Başka ne yapabilirim ki?

Abone Ol
Sağ olsunlar, beni sevdiğini, görüşlerime değer verdiğini söyleyen pek çok kişi yazılarımın çok sert olduğunu söylüyor… Aslında kentin önemli sorunlarına değinerek çözümüne katkı sunacak görüşler sunduğumu söyleyen bu arkadaşlarım, uzlaşıya kapalı sert üslubum nedeniyle çabalarımın boşa gittiğini ifade ediyor… Sağlıklı bir tartışma ortamı olsa, söylediklerinde, çok da haksız sayılmazlar aslında… Muhatapları kendilerine yönelen salvolara karşı bir savunma refleksi olarak fikirlerinde ısrar ediyor doğal olarak… Bu da anlamaya yönelik çabanın tümden ortadan kalkmasına neden oluyor… 
Söylemeye gerek yok, anlamaya yönelik çaba olağan koşullarda geçerli geçerli bir eylem… Açıkça yazıyorum ki kentin kaderine yön verenlerin hep gizli ajandası oldu… Kamuoyu önünde söylenenlerden çok, karanlık mahfillerde alınan kararlar hayata geçirildi bu yüzden… Soruyorum, kentin bir halden diğer bir başka hale evrilmesini sağlayan devrim niteliğindeki kararlar kime sorularak alındı bu zamana kadar… Kente emek veren, geleceğinden kaygı duyup fikri arayış içine giren hangi insanın görüşüne başvuruldu… Üreten hangi insana hak ettiği yer verildi egemenler tarafından…
ZONGULDAK PARAGÖZLERİN İNSAFSIZLIĞINA TERK EDİLDİ
Değer verilmediği gibi kamuoyuna da hiç sıkılmadan yalanlar söylendi… Ekoloji mücadelesi veren insanların sırtlarını sıvazlayıp haklı taleplerinin yanında olduklarını söylerken, Alaplı ormanlarında, yabancı bir şirkete altın arama izni verdi mesela… En fazla 3-4 yıl kalıp buralardan gidecek olan Vali, burada doğup burada ölecek olan insanlara danışmaya hiç gerek duymadan İzmir Aliağa’ya gidip oradaki gemi söküm tesisi şirketlerine Kilimli’yi pazarlamaya kalktı dahası… “Durmak yok” dendi, Filyos Vadisi, kendileri dışında Allah’ın bir kulunun haberi olmadan yandaşlara peşkeş çekildi…
Gazetelerde okudunuz, ÇATES’in çevre yükümlülüklerinden muaf tutularak Zonguldak halkına 36 ay daha zehir solutmasını sağlayan yasa, TBMM’den hülle yoluyla çıkarıldı… Danışılmasından, önceden haber verilmesinden vaz geçtim, yasa çıktıktan sonra da en küçük bir bilgi verilmedi kamuoyuna… Bir gece yarısı torba içinde sunulan “Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”a, okuyanların hiçbir şey anlamayacağı bir madde eklenerek, Zonguldak halkı resmen paragözlerin insafsızlığına terk edildi... Anlamakta güçlük çekiyorum, bu nasıl bir kirliliktir…
HÜLLEDE SINIR TANIMAYAN YALAN MAKİNELERİNDEN OLUŞMUŞ BİR ORDU VAR
Şimdi karşımızda bu kadar art niyetli, sırtımızı döndüğümüzde her an hançerlemeye hazır, yalnızca kente değil, tüm ülkeye garezi varmış gibi davranan zevatla neyi, nasıl tartışacağız biz… Hangi konuda uzlaşı sağlayıp güven içinde aynı hedefe yürüyeceğiz… Maden ocaklarını en küçük bir sosyal önlem almadan daraltıp işsiz, aşsız bıraktığı insanlara kirli teknoloji ürünü yatırımlardan başka bir şey önermeyen çevrelerle, hangi gelecek tasarımını oluşturacağız… Zoru günü kendi ikbali olan bu ham ervahla hangi duyguda birleşeceğiz… Yanıtı olan var mı gerçekten…
Yaşam hakkı savunucuları olarak, kendine yönelen ölümcül tehlikeyi savuşturmaya çalışan insanların paniği içindeyiz on yıllardır… Doğamızı, kentimizi, insanımızı korumaya çalışıyoruz can havliyle… Konuşmayı unuttuk neredeyse, biteviye çığlık atıyoruz çünkü… Sürekli teyakkuz halindeyiz, itiraz ediyor, “hayır” diyor, şüphe ile yaklaşıyoruz her şeye… Kimi zaman kendimize bile muhalefet ediyoruz, karşımızda hüllede sınır tanımayan yalan makinelerinden oluşmuş bir ordu var çünkü… Tam donanımlı bir orduyla dal yürek mücadele eden Don Kişot’lardan başka ne beklenir ki zaten…