AŞK… Özledim; “şiirden hikâyeler”

Abone Ol

Aradan geçen onca zamandan sonra bile, adını her duyduğumda nefesim kuruyordu sanki. Ayaz bir havada, evsiz barksız kaldırım taşlarının kenarındaki bankta uyumak zorunda kalan sokak dilencisi gibi acıyordum halime.

İnsanın girebileceği bir yüreği olmaması ne kötüymüş ne zormuş!

Daha adının ilk harfinde bu kadar üşür mü insan, buz keser mi yüreği, kesiyormuş işte.

Kendime, nedenli niçinli ne kadar soru varsa sordum ve cevapladım üstüne üstlük, yine de seni haklı çıkarabileceğim bir ize, belki bundandır diyebileceğim bir mazerete rastlamadım kendimce. Sadece kaçtı dedim, kendine güvenemedi ve kaçtı.

Ankara’da o otogarda, birbirinin arasına karışan insan selinin o mahşeri kalabalığının içinde, belki de cesaretini toplamanın özgüveniyle usulca tutmuştun elimden. İlk uzun yolculuğumuzdu seninle, kısa bir tatil ve kısacık birkaç gün kaçamağıydı yapmak istediğimiz. Üzerimizdeki yükleri sadece birkaç günlüğüne emanete bıraktığımız zamanları çalıyorduk hayat hırsızlığında.

Otobüsün içine daha ilk adımımızı attığımızda yüreğimin içinde özgürlüğe uçmayı bekleyen bütün kuşlar kanat çırpmaya başlamıştı sanki. Kendimi güç bela cam kenarındaki koltuğa bırakmıştım ha uçtum ha uçuyorum korkusuyla. Ve yanı başımda, yıkılmak üzere olan bir duvara destek veren cankurtaran gibi yüreğime dayanan diğer yarımı bulmuş gibiydim adeta.

Hayatın üzerimize bıraktığı bütün yükler kilometre saati ilerledikçe geride kalıyor ve biz sadece yaşayabileceğimiz birkaç güne sarılıyorduk. Başım çoktan kendini saklamak isteği göğsüne yaslanmıştı bile.

Bir ömür başımı göğsünde uyutabilirdim, bir ömür ellerim ellerinin içinde kalabilirmiş gibi geliyordu. Bunun adı mutluluk ve galiba aşk sarhoşluğuydu, ayılmadan önceki baş dönmeleri belki de.

Anıların arasına saklanmış ve yaşanmış olmaktan utanan gerçeklerin yüzleşme isteği başkaldırıyor zamanla, bugünde sanırım onlardan biri.

Pişman olmanın yersizliğini bile bile kurcalama isteği neden kendini frenleyemiyor bilmiyorum ama sanırım aramızda kesilmeyen hesaplarımız var. Mesafelerin yersizliği belki bu sorgulamaları fişekliyor, belki haklı haksız savaşına, ruhumun üzerine kocaman bir kaya gibi oturan yalnızlık sebep oluyor.

Duyuyor musun söylediklerimi bilmiyorum, sadece üç gün ile başlayan ve sadece bir kaçamak olarak ayaklarımızı yerden kesen o duygular bugün esir alınmış gibi bir çıkmazın içinde verdiriyor savaşımızı bize.

Gönlümden büyük sözler etmek istemiyorum çünkü yersiz çünkü havada kalıyor. Ben sana ait olduğumu kabullenmekte çok zorlandım, çok çevirdim pusulamın yönünü meçhule. Döndü dolandı o iki kişilik koltuklarda başlayan yolculuğa ve o yüreğe hapsetti tüm zamanlarımı.

Biz aşkın esirleriyiz yolculuklarda firari olan, biz hayatı zamanlardan çalan hırsızlarız, suçumuzun sadece sevmek olduğu. Ayrılık, ayrı düşmek bu gerçeği değiştirmiyor.

Sen kendi derdinde, ben seni dert edindim,kendi halimde. Bitmez, bitmeyecek dediğin ne varsa bir bir bitti. Aşk var ya aşk,hem de bal gibi gözünü kör ediyormuş insanın, ayaklarını yerden kesiyormuş. Bile bile yalanlara inanıyormuşsun, zavallı çaresiz biri oluyormuşsun mesela.  İnsan nasıl bu kadar aptal bu kadar kör olabilir sorularının cevabını öğrenmek ve her şeye rağmen, yine de özlemek yine de beklemek.

ALIŞTIM 

En çok uzun yolculuklarımızda alıştım sana

Ve iki kişilik koltuklarda!

Bitmesini istemediğim yollarda

Ördüm sevgimi ilmek ilmek.

Başımı göğsüne koyduğumda,

Kalbinin içinden duyuyordum adımı.

Bütün yasakları delmiştik,

Ya da öyle olduğuna inandırmıştık kendimizi.

Sırtımızda taşıdığımız ne varsa,

İşte o yolculuklarda indirmiştik yere.

Bizimdi gün, bizimdi gece.

Konuşmuyorduk hiç.

Bakışan gözlerimiz kuruyordu

Aşkın cümlelerini.

Sen her sevişmemizde

Şımarık çocuk oluyordun,

Ben kaybeden kumarbaz!

Bir ömür yetmez diyordun

Doyulmaz sana.

Kokunu çekiyordum içime;

Sen gülüyordun muzipçe.

Şimdilerde ne oldu bize?

Yollara mı küstük,

Yollar mı bize küstü?

Kaybetmeye hazırdım; hazırdık oysa.

Şu içime çektiğim kokuda

Boğmasaydı beni gerçekler,

Cesaretimi dağıtmasaydı

Senden, benden esen rüzgâr,

Ne yolculuklardan korkardım

Ne de iki kişilik koltuklardan.

 

“Verdiğini düşündüğün

Benim arakladığımdı senden.

Beni esir ettiğini düşünerek

Övme kendini kendine

Ben vermedikçe

Sende olmaz bedenimin şiirleri.”