Uzunca bir süre…
Hem radyo konuşmalarına hem de gazete yazılarına ara.
Cemiyet Başkanı Akbıyık’ın ‘Abi unutturma kendini. İkincisi, hiç olmazsa yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat’ demesi hoşuma gitti.
Aslında düşünmedim değil.
Ama bir gurme gibi, gördüğüm şehir ve gezdiğim bölgelere has yemekleri anlatmak benim işim değil.
Ağzının tadını bilen ve yemek konusunda TV programlarında vakit geçiren biri olarak, yine de o işi uzmanlarına bırakmak gerek.
Yeri geldiğinde, Rize Çayeli’nde kuru fasulye, Uzungöl’de alabalık, Hamsiköy’de sütlaç, Yozgat’ta kuyu kebap, Tokat’ta kebap, Van’ın kuzu kaburgasından bahis edeceğiz inşallah. İstanbul’da bafıl, Ankara hergele meydanındaki kokoreç de vazgeçilmezlerim arasında olmuştur hep.
Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon yol güzergâhında yemek, konaklamak, gezmek hem ufkumu açtı, hem dinlendirdi beni.
Bir deniz kenarında, bir bulutların arasında.
Ay’da en az iki, üç kitap okuma keyfini bırakmadan…
Tespitleri twetter ve facebook’tan dostlarla paylaşmayı unutmadan.
Hemen hemen her ilde…
Hele de Samsun, Trabzon, Rize, Van’ı gezerken…
629 adımlık şehir Zonguldak’la mukayese olmaz mı?..
Aklımdan neler geçti, neler…
Adı lazım değil, birilerine.
Ne gazeller okudum…
Kimler gelmiş!
Bizi toz- toprak içinde bırakıp, iki nutukla parsayı toplayıp, devlet kesesinden yiyip içmiş.
Tarih, coğrafya ve sanayisinin hatırına.
Bırakın onu, yedirdiği ekmeğin aşkına.
Teşekkür bile etmeden gitmiş…
Ders alınmadığı aşikar.
Yine seçim arifesindeyiz ya!
Yine aynı tiplemeler!
Kimi, saygısızlığın bilançosu olan göbeğinden utanmadan.
Kimi, serinleme çadırı gibi şapkasına aldırmadan.
Muhalefetin kapısını aşındıran mı ararsınız?
Attığı imza ile ıslah ve imar değil, zarar verdiği şehrine, iktidar kanadından belediye başkanı olmak için, plânlar kuran mı?
Partisine ihanet edenlerin revaçta olduğu, satın alınacak adamlar ile şehri yönetmenin bile mubah sayıldığı bir yer burası.
629 adımlık şehir…
Çarşı Karakolu ile İşçi Anıtı arası.
Adım boyuna göre, değişse de mesafe.
Bir caddeye sıkışıp kalmasından daha çok…
Sığ düşünen, ‘hep bana, Rabbena’ diyenlerin yeri.
Spordan siyasete, ticaretten sosyaliteye…
Uzlaşmadan çok çelme, küfür, fitne.
Hangi parti gelirse fark etmez.
Onun gibi kokar deresi.
O kokuya müptelâ olanlar için, dere manzaralıdır makam penceresi.
Böyle gelmiş, böyle gitsin mi?
İki koyunu güdemeyecek olanların keyfi için, bu tarihi şehir bitsin mi?
Kaderi mi, katma değer için insanların ter dökmesi?
Kaderi mi, güçlünün emekçi sırtında pazar keyfi sürmesi?
Zevk alınacak görüntüler mi bunlar?
‘Ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kurşun!’ diyen yurt sevdalısına inat, elinden geleni ardına koymamanın maharet ve cesaret olduğuna karar verdim.
Bilgiyi hapis etmeme adına…
Halkın Sesi’nden gelen teklifi, bu halet-i ruhiye ile kabul ettim.
Diğer üç gazete yetkili ve temsilcilerine de bu vesile teşekkür ediyorum.
Görevimiz tehlike.
Keyfi gıcır, dümeni yerinde olanlara lafım yok.
‘Eşeğin semeri eşeğe yük olmaz’ diyenlere de..
Bence mahsuru yok.
Ben, daha çok ‘hak ve özgürlükler’ açısından bakacağım olaylara.
Bir de 629 adımlık Şehri Zonguldak ve ülkemin geleceği.
Sürç-ü lisan edersek…
Şimdiden affola..
Bence, hepimize kolay gele.