(İnsanlığın asıl cellâdı korkudur; ümit onun yayılmasını daima engeller.- ŞHILLER-)
Kapitalist sömürünün ve devlet yönetiminin ayakta kalması için halkı inandıracak bir korku hikâyesi olmalı. Bu da yetmez etrafında dalkavuklar ve yalaka bir medyasının olması gerekir. Bu da yetmez biat kültürünü besleyen bir dine ihtiyaç vardır, ahtapotun kolları gibi sarıp sıkmalı tüm toplumu. Başka araçlar da gerekebilir mutlaka ama bana göre sömürüde ve devlet yönetiminde, devamlılığı sağlama konusunda yeterli enstrümanlardır.
Burjuva politikacıların, devleti on yıllardır komünizm heyulasıyla ayakta tuttuğunu biliyoruz. Bir dönem Ermeni ve Yunan fobisi, önemli bir payandaydı. Yakın zamanda PKK bağlantılı Kürtler tarafından bölünme hikayesi epey idare etti memleketi. Şimdilerde, AKP hükümetiyle birlikte ezberimize sokulmaya çalışılan, Kemalizm ve buna bağlı olarak darbecilik, cuntacılık hikâyesi var artık. En yenisi ise Gezi Parkı direnişçileri fobisi…
İşte size gelinen sonuç:
“Biz öyle bir Türkiye arzuluyoruz ki bir daha hiçbir kimsenin aklının ucundan bir olağanüstü dönemi oluşturma, bir olağanüstü dönemi gerçekleştirme ya da bir olağanüstü dönem şartlarının oluşmasına katkıda bulunma geçmesin.” Bu korkutma sözlerinin sahibi söz konusu AKP zevatı yetkililerinden biridir.
***
Neden bu korkutma? Neden Kemalizm? Neden cuntacılık veya darbecilik? Önce bu konuda açıklama geçeyim.
Zaman zaman AKP ve başında bulunan zat’ın siyaset konuşmalarını, 1923 meclis açılışını dualarla yapan Atatürk fotoğrafının önünde yaptığına tanık olmuşuzdur. O gün yani 23 Nisan Cuma(!) günü, gerçekten de Hacı Bayram Camii’nde kılınan namazdan sonra Meclis binasına gidilmiş, içeri girmeden evvel “bir dua” okunmuş ve kurbanlar kesilmiştir. AKP zevatının bu fotoğrafa neden bu kadar ehemmiyet verdiğini kalbi temiz insanlar pek akıl edemez, kalbi kirli olanlar anlasa da sesini çıkarmaz. Bu fesat zevatın, o 1923 Meclis fotoğrafını böylesine simgeleştirmelerindeki esas amaç, Mustafa Kemal’in, TC’ye bir değer olarak kazandırmak istediği din ve vicdan özgürlüğüne tersten bakarak/baktırarak sahip oldukları dinci ideolojiye puan kazandırmak. AKP ve başında bulanan zat’ın, geçen gün aynı fotoğrafın önünde yaptığı konuşmasında, başörtüsünün sadece başörtüsü olmadığını, kamuda başörtüsüne tanınan serbestliğin aynı zamanda 23 Nisan 1920 ruhu ve felsefesine dönüşü simgelediğini ifade etmesindeki kurnazlık, sadece bu ideolojiye hizmet etmiyor, çağa uygun anlamda hilafete ve saltanata kapı aralamak olduğu aşikâr.
İşte size AKP tarafından dile getirilen Yeni Türkiye’nin ve İleri Demokrasi’nin referansı!
***
“Polise, eylem yapma olasılığı olanları hâkim ve savcı talebi olmaksızın, 12 ila 24 saat gözaltına alma yetkisi veriliyor…” diye bir haber geçti önceki günlerde. “Bir insanın zikri neyse fikri de odur.” derler. Herkesi kendileri gibi art niyetli sanıyorlar ki, insanların davranışlarına bakarak niyet kestirmeye çalışıyorlar akıllarınca. Zaman zaman, şairliğim dolayısıyla inanın kendi imgelemimden kuşkuya düşüyorum.
Paranoid kişilik yapısına sahip insanlar kolay kolay kimseye güvenmezler; kuşkucudurlar, alıngandırlar, kuruntu sahibidirler. Önyargılıdırlar, her şeyde art niyet ararlar. Bu tür kişiler pireyi deve yapan, tartışmacı/kavgacı bir kişiliğe sahiptirler. Eleştiriye aşırı duyarlı, şaka kaldırmaz kişilikleri vardır.
Her hafta salı günü meclis grup toplantılarına bir bakın. Onlar da güvensizliğin, kuşkuculuğun alınganlığın biri bin para. Miting meydanlarındaki konuşmalarına, rakipler hakkında atıp tutmalara bir bakın. Eleştirirken, eleştiri almaya tahammül etmez tavırlarına bir bakın. ODTÜ’de türbanlı okul öğrencisine çıkışan kız çocuğunun başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı katında seviye düşürmelerine, pireyi deve yapan zihniyetlerine bir bakın da öyle karar verin. Amaç belli. sömürü düzenine bekçilik yapan devleti insanlara korku salarak ayakta tutmaya çalışmak, din yoluyla biat ettirerek zenginleşmelerine devamlılık sağlamak.
Değerli romancımız Yaşar Kemal son romanı Tek Kanatlı Bir Kuş’ta toplumda bulaşıcı bir hastalık gibi sirayet eden korkuyu anlatıyor. Elbette ki bu bir tesadüf değil. Yaşar Kemal, kitabın ana teması korku ile ilgili, “Ben hep korkudan korktum. Korkudan çok korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da korkuyu anlattım.Kayseri'de askerlik yaptığım kasabanın üzerinde büyük bir taş vardı ve bütün kasaba bu taşın üzerilerine düşeceğinden korkuyor, düşmesin diye taşı demir zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz o zaman çekin gidin derdim.” diyor.
Ben, memleketim insanına “korkuyorsanız çekip gidin” demeyeceğim. İnsan korku yüzünden yerinden yurdun olmamalı ama kayaya da zincir bağlayıp altında beklememeli. Ben, Antalya'nın Manavgat ilçesine bağlı Ahmetler köyünde yapımı planlanan HES için ayağa kalkan köylülerin duruşunu salık veriyorum. Akabinde “toprağıma, taşıma, ağacıma, suyuma, ellemeyin, HES’TİRİN GİDİN” demeyi daha uygun buluyorum.
Bir dip not:
Malum Kurban Bayramına giriyoruz önümüzdeki hafta. Yeter artık, kan dökmekten vazgeçin. Kurban kesmenin Kur’an kitabında yeri yoktur. Hz Muhammet’in hayatı boyunca böyle bir şey olmamıştır, tamamıyla yorumlanmış bir rivayetten ibarettir. Ondan sonra olmasını da kitaba göre farz kabul etmek doğru değildir. Kurban Arapça Kurba’dan türemiştir. Türkçe karşılığı “ yakınlaşmak” demektir. Fakirle yetimle ne türden dayanışırsan dayanış, önemli olan budur. Rağmen kesiyorum diyorsanız, kurban etinizi ve derisini sakın ola “Kızılay” dahil “cami”, “Deniz Feneri”, “Can Suyu”, “Kimse Yok mu” ve bu gibi dernek ve kuruluşlara vermeyin. Bildiğim kadarıyla Bülent Ecevit Üniversite Hastanesi Çocuk Onkoloji Servisi’nde yatan çocuk hastaların tedavisinde kullanmak amaçlı kan ayrıştırıcı bir makine olmadığı söyleniyor. Bağışlarınızı buraya yaparsanız daha makbuldür.