Yahu şu politikaya bulaşmamaya çalışıyorum ama ne mümkün! Durup dururken Bahçelinin aniden oyunu başlatması ve muhalefete çalım atarak verdiği pası alan Erdoğan'ın topu rakip kalenin filelerine göndermesi ortalığı bir anda karıştırdı. Ardından CHP İYİ Partiye 15 milletvekili ödünç verip seçimlere girmesini sağlamak suretiyle, hiç ummadıkları bir anda AKP - MHP bloğunun kalesine ''röveşata yaparak'' gol attı ve durumu eşitledi.
Tüm bu olup bitenler de bana ''Ali Cengiz Oyunları''nı hatırlattı.
Ali Cengiz Oyunlarının ne olduğunu merak edenler internetten bakabilir. Yalnız şu kadarını söyleyeyim; bunun Ali ve Cengiz diye iki isimle bir ilgisi yoktur. Ve ''kurnazca, düzenbazlıkla ve hile ile iş çevirmek'' anlamında kullanılır.
Örnek olarak Yahudi ile Kayserilinin eşek hikayesini anlatayım da kafanız dağılsın.
Bir gün Kayserili Yahudi'den ucuza bir eşek satın alır. Fakat eşek topaldır. Dostları, ''Yahu bu eşek topal. Neden aldın?'' diye sorar. O da, ''Eşek topal değil. Ayağına çivi batmış; ondan topallıyor. Yakında iyileşir'' demiş. Fakat münafıklar durur mu! Bu sefer Yahudi'ye gidip, ''Senin eşek topal değilmiş. Ayağına çivi batmış. Boşu boşuna ucuza verdin eşeği!'' demişler. Yahudi, ''Eşek aslında topaldı. Fakat Kayserili çividen sansın diye ayağına çivi batırdım.'' deyince münafıklar tekrar Kayseriliye koşup Yahudi'nin söylediklerini aktarmışlar. Kayserili ne dese beğenirsiniz? ''Vay anasını! Verdiğim para sahte olmasaydı bayağı aldanacakmışım!''
İşte iktidar ve muhalefet partileri de bu fıkrada olduğu gibi, Ali Cengiz oyunları yaparak seçim atmosferine girdiler. Halbuki bu oyunlar demokrasiye uygun olmadığı gibi etik de değildir. Neden?
İYİ Partinin 28 Haziranda seçime girme hakkı alabileceğini hesap eden MHP bunu önlemek için, ortağı AKP'yi de ikna ederek seçimlerin 24 Haziranda yapılması kararını aldırıyor. Şimdi bu etik mi?
İktidar güdümündeki YSK'nın İYİ Partinin seçimlere giremeyeceği kararını vereceğini öğrenen CHP de; bildiğiniz gibi, İYİ Parti'nin grup kurması için ihtiyacı olan 15 milletvekillini ödünç vererek seçime girmesini sağlıyor.
Peki bu etik mi? Normal şartlarda bu da etik değil. Ama, hukukta olduğu gibi, ''meşru müdafaa'' kapsamına girdiği için bu durumda etik sayılabilir.
Şu ata sözünü de unutmayalım: ''Avcı ne kadar hile bilirse ayı da o kadar kaçacak yol bilir!'' Yani, ''bir başkasını alt etmek için çeşit çeşit yöntem kullanılır ama karşıdaki kişi de yenilmemek için türlü önlemler alır'' anlamında bir söz.
Görüldüğü gibi, dürüst politika yapılmıyor. Çünkü politikacılar kaliteli değil. Sık sık bahsettiğim bir bilimsel tespiti tekrar hatırlatmak zorundayım: ''Kaliteli işler kaliteli insanlardan çıkar. Kalitesiz insanlardan kaliteli işler beklemek aptallıktır!'' Peki kaliteli insanın kriterleri nelerdir? Elbetteki en önemlilerinden biri dürüst olmaktır. Yani yalan söylemeyecek. Siz yalan söylemeyen kaç politikacı tanıyorsunuz acaba? Dün söylediğinin bu gün tersini söyleyen politikacıları da iyi tanıdığınızı düşünüyorum.
Birkaç gün önce gazetede bir haber okudum: Yapılan bir araştırmaya göre en çok yalan söyleyen millet biz çıkmışız. Bunun en önemli sebebi; bizi yönetenlerin sürekli yalan söylemesi ve biat kültürü olan halkımızın da bunlara inanması ve onları örnek almasıdır. Bir nevi imam cemaat meselesi de diyebiliriz!
Halbuki politikada olması gereken Ali Cengiz oyunları değil; satranç oyununun örnek alınmasıdır. Çünkü satranç oyunu tüm oyunların içinde hile yapılamayacak ve şans faktörünün sıfır olduğu bir oyundur. Ama zeka ve onu kullanabilecek akıl ister.
Bizdekilerde satranç zekası yerine şark kurnazlığı olduğu sürece bu Ali Cengiz oyunlarından kurtuluşumuz zordur.
Aramızda kalsın, benden size bir tüyo! Aslında bir kurtuluşumuz var. O da şu: Bu halk yalan söyleyeni alkışlamayacak ve peşinden gitmeyecek!
Sizce yapabilir miyiz? Eğer yapamayacaksak boşuna da ağlamayalım!