Öyle olmuyor ne yazık ki, toplumu acıya boğan şiddet yanlıları hep kazanıyor… Hayatı “güvercin tedirginliğinde” yaşayan bizcileyin barış muhipleriyse, şahinlerin, toplumda açtığı yaraları sarmak için, bir acıdan bir başka acıya koşuyor. İnsan olmanın bedeli ağır, sonu nereye varırsa varsın yalnızca insan olduğumuz için barışı savunmak gerekiyor ısrarla… Halkların kardeşliğini sonsuza değin bu topraklarda egemen kılmak için hiç usanmadan barışı istemek, onun için mücadele etmek gerekiyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü bu duygularımın en çok dillendirildiği gün oldu, yeni sesler katıldı barış isteyen seslere. Bunlardan biri de ülkenin yüz akı olmuş sanatçılardı.
“YAŞAMI SAVUNUYORUZ”
Aralarında Ayşen Gruda, Ahmet Ümit, Belkıs Akkale, Engin Günaydın, Edip Akbayram, Haluk Bilginer, Mehmet Aslantuğ, Fazıl Say, Fırat Tanış, Teoman, Nejat İşler, Yekta Kopan, Serra Yılmaz, Sibel Alaş, Ezel Akay, Emre Kınay, Gonca Vuslateri, Metin Özülkü, Cahit Berkay, Burhan Şeşen, Harun Tekin, Mabel Matiz, Meltem Cumbul gibi isimlerin de bulunduğu onlarca sanatçı, 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle "Savaşa hayır!" diyerek bir bildiri yayınladı. “Savaş ile sanatın aynı cümle içinde kullanılabilmesine tahammülümüz kalmadı" da denilen bildiride, sanatın kana değil, cana can katan bir çaba olduğu belirtildi. Yerim olsa tam metin yayımlayacağım bildiride özetle şu görüşlere yer verildi:
“Savaş ve faşizm yine günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Ötekileştiren tüm politikalara karşı sonsuz bir barış için, yine iş başa düştü. Bizler yaşamı savunuyoruz, çünkü yaşam bizden yana.
İktidarların savunma zırhı olarak kullandığı savaş en çok yoksul, emekçi halkları etkilemektedir. Şimdi yine aynı oyun ile karşı karşıyayız. Yaşamın her alanına saldırma hakkı bulan iktidar, kuşa, böceğe, ağaca, kadına, çocuğa, emekçiye savaş açmıştır. 7 Haziran sonrası Türkiye halkları daha büyük bir barış ve huzur ortamı bulacağına inanıyorken, seçim tercihini buna yönelik yapmışken tek adam olma hırsı ile bu düzen ve iktidar, Kürt halkına yıllar boyunca olduğu gibi, yine acımasız bir şekilde yönelip adeta intikam almak istemiştir-istemektedir. Bu saldırı Kürt halkı şahsında tüm Türkiyeli halklara yapılmaktadır.”
“BARIŞI KURMAK BİR SANATTIR”
“Bu coğrafyadan savaşlar, ölüm ve gözyaşları, ağıtlar hiç eksik olmadı. Savaş hiçbir derde derman olmadı. Savaştan çare üretmeye çalışmak çaresizliği daha da derinleştiriyor. Bu beyhude çabaya gencecik canları kurban etmekten bir an önce vazgeçin. Biz sanatçılar, barışa dair en ufak umut kırıntılarının izinden gitmeye hazırız. Barış için atılacak her adımı desteklemeyi insani bir vazife olarak görüyoruz. Barışı kurmak bir sanattır ve biz bu sanatın izini sürmek için yola çıkıyoruz. Çok şey değil ihtiyacımız olanı, barışı istiyoruz. Sokağı, mahalleyi ve caddeleri sazlarımızla, sesimizle, oyunlarımızla, danslarımızla, fırçalarımızla özgürlüğün ve barışın sembolü haline getireceğiz.. Sanat’ın onurlu bir yaşamı inşa etme gücü var! Biliyoruz.” denildi.
Bu vicdani sese yüreğimi katıyor, altına imzamı atıyorum. Sunay Akın’ın her yanı buram buram insan kokan dizelerine döküyorum içimdeki acıyı: “Bayram yerinde canlandırılırken / kentin kuruluşu / ayakları kesilen gazi / koltuk değneklerini / bırakmadığı için alkışlamadığına / inandırır herkesi // Ölü askerlerin ceplerinden / topladıkları kanlı fotoğrafları / barış toplantılarında / sinema önündeki çocuklar gibi / birbirleriyle nasıl / değiştirdiklerini / bilir generallerin // Kaç askeri / kendisine özendirdiğini de saymıştır / savaşın tam ortasında / kuyruğunu bırakıp / kum torbaları arasından / evine kaçan kertenkelenin // Bayram yerinde canlandırılırken / kentin kurtuluşu / ayakları kesilen gazi / hiç düşünmeden / değişir madalyasını / çorap kokusuna”