30 Ağustos; Kuvayı Milliye’nin, Mustafa Kemal’in önderliğinde başlattığı, Ulusal Kurtuluş Savaşının zafer tacıdır.
26 Ağustos Meydan savaşının kazanılmasıyla Anadolu’nun düşmanlardan kurtulmasının yolu açıldı
Tarihin en büyük sosyal sözleşmelerinden birini uygulayarak, Orta Doğu karanlığında bir yıldız gibi parlayan Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal ve arkadaşlarını minnet ve saygıyla anıyorum
26 Ağustos küreselleşme adına soyguna devam edenlerin, ülkeyi din adına bağnazlık, gericilik çukuruna atmaya çalışanların kara günüdür. Anımsamak istemeyenlere inat, gelecek aydınlık günlere inananlar için umut olsun diye 26-30 Ağustos’u kutluyorum.
Biz bu güzel ülkeyi kazandıranlara rahmet, bu güzel ülkeyi çirkinleştirmeye çalışanlara lanet okuyorum.
Umutsuz olmayın,
Bunlar da geçer elbet
***
30 Ağustos’un benim ve yakın dostlarım için özel bir anlamı da var.
Tam yirmi bir yıl önce, 30 Ağustos gününde sevgili dost Haydar Baş’ı toprağa verdik
Yazılarımı takip edenlerde inatçı Kuvayımilliyeci, Cumhuriyetin ilk kuşak savunucusu, İnançlı ve laik, demokrat, cumhuriyetçi Haydar Baş’ı tanırlar, hatırlarlar. Tanımayanlar için şunları söyleyeyim
Haydar Baş Trabzon kökenli, Çaydamar’kömür ocağının namlı şeflerindendi.
Her zaman Takım Elbise ve kravatlıydı.
”CUM” harfleri görülecek şekilde sol cebine özenle katlayarak koyduğu Cumhuriyet Gazetesini eksik etmezdi.
Ölümünden kısa bir süre önce kalp krizi geçirir. Acile götürürler .Acildeki doktorun badem bıyıklarından huylanır. Doktora bakar,
---Bağa bak, Atatürkçü değilsen bana elini sürme!
Kısaca fanatik bir Cumhuriyet sevdalısı idi
Haydar Amca ile 1989- 1994 yıllarında Zonguldak Belediye Meclis üyeliği yaptık
Sevgili Haydar Amcamızı dilinden düşürmediği 30 Ağustos’ta ziyaret için gittiği Trabzon’da toprağa vermiştik.
Bu ilginç tesadüfü de hatırlatarak sevgili Haydar Baş’ı unutmadığımı söylemek istedim.
Size bugünkü yazımda ondan bir anı aktaracağım.
***
Haydar Amca memleketi Trabzon’a, ziyarete gitmiştir.
Kasabada kahvede otururken, yanındaki sandalyede, birkaç sandalyeye de yayılarak oturan biri; kendisine yabancı gelen Haydar Amcaya biraz üstten bakan bir tavırla;
-Yabancisun herhalde?
-Yok buralıyım, Ama Zonguldak’ta oturuyorum.
-Kimlerdensun!
-Bize Başoğlu derler
-Hiç duymadum;kaç hanesunuz?
-Beş on hane varız.
-Biz tam 40 haneyiz. Bize……………ler derler. Bizim uşaklar Samsun’dan bu tarafa kadar çok adam vurdiler. Habu yüzden bizi herkes tanur.
Haydar Amca hiçbir konuda kimseye pabuç bırakmazdı. Adamın bu ters tavrına karşı şöyle bir bakar ve..
-Hemşerim, biz, bizim uşakları hep okuttuk. O yüzden bizi kimse tanımaz.
***
İşte size, feodal şişinmeciliğe, övünmeye, aydınlanmacı ve modern bir tavır.
Rahat uyu Haydar Amca.
Seni hep güzelliklerde anacağız.
***
Ağustos yitiklerimize Hamit Kalyoncu hocamız da eklendi.
Yüreğimiz dağlandı.
Zonguldak için telafisi mümkün olmayan, katlanılması güç bir kayıp oldu
Evet o bir öğretmendi.
Ama öğrencilerinin hayatına dokunabilen, onlarda olumlu değişimler yapabilen bir eğitmendi aynı zamanda.
Halkından kopmamış bir Cumhuriyet aydınıydı
Şiir yazabilecek- hem de çok iyi- sıcak bir yüreğe sahipti
Meleğin seven biriydi. 1980 sonrası mesleği elinden alındığında geçimini sağlamak için Ferah Lokantası üstünde “Kent Kraathanesini” çalıştırmaya başladı. Onun döneminde bu işyeri seçkin müşterileri ile iyi kazanan bir mekandı. Öğretmenliğe dönme hakkını kazandığında en az beş öğretmen maaşı kazanan bu işyerini hemen devretti ve aşık olduğu mesleğine döndü
Onu “Hamit Hoca” yapan bir yanı da Zonguldak’ta her kesimin saygısını, sevgisini kazanmış olmasıydı
Işıklar yoldaşın olsun hocam,
Biz seni çok sevmiştik!