okuma yazma öğrenmeye başladığında, gerçek yaşamı öğrendiği öğretmeni saygıdeğerdir artık. Güler yüzlü, sevecen ve tatlıdır. Bilinçsizce yaptığı yaramazlıklara tahammül eder. Kitaplarla tanışmasını sağlayan kişidir. Anne ve babası evde kardeşi kendisi ile uğraşamazken, öğretmeni sabırla ve istekle hiç yorulmadan olağanüstü bir güçle 20-30 kişilik sınıfa ışık olur. Acılarına ortak olur dayanma gücü verir. Mutluluğunu paylaşarak çoğaltır. Öğretmeninin kendisi için değil, öğrencileri için yaşadığını düşünür. İşte tam da bu nedenle çok fedakardır.
Düştüğünde elinden tutar, kaldırır. Bilmediğini öğretir, yanlışı düzeltir, doğruları o gösterir. Korktuğunda cesaretlendirir.
Cumhuriyet öğretmeni;
Bütün bunları yaparken aklın ve bilimin rehberliği ve ışığından asla sapmaz. Hayatı sorgulamayı önerir, araştırmadan incelemeden gözlemlemeden körü körüne inanmayı reddeder. Savaşın kötü olduğunu, İnsanların farklılıklarının(din, dil ve ırk) bir zenginlik olduğunu, nimetlerin hakça ve adilce paylaşıldığında dünyanın barış içinde mutlu ve huzurlu olarak yaşanabilecek bir yer olacağını öğretir.
Bu nedenledir ki öğretmenlik saygı duyulan kutsal bir meslektir.
“ Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir” Mustafa Kemal Atatürk
Ne mutlu bunu başarabilen öğretmenlere.
Günümüz kutlu olsun.