2020 yılı şehrimiz, ülkemiz ve tüm dünya için kayıp bir yıldı. Sadece sağlık açısından değil; ticari, zirai, sanayii, insani, kısaca her açıdan kayıp bir yıldı.
Şu bir gerçek ki maddi imkansızlık, tevekkülü ve sabrı az insanları kötülük yapmaya daha meyilli hale getiriyor. Bu nedenle, aile içi şiddet, çarpık ilişkiler, alacak verecek meseleleri ve benzeri bir çok terslikte insanlar bir birine tahammül edemiyor. Anlık reflekslerle kardeşinin kanını akıtan Kabil'lerin yoluna sapıyor.
Her yerde, günün her anından kokuşmuşluk eseri haberlerle sarsılıyoruz. Belki sarsılma sözcüğü abartıya bile kaçabilir. Çünkü bir şiddet olayını okuduğumuzda artık şaşır(a)mıyoruz. Bir evlat anne babasını kestiğinde 'vay bee' deyip geçiyoruz... Rutin cinayet haberlerine ise 'bakalım kim kimi kesmiş' modunda göz gezdiriyoruz, maalesef...
Her yerde, günün her anından kokuşmuşluk eseri haberlerle sarsılıyoruz. Belki sarsılma sözcüğü abartıya bile kaçabilir. Çünkü bir şiddet olayını okuduğumuzda artık şaşır(a)mıyoruz. Bir evlat anne babasını kestiğinde 'vay bee' deyip geçiyoruz... Rutin cinayet haberlerine ise 'bakalım kim kimi kesmiş' modunda göz gezdiriyoruz, maalesef...
Bu tablo size de tanıdık geliyor mu?
Zifiri karanlık bir Cahiliye dönemi yaşıyoruz galiba biz...
Hani kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, güçlünün güçsüzü ezdiği, haklının değil, güçlünün ve adamı olanın söz sahibi olduğu kahrolası bir dönem... O dönem kızları diri diri toprağa gömen cehalet; bugün teknoloji, demokrasi, özgürlük, hümanizm(insanlık), hak hukuk terminolojileri arasında ağzı salyalı delikanlıların elinde aynı işlevini sürdürüyor.
Bugün babalar, belki kızlarını diri diri toprağa gömmüyor; ama kızlarının medenice(!) gezip tozduğu veya evlendiği tiplerce vahşice öldürülüp toprağa gömülmüş, varile saklanmış cesetleriyle sarsılıyor.
Ne farkı kaldı şimdi, cahiliye döneminden?
Cahiliye denilince okuma yazma bilmemek olarak algılanmasın!
Bu çok farklı bir şey...
İlk insan evladı Kabil; kin, nefret, haset, öfke gibi duygularını dizginleyemeyip kardeşi Habil'e nasıl kıydıysa, bugün yüksek teknoloji ve iletişim/eğitim çağına rağmen aynı şeyleri hem de bin misli yaşıyoruz.
Gelin, bunu da Türk dramasının unutulmaz tiplemelerinden Ramiz dayının repliğiyle ifade edelim: "Mesele sadece kağıt kalemle verilen eğitim değil yeğen, asıl mesele insanoğlunun kötü şeyler yapma eğilimini dizginleyebilmektir..."
-Anlaşıldı dayıııı... Demek ki sadece son donanımlı laboratuvarlarda Fizik, Kimya Biyoloji okumakla olmuyor bu işler?
O zaman korona aşısından önce insanlık aşısını işte tam bu noktaya yapmak lazım.
ESNAF, İŞÇİ, KÖYLÜ NE İSTİYOR?
Daha esnaf, işçi köylünün taleplerini anlatacaktım. 2020 yılında pandemiden dolayı kazancı kalmayan esnafın kira, vergi giderlerini nasıl ödeyeceğini, devletin daha etkili bir destek sağlaması gerektiğini ele alacaktım.
İşçinin, memurun, emeklinin, köylünün mutluluğu için fahiş piyasa fiyatlarının makul seviyelere indirilmesi gerektiğini ve mutlaka üretim odaklı bir anlayışın hakim olmasının önemine değinecektim.
'Alın teri, emek, helal para eşittir; üretici ve tüketicinin yüzünün gülmesi' olarak formüle edilebilir.
Mesela bir domates üreticisi, fahiş fiyata aldığı domates fidesini, sulaması, mazotu, gübrelemesi, ilaçlaması, işçiliği ve emeğiyle yüksek fiyatlardan masraf yapıyor. İki ay sonra ürününü 1 liraya hal esnafına satıyor. Halciler bunu marketlere, pazarcılara 2,5 liraya, onlar da 4 ile 5 TL arasında tüketiciye satıyor.
Şimdi bu denklemde en çok kim emek harcadı, en az kim kazandı? En fazla kim para kazandı, en pis kim kazıklandı?
Biliriz ki üretici (işçi, çiftçi), emeğinin karşılığını ister. Tüketici makul fiyat ister. Esnaf ise kâr etmek...
Fazla söze ne hacet!
Asıl meseleyi unutmayalım, yeter!