"Ben aslen. Çaycumalıyım, Zonguldak Rat'ta oturuyorum. Ortaokul birinci sınıfta okuyorum.
Babam madende, taramacı ustası olarak çalışır. Babamın aylığı ile kıt kanat geçiniyoruz. İki küçük kardeşim daha var. Evimiz biraz dar olmasına rağmen, kira biraz pahalı geliyor. Ama yine de buruk bir mutluluk içinde yaşamımızı sürdürüyoruz.
Evimizde bazen neşeli bazen üzüntülü günler yaşanır. Hele babam eve geç geldiğinde annemin heyecanı, üzüntüsü kahreder bizi... Acaba… diyor annem… Babam eve gelene kadar acabalı sorular içimizi kemiriyor. Her an ölüm korkusuyla yaşıyoruz. Karnımız ne kadar aç olursa olsun, yemek boğazımızda düğümleniyor, yutamıyoruz, bu endişe babam gelene kadar sürüyor. Eve sağlam geldiği zaman neşeyi görün… Annemin yanakları pembe pembe oluyor. Küçük kardeşim hemen babamın boynuna atlıyor. Bende bu moral ile derslerime daha fazla çalışıyorum.
Babam bazen eve geldiğinde gizli gizli ağlıyor. Ağladığını belli etmek istemiyor. Erkenden yatağına çekiliyor. Bazen de yemek yemeden yatıyor. Bizler o zaman anlıyoruz ki işyerinde bir arkadaşını kaybetmiş ve ya göçükte kalmış.
Babam ölüm diyor, ölüm bir şey değil, sizler garip kalırsınız. Sizlere iyi kötü bir gelecek hazırlayabilirsem işte o zaman ölüm vız gelir diyor. Öyle deyince annem babama darılıyor. Hep çocukları hesaplıyorsun. O vakit babam gülüyor. Benim maaşım sana yeter, benim ölüm sana bakar diyor. Annemde o zaman sen öldükten sonra ben o parayı ne yapayım diyor, para nedir ki? diyor... Ama her şeye rağmen babam ölümden, annem dul kalmaktan, biz yetim kalmaktan korkuyoruz.
Babam umutla toplu sözleşmeyi bekliyor. Kendine göre hesaplar yapıyor. Şu kadar alırsak şöyle olur, bu kadar alırsak böyle olur. Hepte umutlar iyiden yana, güzelden yana. Babam sendikasına çok güveniyor. Bu sefer bu iş tamam diyor. Bütün umutlarına rağmen birden umutsuzluğa kapılıyor. Bazen gazetelerde okuduklarını anlatıyor… “Birliği beraberliği bozacaklar, bizi yine mahrum bırakacaklar, birlik beraberlik bozulursa hükümet bizi adam yerine koymaz…” diyor.
Yerin altında boşuna ölüm korkusu çekeriz diyor. Ölüm korkusu çeken adamın karnı doymalı diyor. Babam aç işçi çalışamaz diyor. Açlığın ne olduğunu iyi bilirim, yokluk gördüm diyor. Bizlerin aynı şeyleri yaşamasını istemiyor. Sizler iyi yaşasın diye şehre geldik, yerin altına girdik, ölümle burun buruna çalışıyoruz diyor. Eğer çocuklarımı daha iyi yaşatamazsam bu dünya bana haram olsun diyor. Bizleri iyi yaşatmayanlara da haram olsun, ölenlerin kanları haram olsun, bizleri daha iyi yaşatmazlarsa bu dünya onlara haram olsun diyor.
Ve babam diyor ki, bizler sendikaya emanetiz. Kendimizi onlara emanet ettik. Emanete ihanet ederlerse, emanetimizi geri alırız, kendimiz sahip çıkarız diyor.
Sevgili büyüklerim.
Sizin de çocuklarınız var, onları gözünüzün önüne alın ve düşünün. Sizlerden fazlaca bir şey istemiyoruz. İnsan gibi yaşayabilmekten başka… Lütfen bunu bize çok görmeyin. Karnımız doysun yetim kalmayalım. Annelerimiz dul bizler yetim kalmayalım. Lütfen bunları bize çok görmeyin.
Hepinize sevgi ve selamlarımı sunar ellerinizden öperim..."
Üzülmez-Asma işçilerinden Taramacı Ustası Engin Alpan’ın Kızı;
İrem ALPAN-(1990)
Babalar Günü'ne özel...
1990 yılında bir madenci çocuğunun kaleme aldığı yazısı…
Bunlar da ilginizi çekebilir