Halkın Sesi’nin dünkü sayısında, “Bu neyin inadı” başlıklı haberi okumuşsunuzdur mutlaka. Okumayanlar için spotunu aktarayım: “Vali Kaban, tüm tepkilere rağmen Uzun Mehmet Anıtı’nın bulunduğu yere cami yapmak için diretiyor.” Buyurun buradan yakın… Bittiğini sandığım bir tartışmanın bizzat Sayın Vali eliyle hortlatıldığını okuyunca inanın dilim damağım kurudu. Derin bir “Hasbinallah” çekip, aklıma makineli tüfeğin namlusundan çıkar gibi art arda saplanan sorularla boğuşmaya başladım. Zonguldak’ta sorunlar sözcüğün tam anlamıyla arapsaçına dönmüş haldeyken, Sayın Vali’nin, sahil bandına yapımı düşünülen camiyi ısıtıp ısıtıp gündeme sokmasının altında yatan nedir acaba?
Bilen varsa söylesin, Sayın Kaban, şehrin en ortalık yerinde mezbele gibi duran Lavuar Alanı’nın mülkiyet sorununu çözüp, yarışmayla belirlenen projesinin hayata geçirilmesi için ne yaptı bugüne kadar? Kömür havzasının yeniden yapılandırılması için hükümetten gelen talimatları hayata geçirmenin ötesinde hangi arayışın içine girdi ya da? Yahut da karayolu yol ağı olağanüstü kötü durumda olan, havaalanı çalışmayan, demiryolu onarım çalışmaları yılan hikayesine dönen kentte, ulaşım sorunun çözümü için, “teleferik” gibi spekülatif bir öneri dışında hangi stratejiyi geliştirdi?
Viran şekildeki bir stadyumda maç izlemeyi halka reva gören ilgililere, karşı çıkmasından vazgeçtim, yüzünü ekşitmeyi geçirdi mi hiç aklından? Hadi bunlar on yılların ürünü ve çözümü çok zor, güncel bir meseleden bahsedelim o halde: 20 gündür direnişte olan ÇATES-ELSAN işçilerinin sorunlarını çözmek için ne gibi girişimlerde bulundu?
KONUŞULAN DİNİ DEĞİL KENTSEL BİR MESELEDİR
Aksine bilgi varsa uyarın lütfen, aklımda dolaşan sorulara içimden gelen yanıtlar hep olumsuz ne yazık ki… Sayın Vali kentimize atandığı zamandan bu yana devraldığı sorunlardan hiçbirinin çözümü için, dişe dokunur bir adım atmadı… Atamadı demek daha doğrusu, AKP iktidarının “kentten yana çözüm” gibi bir niyeti yok çünkü… Ama mesele cami tartışmalarına gelince, Sayın Kaban, bir anda, devletin cevval bir memuru kesildi… İstanbul’un son kalan yeşil alanlarından Çamlıca Tepesi’ne “Öyle bir cami yaptıracağım ki, dört bir yandan görünecek” diyen tek adamın her şeyi belirlediği ülkede, memur kalabilmek için bu cevvaliyet gerekliydi belki de…
Biliyorum bunları okuyan kimi aklı evveller, “din düşmanı, cami karşıtı” gibi klişe cümlelerle karşı çıkacak bana… Bildiği yanıldığına yetmeyen akıldaneler, sanki bir dini bir tartışma yapılıyormuş gibi topa girmeye çalışacak… Kimse bu sığlıkla hareket etmeye kalkmasın, konuşulan dini değil kentsel bir meseledir… Bir kamusal alanın nasıl değerlendirileceği meselesi siyasal yanları da olan kentsel tartışmadan başka bir şey olamaz çünkü… Esas yanlış olan, bir ibadethanenin yerinin, boyutunun, civarda yaşayanların ihtiyaçları üzerinden değil de, “her yerden görünmesi” gibi başka duygulara karşılık gelen sözcüklerle belirlenmesidir… Siyasetin çapsızları, tarihin her döneminde dünyevi iktidarlarını sağlama almak için çokça başvurmuştur bu yola… Doğrusu ya iyi de ekmek çıkmaktadır buradan…
BU KENTE KARŞI İŞLENMİŞ BİR SUÇTUR
Daha önce yapılan tartışmalardan biliyoruz ki, o civarda yeterince cami olduğu için bir ibadethane ihtiyacı yok kesinlikle… İleriye doğru da böyle bir ihtiyacın doğacağından söz etmek de mümkün değil, konuşulan yerde yapı yoğunluğu çok fazla olduğu için, nüfus da doygunluk noktasına ulaştı çünkü… Öyleyse bu ısrar neden? Tek bir yanıtı var bunun: Tümüyle siyasal nedenlerden… AKP bu tip kentsel tartışmaları, dini tartışmaymış gibi sunmayı iyi beceriyor ve oldukça da prim yapıyor. Sayın Vali de doğal olarak iktidardan etkileniyor… Kent estetiği ve çağdaş kentçiliğin gerekleri üzerinden bakınca ortaya büyük bir garabet çıkıyor…
Birincisi denizle, insanlar arasına duvar örer gibi yapılar konması, şehircilik ilkelerine aykırıdır… Dolayısıyla o alana sanat merkezi, konser salonu da yapılmaya kalksa karşı çıkmak gerekir… İkincisi, ilk maden şehidi olarak bilinen Uzun Mehmet’i, kömürün içindeki gizil güç olan alev sütunlarıyla stilize eden bu yapıt, ülkede emek adına dikilen farklı üsluptaki ilk anıt özelliğini taşımaktadır. Bülent Ecevit Üniversitesinin logosu o anıtın stilize edilmesiyle oluşturulurken, Zonguldak Belediyesinin logosunda da izleri görülmektedir. Uzun Mehmet Anıtı artık kentle iç içe geçmiş, kentin bir değeri haline dönmüş, anıtsal nitelik kazanmıştır. Böyle bir yapıt etrafında hiçbir yapılaşmaya izin verilemez, çünkü bu kente karşı işlenmiş bir suçtur… Bari anıtı da yıkın Sayın Vali?