1) Cumhur Reisi Abdullah Gül’ün Ziyareti. 2) 3 Mayıs Türkçüler Günü.3) Dünya Basın Özgürlüğü Günü.
Abdullah Gül’ün ziyareti, bana göre Zonguldak’ı görmekten öte, Tayyip Erdoğan’a ‘sesli ve görüntülü’ mesaj vermekti. Görüntü’yü, halkla iç içe şeklinde verdi. Sesli mesaj ise “Sayın Başbakan’ımız şu aralar bazı istişarelerde bulunuyor.” şeklinde oldu. Muhalefet’in ‘aday’ çıkartmakta zorlandığı bu süreçte, Tayyip Erdoğan’ın muhataplarına dağıttığı rol esas olacaktır.
3 Mayıs Türkçüler Günü. Yıl: 7 Eylül 1944. Zaman’ın CHP’li Hükümet’i (Başbakan Şükrü Saraçoğlu) Türk Milliyetçilerini gözden düşürmek için, ‘örgüt kurmak’ suçuyla, Türk Siyasetinin önde gelen 23 ismini Cezaevlerine -tabutluklara- doldurmuş. Ancak; Yüksek Mahkeme, 1945’te verilen kararı usul ve esas açısından bozup, Türk Milliyetçilerini serbest bırakmıştır.
3 Mayıs 1944’te, Türk Milliyetçilerinden Nihal Atsız’ın Ankara’da ki mahkemesine giremeyen Üniversite Gençleri, Ulus Meydanında gösteri yaparlar. Bu gösteriler neticesinde 165 Üniversiteli genç tutuklanır.
İşte bu gün (3 Mayıs) Türk Milliyetçilerinin bir geleneği olarak, ‘Türkçüler Günü’ adı altında kutlanmaktadır.
Gelelim, Basın Özgürlüğü konusuna.
Neden 3 Mayıs? İfade özgürlüğünü desteklemek amacıyla, Birleşmiş Milletler tarafından 1993’ten bu yana, 3 Mayıs günü ‘Dünya Basın Özgürlük Günü’ ilan edilmiş.
Birleşmiş Milletler, geçen yıl Dünya’da 71 gazetecinin öldürüldüğünü, 826’sının tutuklandığını 2 bin Gazetecinin de tehdit ve ya fiziksel saldırıya maruz kaldığını açıkladı.
En son Freedom House (Özgürlük Evi)adlı bir Amerikan Sivil Toplum Örgütü, Türkiye’nin basın özgürlüğü açısından (120. sıradan 134. sıraya) gerilediğini açıkladı.
Aynı günlerde, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü de bir açıklama yaparak, Özgür Basın sıralaması yaptı. Buna göre, ‘Özgürlükler Ülkesi Amerika’(!) basın özgürlüğü açısından 180. Ülke arasında 46. sırada. İngilizler 33, Rusya 148, Türkiye 154. sırada.
Türkiye’de durum nedir?
Olaya, İnsan Hak ve Özgürlükleri açısından bakarsak, edindiğimiz haklar yanında, hak ettiklerimizin daha çok olduğunu görürüz.
Ancak; Siyasi İstikrar için gayret eden İktidar’ın karşısında yer alan Muhalefetin, sandıkta kazanma şansının az olması, bir takım medya gruplarını da 4. kuvvet olmaktan alıkoyup, sokak edebiyatına yönlendiriyor. Yasama, Yürütme, Yargı’dan sonra 4. kuvvet olması gereken Basın, sırasını kaybedip, ‘siyasete ayar’ vermeye çalışıyor.
Bunu daha açık şekilde, dış destekli Gezi ve 17 Aralık kalkışması olaylarında izledik.
Yasal olmayan alanlarda 1 Mayıs gösterileri yapmak, Ülke huzurunu bozmak isteyenlerin ‘basında yer alması’ da bu olayın bir parçasıdır.
Türkiye’deki Tutuklu Gazeteciler sayısı mı? Türkiye Gazeteciler Sendikasına göre farklı (76 tutuklu), Uluslar arası Gazetecileri Koruma Komitesi’ne(CPJ) göre farklı (46 tutuklu). Bu tutuklular içinde banka soyan, adam öldüren, gasp yapanlar var. Bölücü ve terör örgüt mensubu olmaktan ceza alanlar var.
Yine CPJ raporuna göre: Türkiye de 8 kişi hakkında Gazetecilik mesleğini icra ettiği için soruşturma açılmıştır.
Yapılan resmi açıklamaya göre ise, 2 Mayıs itibarıyla 17 kişi yargılanıp tutuklanmış, 13 kişi tutuklu yargılanıyor.12 kişi serbest bırakılmış. (Freedom House raporunda, serbest bırakılanlar yer almıyor).
Aslında, Özgürlük Evi’nin raporu, sadece bizim Ülkemiz değil, Dünya için vahim.
‘Dünya çapında basın Özgürlüğü, son on yılın en düşük seviyesini gördü. Basın Özgürlüğü açısından küresel düzeyde bir düşüş var. Dünya Medyasında % 14’lük oranla yalnızca 7 kişiden biri Basın Özgürlüğüne sahip’.
Rapor’a göre ‘geri kalan % 14’ü özgür değil. Ve % 42’si ‘kısmen özgür’
SONUÇ;
Özetlersek. Basın Özgürlüğü ; Haber, bilgi, düşünce ve kanaatlerin, kitle iletişim araçları yoluyla, serbestçe elde edilebilmesi, ifade edilmesi ve yayılmasıdır.
Basın Özgürlüğünün gerçekleşebilmesi için; Bilgiye, haber’e ‘Ulaşabilme hakkı’, elde edilen bilgiyi, haber’i, düşünceyi ‘açıklayabilme hakkı’ ve bu bilgi, düşünce ve kanaati, haber, yorum, fotoğraf, ve görsel ürünü ‘yayabilme hakkı’ Basın Özgürlüğünün temel unsurlarıdır.
Olaya bu açıdan bakılırsa, ‘basın özgürlüğü’ konusunda, Dünya Konjoktüründe bize yönelik ve bizim içimizde kopartılan fırtına ‘algı operasyonu’ndan başka bir şey değil. Bu demek değil ki, yazılan çizilenleri dikkate almayacağız. Mutlaka alınmalı.
Basın, Yasama, Yürütme ve Yargı’dan sonra 4. kuvvettir. Herkes (Basın, Ordu, Sendika, Federasyonlar, Bankalar,) kendini iktidar (1. kuvvet) yerine koyarsa, ne olur?
Basın’ın sorunları var elbette. Bunları en az’a indirmenin yolu yine ‘Basın Özgürlüğü’dür. Basın Özgürlüğünü kullanırken, ‘samimiyet’ ve ‘sorumluluk’ kavramı unutulmamalıdır. Basın Özgürlüğünün sigortası, sorumlu yayıncılıktır.
Gelişmelere, bir de bu açıdan bakalım, lütfen!