Şairdi, Kol işçisiydi aynı zamanda. İşçiden şair olur mu demeyin: O, öyle bir şairdi ki; “Bir Nazım yetişmiş bu ülkede/Utanırım kendime şairim demeye” diyordu bir şiirinde. Kendini şair ilan edenlere selam olsun diyorum. Onun büyüklüğü buydu işte…
***
Onunla ne çok anımız var: Baston Festivali’ne çağırmıştım. Sabah erkenden gelmiş. Dükkâna uğramış. Ben de dükkâna gidiyorum. Mektup ve telefon konuşmaları dışında birbirimizi tanımıyoruz daha. O beni geçti yolda, ben onu geçtim. Ama bir yerlerden tanıyorum gibi geçirdim içimden. Kapıyı açtım, masama oturmadan dönüp geldi: ”İlahi  Kademoğlu, tanımadın beni” diyerek girdi içeri. Tanıdım da, adını bilemedim Ağabey dedim…
KİM KİMİ UYUTACAK?
Festival bitmiş, sabahın erken saatinde Çınar Otel’de buluştuk. Uyukluyordu hafiften hafiften. Aynı hal bende de öyle. Biraz kestirelim mi, dedim: “Sohbet edelim, daha iyi” dedi. Ama uyukluyorsun, dedim. “Sen de öyle” dedi bu kez. Başladık sohbete. Kısa sürede çoktan dalmıştı uykuya. 
Vakti geldi, uyandı. “Uyuyakaldım değil mi?” dedi, önce. “Dimağ yerinde ama kaporta eski, bak ben hâlâ ayaktayım. Kim kimi uyuttu şimdi?” diyerek şakalaştık.

‘KİM BİLİR KİME MEKTUPLAR’DA VAR
Telefon kesmiyordu bizi, arkasından ben de, o da mektup döşeniyorduk birbirimize. Festivaller de doyurmuyordu bizi. Özel olarak çağırdım bir mektupta. O da bana: “Sen de Karabük’e gel” diyordu. Böyle bir fırsatı 8 Ocak 1994 günü yakaladık. Devrek’e geldi, dağa çıkıp balık yedik dostlarla birlikte. Gerçi çok görüştük Karabük’te de, ama bunun son  buluşma olduğunu nerden bilebilirdik ki! 
Ağır bir gripal enfeksiyona yakalanmıştım. Mithat Yaban dostumuz, sahurda telefon  etmiş eve. Eşim uyandırmamış. Sabah saat 10 sıralarıydı. Uyandığımda, “Sevgülün ölmüş, Mithat Abi aradı gece.” dedi. Buz gibi bir yangın oluştu yüreğimde. “Bu kadar mı erken?”, diyebildim. Oysa o gün (13 Şubat) onu ziyarete gidecektik. 

BALIĞIN MANDASI
Her buluşmada eski anılarını aktarırdı bize. Bunlardan biri İstanbul’da geçmiş. Balıkçıya gitmişler. Hangi balıktan yiyeceksiniz diye sormuş garson: “Palamut” demiş bizimki. Arkadaşları takılmışlar; “Yahu burada da balığın mandasını mı yiyeceksin” demişler…
***
Ben hâlen kalem yontuyorum Devrek’te/ Sen ne âlemdesin?/ Yoksa şiir göğünde/ Meleklerle misin?