Kim yönetiyorsa bu dünyayı, işleyişini kim biçimlendiriyor, şekillendiriyorsa; Tanrı onu bildiği gibi yapsın emi! Ve mümkünse buna artık izin vermesin… Göz göre göre susmak, seyirci kalmak bir nevi suça ortaklık çünkü.
Hiç kusura bakmayın, bu beceriksizliğin, bu vebalin, birinin birilerinin üstüne kalması gerekiyordu, o biri, birileri kimse artık…”Bizim de Ülke olarak asabımızı, sabrımızı siyasi, ticari, ruhani işleyişimizi bozuyorlar, türlü türlü oyunlarla durduk yere başımızı belaya sokuyorlar .”
Hangi konjonktürden bakılırsa bakılsın, o birilerinin dünya üzerindeki hükmü, nihayetinde iş bilmezliği can yakıyor.
Ve canı yanan başı dönen bu gezegende, kaçınılmaz bir son olarak sistemin zorunlu oyuncağı oluyor içindeki canlı cansız tüm varlıklar.
Savaşmaktan, barışın başını ezmekten usanmadılar ki yüzü gülsün gezenin…
Yeni yeni arayışların peşine düşüldüğü bu yüzyılda, işler karışıyor gibi sanki.
Yeni bir dünya kurma ihtiyacını doğuran sistem, kendini bu vesileyle imha mı edecek dersiniz. Yaratılışın peşine düşmek, yaratanı sistemin dışına itmek ne kadar ürkütücü korkunç geliyor kulağa.
O yüzden mi acaba başka bir yere evirilmek isteniyor dünya, şu son dönemin hazırlıkları ve telaşı cidden de düşündürücü. “ Sermaye baronlarının ne aradıkları, neyin peşinde oldukları muamma, hoş çok sürmez çıkar gün yüzüne
Bu dünyanın hiçbir yerinde adalet yok, hak yok, hukuk yok. Var gibi ahkâm kesenler ise en çok yanılanlar hata yapanlar, gaflete düşenler.
Bu dünyanın yine birçok yerinde çoğunluğun tadı tuzu da yok… Mutluluk hakkı çalınan milyonlar, milyarlar, zorlu bir mücadelenin neticesinde güce, teslim ediyor ruhunu. Yaşayan ölüler diye bir kavramı doğurdu bu sistem daha ne olsun.
Yorgun, yılgın insanlardan mecburi vazgeçişler çoğaltıyor sistem.
Sistemi kuran oyun kurucuları hangi akla hizmetle bu girdabın temelini atmışlar ve kendilerince tıkır tıkır işleterek bu gidişattan nasıl bir zevk almaktalar, sorgularken bile kanı donuyor inanın insanın.
Niye doğuyoruz ve niye ölüyoruz ki biz…
Canlılar ürerken de, türerken de aynı yöntemle çoğalmıyorlar mı, peki neden bu eşitsizlik adaletsizlik.
İyilik güzellik gibi kavramlarla pozitif yükleme yapmak, ne sorunu çözüyor, nede iyi geliyor çünkü oda kurulan oyunun bir parçası.
Bütün olumlu kavramların içini boşaltan zihniyetin köleleri olmak ve buna seyirci kalmak, durum tespiti için yeterli materyaller aslında.
“İnsanoğlu da hayvan türünün bir çeşididir ve en acımasızıdır” yapıştırması, yakıştırması boşuna değilmiş, dedirtiyor inanın.
İlkelliğini törpüleyemediğinin de bir göstergesi aynı zamanda bu karmaşıklığın içinde debelenmesi, bu denli can yakması.
Dünyevi zevklerin doruğuna erişmiş olan ve artık yapacak, tadacak, sahip olacak başka bir alternatif bulamayan zihniyetteki insanlardan medet umma acizliğine düşmek, onların lütfeylemesiyle yaşam hakkımız olan nimetlerin (!) ucundan kıyısından sebeplenme beklentisi, acizliğin ta kendisi değil mi?
O tuzu kuru olanlar var ya hani, yere göğe sığdıramadıklarımız, bizden kendimizden üstün bellediklerimiz, aslında tuzunu bizzat kendi emeğimizle kuruttuklarımız işte onlar, hiç tereddüt etmeden, sistemin çarklarını kendi gölgelerinde çevirip duruyorlar onlar.
Ne bu dünya, nede bu dünyanın içinde yaşayanlar umurlarında bile değil aslında. Sömürmek için fırsat yaratıcı onlar.
Onlar!
Açlıktan sefaletten perişan olanları görmezden gelenler.
Yoksulluğun, yoksunluğun içinde mahsur kalanları keyifle izleyenler.
Şiddetin her türlüsüyle sınananlardan zevk alanlar ve sınayanlar.
Kadının adını, varlığını yok sayanlar.
Çocukları güvence altına almayanlar.
Emeği sömürülenler.
Gelir adaletsizliğinde gıkı çıkmayanlar.
Silah ve zehir tüccarlığını bile kıdemden sayanlar.
Katiller, sapıklar, arsızlar, yolsuzlar, onlar, kapitalizmin peki kim bunlar?
Bunlar, sistemin doğurduğu gayrı meşru kavramları dikte edenler ve her biri kötülükten beslenen, kötücül düşüncelerle ilerleyen ve istediklerini mutlaka elde eden canavarlar.
Bunları yaratan yaratıcı da ölümlü aslında, fakat güce tapanlar bunun farkında değiller…