Bayram değil seyran değilken, durduk yerde hepimizin gözü önünde bir şov yaşandı. Atatürk'ün imzası ile, evrensel barışın ilk mihenk taşı olarak müzeye dönüştürülen Ayasofya tekrar ibadete açıldı. Dinin siyasette nasıl kullanıldığının açıkça ortaya çıktığı bu ibretlik olayı bir de biz masaya yatıralım; ama tarafsız ve objektif bir yorumla!
AKP'nin bu konudaki sicilini zaten biliyoruz. Namaz kılarken benim hiç görmediğim Devlet Bahçeli'nin de her zamanki gibi kraldan çok kralcılık yapacağını da biliyorduk. Ama muhalefet partilerinin bu konuda nasıl davranacağını tam olarak kestiremiyorduk doğrusu. Tabii ki tahminlerimiz vardı. Nitekim tahminlerimiz doğru çıktı ve muhalefet partileri de doğrudan veya dolaylı destek verdi; ya da en azından tepki vermedi. Hatta CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce ve İYİ Parti genel başkan yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu Ayasofya'da kılınacak ilk namaza katılmak istediklerini beyan ettiler.
Peki AKP ve MHP'yi anladık da; muhalefet neden böyle davrandı? Bunu bilmeyecek bir şey yok; tabii ki din konusunda iktidardan aşağı kalmamak için. Çünkü muhafazakarların oyuna ihtiyaçları var ve bunun için dindar görünmeleri veya en azından dindarların yanında görünmeleri gerekiyor. Görüyorsunuz din politikada ne kadar önemli. Sanırsınız laik bir devlet değil de din devletiyiz! Ama şimdi şüphelendim acaba öyle miyiz? Öyle değilsek bile dış dünya bizi öyle görüyor ve biz onların bu görüşünü pekiştirmek istercesine dünya mirası bir müzeyi camiye çeviriyoruz.
Şimdi soralım; acaba camiye ihtiyacımız var mıydı? Bunun cevabını daha yakın tarihte bizzat Reis veriyor. Bir toplantıda Ayasofya'yı cami yapalım diyen bir partiliye bakın ne cevap veriyor, üstelik azarlayarak:''Siz önce Sultanahmeti doldurun. Büyük Çamlıca Camii'ni yaptık.. 60.000 kişilik.. 4-5 Ayasofya büyüklüğünde..Bunları doldurun ondan sonra düşünürüz. Hem sonra bizim yurt dışında binlerce camimiz var. Ayasofya'yı cami yaparsak bunların hali nice olur haberiniz var mı. Biz bu oyunlara gelmeyiz, bunların hepsi tezgah!''
Reis burada doğru söylüyor. Ülkemizde 85 bin cami var. Ha, bu arada, müze sayımız sadece 451; biliniz istedim! İnsanlar biraz da din tüccarlarına kızdığı için camiye gidenler de azaldı. Zaten bu yüzden memlekette ateistler ve deistler de çoğalmaya başladı. Camilerin çoğunun yarısı bile dolmuyorken bu Ayasofya'yı cami yapmaktaki ısrar niye? Maksat üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi? Benim anladığım kadarıyla maksat bağcıyı dövmek! Bağcı kim? Tabii ki laik Cumhuriyet!
Laik Cumhuriyet'i Atatürk'den ayrı düşünemiyeceğimize göre; hedefte Atatürk de var. Biliyorsunuz, tarihte en korkunç savaşlar din savaşları olmuştur. İleriyi de çok iyi gören Atatürk, medeniyetler ve dinler uzlaşması adına Ayasofya'yı 1934 yılında müzeye çevirmiştir. Bundan çok iyi sonuçlar ve tepkiler alınmış ve bu eser ''Dünya Mirası'' listesine alınarak tüm dünya insanlarının ortak eseri sayılmıştır. Bu dünya mirası eseri Atatürk'ün imzasını da çiğneyerek tekrar camiye çevirmekle Atatürk'e de bir darbe daha vurulmak istenmiştir. Bu darbede doğrudan imzası olanlar AKP ve MHP ise, dolaylı imzası olanlar da başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere muhalefet partileri dir. Bu nedenle Cumhuriyetin kazanımlarının erozyona uğratılmasında hepsinin payı vardır!
Medyayı sorarsanız zaten % 90'ı iktidarın elinde olduğu için bu olayı sürekli pohpohluyor. İnsanların çoğu ve özellikle sivil toplum örgütleri din düşmanı yaftası yememek ve iktidarın gazabını çekmemek için susuyor. Hatta bazıları sırf yalakalık yapmak için destekliyor görünüyor.
O zaman Ayasofya'yı cami yapanlara bir kıyak da benden olsun: Ayasofya'nın ismini de değiştirsinler: Çünkü isim Yunanca.. Aya, azize demek! Demek ki Sofia isminde Yunanlı bir azizeye adanmış. Müslüman camisinin ismi Yunanca olmayacağına göre; caminin ismini Hazreti Ayşe veya Fatma Camii yapmaları daha uygun olur!
Şaka bir yana da; acaba bu işin sonuçları ne olur? Bir kere, dış dünyada bizi din devleti gibi görenlerin sayısı çoğalır. Hatta buranın idaresinin 130 bin personeli ve 4-5 bakanlık bütçesine denk 11.5 milyarlık bütçesi ile, memleket ekonomisine hiçbir katkısı olmayan; hatta AKP'nin ''din propagandasından sorumlu genel başkan yardımcısı'' gibi hareket eden Diyanet İşleri Başkanlığına verilmesi bu işin üzerine tuz biber eker! Bu da bizi dünya demokrasi, medeniyet ve gelişmişlik sıralamasında çok gerilere iter. İtibarımız büyük darbe alır.
İtibarımızın büyük darbe alacağı ikinci konu da hukuk ve yargı sistemimizdir. Zaten hukuk ve yargımızın halini biliyorduk ama Danıştay'ın Ayasofya kararı adeta malumun ilanı olmuştur. Güya yargının kararı beklenmiştir. Buna inananların zekasından çok şüphe ederim. İktidarın atadığı Danıştay üyelerinin bu kararı vereceğini salak olmayan herkes önceden biliyordu. Caminin halıları bile bir ay önceden sipariş edilmişti. İnsanların zekası ile oynamanın bu kadarı da olmaz! Bizden daha zekilerin olduğu dış dünya bu şark kurnazlığını yutar mı sanılıyor. Bu olay yargımızın iktidarın emrinde olduğu düşüncesini içeride ve dışarıda adeta kanıtlamıştır. Bu yüzden de hiç de iyi olmamıştır.
Özetle bu konuda da karnemize bir zayıf daha yazılmıştır. Bu nedenlerle Avrupa Birliğine girmemiz ve modern dünya ile entegrasyonumuz daha da zorlaştığı gibi bizi Orta Doğulu olma yolunda hayli ilerletmiştir.
Bu arada, iktidarın kendini savunurken kullandığı argümanların da gerçekçi olmadığını söylemeliyim. Bir kere bunu halkın istediğini söylüyor. Halk isteyebilir; halk iş ve aş da istiyor. Verebiliyor musunuz. Ayda 100 bin lira istese verecek misiniz? Bunlar populist ve hamasi şeylerdir. Bunlarla akıllı insanları kandıramazsınız. Dışarıya karşı savunma daha da garip. Sanki dış güçler bu konuda egemenliğimize laf etmişler gibi babalanarak; ''Karı benim değil mi? Döverim de severim de. Sana ne lan'' diyen kıro gibi tavırlar da hiç hoş değil. Ancak antipati ve husumet çeker.
Gördüğünüz gibi, yazının başlığını ''Ayasofya Şov' olarak yazmıştım. Tabii ki burada muhafazakar kesimin oyunu almak, en azından mevcudu kaybetmemek için AKP ve MHP'nin dindarlara yönelik şovu açıkça görülmektedir. Muhalefet de bu pastadan pay kapabilmek uğruna bu şova katkı sağlamıştır. Atatürk'ün imzası ile alınan bir kararın iptal edilmesine seyirci kalmıştır. Böylece muhalefet partilerinin foyası ortaya çıkmış ve aslında iktidar partilerinden pek farklı olmadıkları anlaşılmıştır. İleride muhtemelen bunlara ''Hepiniz oradaydınız be!..'' denecektir.
Cumhur İttifakı'nın bu şovu yapmasının asıl sebebi yakın gelecekte yaşayacakları sıkıntıyı gözlerden kaçırabilmektir. Burada dikkatleri başka yöne çekebilmek için ''Cambaza bak!'' yöntemi uygulanmaktadır. Bunu biraz açalım.
Türkiye şu anda birçok sıkıntı ile boğuşmaktadır ve gelecekte bu sıkıntılar daha da büyüyecektir. Bunları dış ve iç sıkıntılar diye ikiye ayırabiliriz. Dışarıdaki sıkıntıları özetleyecek olursak: Suriye'de, Libya'da ve Doğu Akdeniz'de problemler yaşadığımız aşikar. Mısır ile ilişkilerde de kötü kokular geliyor. Ama halka bu konularda yeterli ve tatmin edici bilgiler verilmiyor. Avrupa Birliği ile ilişkiler geriliyor. Pandemi gerekçe gösterilerek Avrupa ülkeleri bize turist bile göndermiyor. Bu da turizm gelirlerimizi felç ediyor. Bunlar yetmezmiş gibi Türkiye Amerika ve Rusya arasında bir o yana bir bu yana savrulup duruyor, ikisini birden idare edemiyor. Bu da birçok olumsuzluklar beraberinde getiriyor.
İçeride ise enflasyon almış başını gidiyor. Artık talimatla rapor yayınlayan TÜİK bile rakamları ayarlamakta zorluk çekiyor. Yoksulluk, yolsuzluk kronik hale geldi. İşsizlik oran % 25'i çoktan aştı. Üniversite mezunlarının yarısı işsiz. Buna mukabil devlette para bitti. Kaynak arayışları başarısız olmaya başladı. Dış basında Türkiye ekonomisi iflas etti diyenler bile var.
Dışta ve içte yaşanan ve ancak bir kısmını saydığım bu problemler sürdürülebilir değil. Bu problemler daha da içinden çıkılamaz hale gelmeden iktidarın bir an önce erken seçime gitmek istediği aşikar görünüyor. Öyle olmasa Reis Ayasofya ile ilgili dün söylediklerinin bugün tam tersini neden söylesin? Bu yüzden şahsen ben en geç 2021 ilkbaharında bir erken seçim olacağını düşünüyorum.
Sonuç olarak: Sorunlar sarmalından bunalan iktidar zorunlu olarak erken seçime gidecektir; ve seçime kadar da halkı suni gündemler yaratarak oyalamaya çalışacaktır. İşte bu suni gündem lerden biri de Ayasofya olayıdır. Ve halkı oyalamak ve gazını almak için yapılan bir şovdan başka bir şey değildir!!
Bu karar ne yazık ki ancak Cumhuriyet düşmanlarını ve şeriat özlemi çeken din tacirlerini sevindirir. Bir de olayın derinliğinin henüz farkına varmayan bir kısım muhafazakarları sevindirebilir. Ama ileride onlar da uyanacaklardır.
Fakat şu gerçeği unutmayalım: Aslında hiçbir faydası görülmeyecek bu kararla durduk yerde arı kovanına çomak sokulmuştur. Korkarım Türkiye'nin ciddi sorunlarına yeni sorunlar daha eklenmesine fırsat verecektir. Bunu hep beraber göreceğiz.
Umarım yanılıyorumdur!