Son günlerde ülke gündemini meşgul eden konular rahmetli Öztürk Serengil’in meşhur ettiği bir Adnan Varveren şarkısını anımsattı bana: “Abudik, gubudi ktwist’e gel!”
E, vallahi tımarhaneye döndü ülke, başka derdimiz yokmuş gibi her gün akla zarar başka bir konuyla meşgul oluyoruz…
Çocuk gelinlerin tartışıldığı bir ortamda manyağın biri çıktı, “Altı yaşında çocukla evlenebilirsiniz” fetvasını verdi…
Devletten geçinmeli bir âlim müsveddesi, sözlerinin nereye uzanacağını düşünmeden, “Bir Müslüman Alevi ile evlenemez” incisini yumurtladı…
Bütçenin kaymağını yiyen meşhur örgütün başındaki ondan aşağı kalır mı, ibadethane statüsü isteyen cemevleri için adeta höykürdü: “Olmaz. Kırmızı çizgimizdir…”
Mesleki kariyerini kendisi gibi düşünmeyen herkese yağdırdığı, hakaret ne kelime, galiz küfürlerin üzerine kurmuş, yazdığı her yazıyla nefret suçu işlemiş, hep kötülüğü, düşmanlığı vaaz etmiş bir adam öldü, “Küfürlerinin de, nefretinin de sonuna kadar arkasındayız, az bile ettin” der gibi tüm devlet erkânı tespih tanesi gibi dizildi cenazesinde… Yetmedi, sövdüklerine “kapak olsun” diye şehitliğe defnedildi…
Çaycuma Maarif Müdürü çocuklara dini gerekçelerle yılbaşı kutlamayı yasakladı; zat-ı muhterem tedrisatın değil de şer’iyyenin başındaydı sanki…
Diyanet denen kurum, 9 yaşına gelmiş kız çocuklarının öz babalarına helal olduğu anlamına gelecek sapkınlıkla tuz biber ekti her şeyin üstüne…
Bu lakırdıları“meczup hezeyanı” sayıp geçebilirdik ama kazın ayağı öyle değil, arkasında büyük toplum ve medya desteği var çünkü. Kimleri, kamu zoruyla “yaşam biçimi” olarak dayatılıyor da hatta…
İşin en kötü tarafı da şu ki, yazarken bile yüzümü kızartan bu süfli kültür, aleme nizam vermekle kalmıyor, bir de tutup ahlaki değerlerimizi yargılıyor…
Her biri sözüm ona bir “ahlak abidesi” olan bu zevat, bizcileyin ahlaksızlara ders verip çirkin yüzümüzü de teşhir ediyor kamuoyuna…
KİTAP DEDİĞİN NEDİR Kİ
Hayretle her gün bir başkasını okuyoruz gazetelerde, dini, dünyevi iktidarlarının aracı haline dönüştüren cenahça “insanlık timsali muhterem şahsiyet” olarak kutsanan dallamaların çocuk pornosundan, çocuk tacizine; ensest ilişkiden irtikâba kadar mide bulandırıcı pek çok suçu işlediği ortaya çıkıyor…
Dedik ya tımarhaneye döndü ülke, artık tartışmanın da bir alemi yok…
14 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunan Akit yazarı Hüseyin Üzmez, “Dinim buna müsaade ediyor, size ne?” diye savundu yediği haltı da bir tane Müslüman,“Sen ne diyorsun bunak” diye çıkmadı ortaya…
Neden mi böyle? Bilgiye, kitaba, aydınlığa, farklı olana düşman bir toplum yaratıldı da ondan…
Geçen gün belediye otobüsünde yan yana oturduğum arkadaşımla memleket ahvalini konuşurken, AKP’ye veryansın ettik biraz…
Hemen başucumuzdaki bir delikanlı karıştı söze, bilgiç bir edayla,“Araştırmıyorsunuz” dedi…
Evimdeki kitap sayısının 3500’ü aştığını söyledim ve sordum, “Madem araştırmacısın, senin kaç kitabın var?”
Yanıtı, “Kitaba gerek yok. Atık internet var. Google’a ‘Ak icraatlar’ yazıyorum, her şey anlatılıyor orada” oldu…
O delikanlıya ne anlatabilirdim ki, “Haklısın” diyebildim kederle, “Dünyanın herhangi bir yerinde, evinde bu kadar kitap olan adama, ‘Kitaba ne gerek var. AKP’nin propaganda filmlerini izleyerek, her şeyin bilgisine sahibim’ diye üste çıkmaya çalışan adama bir yeriyle gülerler ama burası Türkiye. Sorsak insanlara, seni haklı çıkarsın…”
Durum bu, bilgi değil de propaganda para ediyor, öyle olunca da tartışma ortamı zehirleniyor…
Kendisini üzmek istemem ama örneğin Osman Sav ile neyi tartışayım ben? Bana yanıt olarak kaleme aldığı yazıda söylediği şeyler, toplumun ortalama algısına hitap edecek bir kahvehane lakırdısı düzeyinde sadece…
Yazım ve onun yanıtı duruyor internette, öyle olduğuna dair en küçük ibare olmadığı ve böyle bir şeye asla tevessül etmeyeceğimi bildiği halde, “Sulandırıp, belden aşağı çekmekle” itham etmiş beni…
Ne diyebilirim ki, kendisine uyup “Senin aklın da hep orada” diye bir yanıt versem bana yakışmayacağı gibi, egomu tatmin etmekten başka bir şeye de hayrı olmayacak…
BİLİMİN, DİNİ, DİLİ, MİLLİYETİ OLMAZ
Ancak kimi iddiaları hakkında fikrimi söylemekisterim yine de…
Güzel kardeşim, “bilim”, “teknoloji”, “uygarlık” kimsenin tekelinde değildir, tüm dünya insanlığının ortak mirasıdır…
Taş üstüne taş koymaya benzer… Doğanın yasallıklarının izini süren biri gelir bir alanda buluş yapar, öbürü gelir bir başka bulguyla onu geliştirir, diğeri de onu yaşamımızı kolaylaştıracak bir teknolojik aygıta dönüştürür…
Yerkürenin sahip olduğu olanakları doğa-yaşam dengesini de koruyarak, tüm canlıların ( insanların demiyorum, türcü değilim çünkü) daha iyi yaşamasını sağlayacak sürekliliği yaratmak gibi bir görevi vardır bilimin…Bu yüzden dini, imanı, dili, milliyeti, ten rengi olmaz, bir Yahudi’nin ürettiği bilgi, binlerce Müslüman’ın hayatını kurtaran, yaşamını kolaylaştıran bir sonuç yaratabilir pekâlâ…
Asıl olan bu üretim döngüsünün içinde yer alacak birikimi yaratmak, bunun koşullarını yaratmaktır...
“Avrupalı bilimi Osmanlı’dan aldı” gibi doğruluğu son derece tartışmalı (Bunun yerleşik düzene erken geçmek gibi sosyolojik, Rönesans gibi toplumsal nedenleri var çünkü) bir takım menkıbelerle övünüp durmak ruha iyi gelse de, hayatta karşılığı yoktur…
Bu doğru olsa bile, kültürlerarası etkileşimi bir sosyolojik olgu olarak ele alanbizlerin görüşünü doğrular yalnızca…
Osmancığım, rasyonel ve sistematik düşüncenin ürünü olan Batı felsefesini başat sayıp, insanın içindeki o büyük dünyayı anlamlandırmaya çalışan Doğu mistisizmini yok saymak ne kadar faşizmse, insanları etkilemesinden korkup Batı kültürünü “tu kaka” ilan etmek o derece kötüdür…
Hegel ya da Marks demiyorum, biraz Cemil Meriç, İdris Küçükömer falan okursan bilimsel gelişimin, teknolojinin kendi insan tipini de yaratmaya muktedir bir edim olduğunu görürsün mutlaka…
Evet, günümüzde Batı kültürü egemendir, bana sorarsan, verili koşullarda, kaçınılmaz bir durumdur…
Hayranı olduğum için değil, “hijyen”, “ergonomi”, “teknolojik gelişim”, “bilimsellik”, “akılcılık”, “bilişim”gibi insan yaşamını etkileyen kavramları yaratmakla kalmayıp, yaşamın bir parçası haline getirdiği, teknolojisini oluşturduğu için böyledir bu…
Daha çok sözüm var, ancak, yerimin sınırlarını çok aştım ne yazık ki…
Son söz olarak şunu söyleyeyim, Batı dünyası yukarıda saydığım kavramları daha ilerilere taşımanın çabası içindeyken, bizi “ağabeydik gubidik” ahlaksızlıkla imtihan eden dallamalara, “Yeter artık” de, ne olur…
Dünyevi iktidarları için memleketi daha da karanlıklara itmek isteyen ahlaksızlar, biz söyleyince“Bunlar dinsiz” deyip su yüzüne çıkıveriyor hemen…
Umudum odur ki, sizin sözünüzün bir karşılığı olur belki toplumda…