Çaycuma'da korkutan yangın! Çaycuma'da korkutan yangın!

Etkinlikte konuşan Eğitim Sen Çaycuma Temsilcisi İsmet Akyol, depremin 'kader' olarak gösterilemeyeceğini, bilim insanları ve meslek odalarının depremle ilgili defalarca kez uyarılarda bulunup raporlar hazırladığını belirterek, "Türkiye gibi sürekli doğal afetler yaşanan bir ülkede devletin bütün kurumları planlamaları ve uygulamalarını rantı değil, insan yaşamını önceleyen bir anlayışla ele almak zorundadır. Bugüne kadar bu temel gerçekliği dikkate almayan kuralsız ve denetimsiz yapılaşmaya göz yuman, rant için sağlıksız imar planlarına izin veren, meslek odalarını yapı denetim sürecinin dışında bırakarak böylesine büyük bir yıkıma ortak olan herkesin birinci dereceden ölümle sorumlu oldukları asla unutulmamalı ve unutturulmamalıdır." dedi. 
Akyol açıklamasında şunları söyledi: "Takvimler bugün 6 Şubat’ı, bir yıl önce hepimizi yasa boğan bir acıyı gösteriyor. Ne yazık ki yaşadığımız bu coğrafyanın tarihi her zaman acıların, yıkımların, felaketlerin tarihi oldu. Bu topraklarda yaşayan insanlar olarak çok acı gördük. Çokça çile çektik. 
Yeri geldi, felaketin adı Erzurum Horasan oldu. Yeri geldi Erzincan oldu. Yeri geldi, yıkımın adı Muş Varto oldu, Bingöl oldu. Yeri geldi acının adı Lice, Gediz oldu. Yeri geldi gözyaşlarımız Dinar, İzmir, Kocaeli, Adapazarı, İstanbul, Ağrı, Denizli için aktı. Acının merkez üssü; 1999’da Gölcük ve Düzce, 2003’te Bingöl, 2011’de Van, 2020’de Elazığ Sivrice ve İzmir Seferihisar oldu. 
Bundan bir yıl önce, 6 Şubat 2023 ise hepimizin yüreğine kordan bir ateş düştü. Sadece Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Elâzığ ve Diyarbakır değil, hepimiz derin bir acıyla sarsıldık, yıkıldık. 
Resmi rakamlara göre 53 binin, gerçekçi rakamlara göre ise 100 binin üzerinde canımız 6 Şubat depremi ile aramızdan koparıldı. Başta yıkımın yaşandığı 11 kentimizde yaşayanlar olmak üzere kimimiz eşini, annesini, babasını, kimimiz çocuklarını, yakınlarını, dostlarını kaybetti. 
Yaşadığımız felaketi anlatmaya sözcüklerin yetmediği günler, aylar yaşadık. Haftalarca 'Ben iyiyim ama' diye başlayıp gerisi boğazımızda düğümlenen cümleler kurduk. Hepimizin yüreği yandı. Bir yıldır adeta yüreğimize saplanan onlarca kara saplı bıçakla yaşıyoruz. Aradan bir yıl geçse de ne yasımız bitti. Ne acımız ne de öfkemiz dindi. 
6 Şubat depremi başta olmak üzere bugüne kadar yaşadığımız depremlerde hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımızı özlemle anıyor, yakınlarını kaybedenlere bir kez daha başsağlığı diliyoruz.
Bu ülkede onlarca deprem, yıkım, felaket yaşadık. Ama hepimiz biliyoruz ki bunlar yaşanmadan yıllar önce bilim insanları, meslek odaları defalarca kez uyarıda bulundu, raporlar hazırladı. Sadece bilim insanlarının, meslek odalarının değil, devletin hazırladığı resmi raporlarda da hep aynı şeylerin altı çizildi. 
Hatırlayalım, on binlerce sayfalık o raporlarda ne denildi?
'Deprem öngörülemez, bilinemez bir doğa olayı değil. Bu ülkenin bir gerçeği' denildi. 'Deprem kaçınılmaz. Ancak depremin ağır sonuçlarından kaçınmak mümkün' denildi. 'Depremin ağır sonuçlarından kaçınmak için gerekli bilgimiz, insan kaynağımız, hukukumuz, kurumsal yapılarımız var. Yeter ki bunları işlevli hale getirelim, gecikmeden derhal önlem alalım' denildi. 6 Şubat depreminden bir buçuk yıl önce Temmuz 2021’de TBMM Araştırma Komisyonunca hazırlanan resmi raporda da tüm bunlar bir daha tekrar edildi. 
1999 Marmara depreminin ardından dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, 'Altımız çürüktür, ama yine de bu altın üstünde yaşamaya mecburuz. Bu depremden çok şey öğrendik.' demişti. 24 yıl sonra gerçekleşen 6 Şubat depremi ise üstümüzün yani mevcut devlet organizasyonunun altımızdan çok daha çürük olduğunu gösterdi. 
Japonya’da yaşandığında can kaybı üç beş kişiyi geçmeyen bir deprem biz de on binlerce vatandaşı hayatından eden, kentleri yerle bir eden bir felakete dönüşmüştür. 
Bir yıl önce yaşadığımız yıkımın sebebi ne tek başına depremdir. Ne de binalardır. Bu büyük yıkımın tek sorumluluğu sadece kâr hırsıyla başı dönen, yaşadığı her karışı ranta çevirmeye çalışan müteahhitlere de yıkılamaz. Çünkü asıl sorumlu bu hırsı besleyen, büyütenlerdir. Doğru kuralı koysa dahi imar afları gibi garabetlerle bunu bile işlemez hale getirenlerdir. 
6 Şubat depremi ile yaşadığımız yıkımın sorumlusu bırakalım olası deprem riskine karşı önlem almayı, doğal afetin göz göre göre büyük bir felakete dönüşmesine neden olacak politika ve uygulamaları hayata geçirmekten dahi geri durmayanlardır. 
Devletteki neo liberal dönüşüm politikalarının, kamu hizmetlerinin piyasaya açılmasının, özelleştirmelerin, devletin bir Anonim Şirket gibi yönetilmesinin, iktidarın devleti adeta inşaat şirketlerine teslim etmesinin, denetimsizliğin, kamuya ve yatırımlara yeterince bütçe ayrılmamasının faturası 6 Şubat depremi ile başta hayatını kaybeden vatandaşlarımız olmak üzere halka, depremzedelere yıkılmıştır. 
Depremin ilk iki günü boyunca ortalıkta görünmeyenleri de kendi sorumluluklarının üzerini örtmek için başlattıkları algı operasyonunu da unutmadık. Yakınlarımızdan haber almak için çırpınırken devreye konulan bant daraltmalarını, internet kesintilerini unutmadık. Depremin yaşandığı illerde daha 24 saat geçmeden OHAL ilan edenleri, çaresizlikle kıvranan, derdine derman arayan depremzedeleri 'kimse kalkanları kaldırmayacağımızı zannetmesin' tehdidiyle susturmak isteyenleri unutmadık. Eğitim Sen ve KESK olarak yüzlerce gönüllümüzle deprem bölgesine gitmeye çalışırken önümüze konulan engelleri, sadece bizim değil muhalefet partilerinin, STK’ların yardımlarının depremzedelere ulaştırılmasına engel olanları unutmadık. Kızılay’ın çadır satmasını unutmadık. Aradan bir değil, yüz yıl da geçse yaşadığımız acıları, bu acıları bizlere reva görenleri unutmayacağız. 
Buradan bir kez daha iktidara sesleniyoruz. Depremden sonra Milli Dayanışma Paketi çıkardınız. Halktan alınan KDV, ÖTV. Motorlu Taşıtlar Vergisi gibi vergileri fahiş oranda artırdınız. Yetmedi, 2023 Temmuz’unda 762 milyar lirası depremle ilgili harcamalara ayrılmak üzere 1 Trilyon 120 Milyarlık Ek bütçe yaptınız. Bu da yetmedi, 2024 bütçesinde yine halktan, çalışanlardan alınan vergiler bir yıl öncesine göre ikiye katladınız. Ama aradan geçen bir yıla rağmen deprem bölgesinde hala tek bir çivinin çakılmadığı, molozların dahi kaldırılmadığı yerler var. İşsizlik, kayıt dışı çalışma, sömürü diz boyu. Milyonlarca insan adeta konteyner kente, çadır kente dönüşmüş şehirlerde kaderin terk edilmiş durumda. Barınma, sağlıklı beslenme ve eğitim sorunları başta olmak üzere, en temel ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan sorunlar sürüyor. 
Soruyoruz: Nereye gitti bizlerden topladığınız vergiler?
Milyonlarca insan sizden resmî törenler düzenleyip, nutuklar atmanızı değil, başını sokacak bir çatı istiyor. Milyonlar sizden yaşadığı acıları istismar etmenizi, yerel seçim yatırımı olarak kullanılmanızı değil, temiz su, sağlıklı beslenme, nitelikli bir eğitim istiyor. Yoksulluk ve çaresizlik kıskacındaki milyonlar sizden “zorunlu kamulaştırma” adı altında topraklarına çökülmesini, yüzlerce yıllık zeytinlikler yerine binalar dikilmesini değil, en azından depremden etkilenen evlerinin yapı denetim masraflarını karşılamanızı istiyor. Milyonlar, sizden 6 Şubat depremini 'asrın felaketi' ve 'kader' olarak göstermeye çalışmaktan artık vazgeçmenizi, olası depremlere karşı bir an önce önlem almanızı bekliyor. Milyonlar sizden anayasasında sosyal hukuk devleti yazan bir ülkenin yurttaşları olarak en temel haklarını istiyor. 
Deprem sonrasında gözaltına alınıp tutuklanan müteahhitler, deprem felaketinde sorumluluğu olanlardan oluşan suç zincirinin son halkasıdır. Böylesine büyük bir yıkımın asıl sorumlularının, suç zincirinin bütün halkalarını ilmek ilmek ören siyasi iktidar ve tek adam rejimi olduğu açıktır. İmar affı için Meclis’te el kaldıran vekillerin, yıkılan yapılara inşaat izni veren yerel yönetimlerin, devlet kurumlarının ve yapı denetim firmalarının içinde yer aldığı suç zinciri ve bu zincirin işleyişini kolaylaştıran tek adam rejimi sorgulanmadığı sürece sorumlulardan gerçek anlamda hesap sorulmuş olmayacaktır. 
Depremlerin, sellerin, doğa olaylarının binlercemizi yaşamdan koparan birer felakete dönüştürüldüğü; Bizim payımıza her seferinde acıların, yıkımların düştüğü; Ekmeğimizin her geçen gün küçüldüğü; Haklarımızın, özgürlüklerimizin ortadan kaldırıldığı bu bozuk düzen bizim düzenimiz değildir. 
İnsana, emeğe, doğaya düşman bu bozuk düzene, köhne sisteme karşı emek ve demokrasi mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Depremzede kardeşlerimizle 6 Şubat depreminin ilk gününden itibaren başlattığımız dayanışmamızı büyütmeye, acılarımızı paylaşmaya, yaralarımızı hep birlikte sarmaya devam edeceğiz. 
Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!" 
KANTARCI: “ÇAYCUMA İKİNCİ DERECEDE DEPREM BÖLGESİ OLARAK GÖRÜNÜYOR AMA ZEMİN ETKİSİYLE BİRİNCİ DERECE SAYMAK GEREKİYOR”
Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı da anma-forum etkinliğinde bir konuşma yaptı. Çaycuma’ya, yakın illerin birinci derecede deprem bölgesinde olduğunu hatırlatan Kantarcı, “Deprem öldürmez, üzerindeki binalar öldürür deniyor. Çok doğru. Bizim sağlıklı konutlar yapmamız lazım. Felaket yaşanıyor, biraz ah, vah ediyoruz. Sonra her şeyi unutup gidiyoruz. İstanbul’un, İzmit’in göbeğine gökdelenler yapılıyor. Nasıl yapılıyor bunlar? Neden ders almıyoruz? İlgili meslek odalarının yapı denetim sürecinin dışında bırakılmaması gerekiyor. Çaycuma ikinci derecede deprem bölgesi olarak görünüyor ama zemin etkisiyle birinci derece saymak gerekiyor. Özellikle ırmak yatağında bulunan konutların zemin nedeniyle depremden etkilenme ihtimali çok yüksek. Biz bu nedenle 3, 4 kattan fazla kat izni vermiyoruz. 10 yıldır yapı güvenliği konusunda hiç taviz vermedik. Ben buradan Çaycumalı hemşehrilerime sesleniyorum. Ne olur, oturduğunuz evinizi mezara çevirmeyin. Hazır betondan önce yapılmış evlerinizi ya güçlendirin ya da yıkıp yeniden yapın. Bugün burada toplanan siz değerli Çaycumalıra teşekkür ediyorum. Toplumda farkındalık yaratmak için bu buluşmayı sağlayan Eğitim Sen’e de şükranlarımı sunuyorum.” dedi. 
Adıyamanlı olan Yaşar Bulut yaptığı konuşmada depremde Adıyaman’daki köyünde 11 kişinin hayatını kaybettiğini, kurtarma ekiplerinin köylerine çok geç gittiğini belirterek cenazelerin bile günlerce sonra çıkarıldığını söyledi.

Editör: Eren Aşkar