30 TEMMUZ DÜNYA DOSTLUK GÜNÜ

Abone Ol

Önümdeki takvime şöyle bir baktım…
Bugün Dünya Dostluk Günü’ymüş. Hoş, yılın başka tarihlerinde de bu günü kutlayanlar oluyor: Bazen 30 Temmuz, bazen mayıs, bazen 12 aydan herhangi biri… Ama söylenen şu: Dünya Arkadaşlık Günü ya da Dünya Dostluk Günü, ilk kez 1958 yılında Güney Amerika’da kutlanmış.
27 Nisan 2011 tarihinde de, Birleşmiş Milletler tarafından 30 Temmuz resmi olarak Uluslararası Dostluk Günü ilan edilmiş. Ancak Hindistan gibi bazı ülkelerde, Ağustos ayının ilk pazar günü yani bugün kutlanıyor. Bence bugüne çok uyuyor, ‘cuk’ oturuyor!
Bugün, bir şeyi kutlamamız gereken o malum günlerden biri, Dünya Dostluk Günü. 1958’de Paraguay’da Dünya Dostluk Günü / Dünya Arkadaşlık Günü adıyla kutlandığından beri pek çok yerde kutlanıyor. A.B.D.’de Ağustos’un ilk haftasında. Kimileri de A.B.D.’deki kutlamaların 1935’te, hatta 1919’da başladığını söyler. 2011 Nisan’ında Birleşmiş Milletler ise 30 Temmuz’u resmi Uluslararası Dostluk / Arkadaşlık Günü ilan etmişti. En iyisi, aklına geldikçe sık sık kutlamak bence.
Her neyse, yani Temmuz sonu gelince her yaştan insanlar, büyük ihtimalle de daha çok gençler, dostlarını anıyor ve böyle günlerde âdet olduğu üzere birbirlerine mesajlar, armağanlar, kartlar yolluyor, alıntılar ezberliyorlar. Bazıları da kutlama ticarileşti diye burun kıvırıyor. Doğrudur, böyle günler insanları genelde bir şeyler almaya teşvik eder. Ya da, biz zaten alışverişe meraklıyız da, bahane oluyorlar. Ben şahsen, çok dalgın ve unutkan biri olarak, hatırlatılmasından yanayım. Yani, Facebook olmasa arkadaşlarımın doğum gününü bile hatırlamam.
Belki ilham verir diye arkadaşlık üzerine deyişlere şöyle bir göz atmaya niyetlenmiştim, ama onlar da öyle klişeleşmiş geldi ki, en iyisi arkadaşlık deneyimlerimi anayım dedim. Kendimi pek çok şeyin dışında kalmış hissetsem de, aslında sosyal bir insan sayılırım. Buna karşılık bir yakınım, “Asosyalsin, söyleyince de darılıyorsun,” demişti. Evet ama hiç değilse durumu idare ediyoruz. Okulda, basketbol ve voleybol takımlarında pek sıkıntısını çekmedim doğrusu. Çalıştığım yerlerde de. Bağ kurma konusunda esas sorun, yaş farkı oluyor artık.
Ancak, insanlarla ahbap olmak, buluşmak, belki bir yerlere gitmek başka şey, gerçek anlamıyla arkadaş olmak başka şey. Benim iyi ihtimalle yılda bir kez gördüğüm, İngiltere’de yaşayan bir arkadaşım var, mesela. Ankara’da otururken, Musil kitabı Niteliksiz Adam’ı ödünç alma izni istemişti de, haftalarca ne kafa dengi arkadaşım var diye sevinmiştim. En güvendiklerimden, en sevdiklerimden biridir. Biraz fazlaca iyi niyetli, temiz kalpli olan, insanların hakkını yememeye çalışan arkadaş listeme dahil. Zaten altı yedi kişi varlar. Mutlaka çok daha fazladır sayıları, ama tespit ettiklerim bunlar. Onların yanında kendimi çok daha iyi hissediyorum.
Bir de, benzer şeyleri sevdiğin, hatta daha basit bir ifadeyle dediğini anlayan insanlar var. Bazen kendimi kısılıp kalmış, boşluğa seslenir gibi hissettiğimde, güvendiğim bir avuç insandan birini arayıp, “Allah rızası için gel de iki çift laf edelim,” diyorum. İkiletmeyip geliyorlar. İki saatlik bir tedavi günlerce kendine gelmeni sağlıyor. Tabii bir de sevdiğin konularda (en fazla da edebiyatta) bir şeylere takılıp gitmek var ki, o daha da uzun süreli tedavi sağlar.
Bu sonuncular arasında, Facebook arkadaşlarımdan birkaç kişi de var, çok değil ama. Sadece bu dostluklar nedeniyle, Facebook’un işe yarar bir şey olduğunu düşünüyorum. Daha çok eski dostlara sadık kalmış bir yakınım ise, bu yaptığımı şüpheyle karşılıyor. Eh, benim de eski dostlarım var. Kolej arkadaşlarımla bugün de zaman zaman toplanırız, bir yerlere gideriz. Hatta bir Balkan gezisi bile yapmıştık. İçlerinde ortaokuldan, yani 1954’ten beri arkadaş olduklarım var. Bir iki tanesi o zaman da en iyi arkadaşlarımdandı, şimdi de öyle. Son birkaç yılda, kendimize “Cumartesi Çaycıları” dediğimiz bir dostum da, gene edebiyat kanalıyla hayatıma katıldı. En büyük şansım ise, ailemin bana kalan üç mensubuyla; yani kızım, oğlum ve kardeşimle gerçekten iyi dost olmam.
Bu istisnai durum bir yana, bence dostların kıymetini bilmek gerek, çünkü ne de olsa onları kendin seçiyorsun ve aklına geldiklerinde içini de hoş bir duygu kaplıyor. Zaman zaman iyice tatsızlaşan bir dünyada böyle duygular için şükretmek gerekiyor.