BEDELSİZ ASKERLİK!

Abone Ol
Belirli aralıklarla ülkenin gündemine oturan, adına “bedelli” denilen paralı askerliği doğru bulmuyorum. Sınıf ayrımının, eşitsizliğin belirgin yaşandığı bir düşüncenin hayata geçirilmesi olarak görüyorum. Askerliğin bir bedeli var elbette, vatanı için canını feda etmeyi göze almak ve bu uğurda gerektiğinde canını gözünü kırpmadan feda edebilmek, asıl bedel. Yoğunluk, çoğunluk var ise şayet, süresi kısaltılabilir ama her Türk erkeği bu görevi aynı şartlarda yerine getirmelidir. Vatan toprak ne ifade ediyor nasıl elde edilmiştir’ in değerini kıymetini anlamalıdır.
Bunun dışında ekonomik olarak devlet kasasına girdi sağlamak adına, üstelik çok cüzi bir miktarla sınırlanan bir ödeneğin adına askerlik denmesi, vatanı için canını feda edenlere yapılan en büyük saygısızlık.
Ekonomik imkânları iyi “zengin çocukları” olarak ayrıştırılanlar için gündeme gelen bu uygulamanın, hakkaniyetsiz eşitsizliği ortada zaten. Birçoğunun günlük kişisel giderleri karşılığındaki harcama miktarının o kutsal ve anlamı tartışılmayacak olan mertebeyi, para gücüyle eşitlediklerini düşünmeleri çok can sıkıcı geliyor.
Anadolu’da ki asker uğurlama geleneği, hüzün ile birlikte gurur duyarak yola koyduğumuz çocuklarımızın, zihinlerimizin derinliğine ektiğimiz vatanın kutsallığının öğretisi değil midir? Kuranlar okunarak kına yakılarak uğurlanan gençlerle parayı bastır mantığını nasıl aynı kefeye koyabilirsiniz ki. Siz hiç Anadolu’da askerlik çağına gelmiş gençlerin askerlikten gocunduğunu gördünüz mü duydunuz mu?
Evlatlarının asker yaşına gelmesiyle birlikte o kutsal duyguyla, vatan toprak bilinciyle askere uğurlayan aileleri, hele ki yıllardır sınır çatışmalarında yaşadıkları endişeyle gün sayan aileleri, paralı askerlikle nasıl aynı kefeye koyabilirsiniz ki.
Sınıf ayrımcılığı yaparak, milli duygulardan arındırarak, bir olmayı bütün olmayı nasıl başarabiliriz ki.
Askerlik çok kutsal ve değerli bir görevdir. Vatan ne demek, nasıl korunmalıdır bunun öğretisidir. Parayla yapılan askerlik her şeyin bir fiyatı var algısı yaratır. Vatan, toprak, namustur ve bedeli sadece canını vermeyi göze almakla eşdeğerdir. Parayı yatırıp makbuzu almak askerlik değildir.
CHP ZİHNİYETİ VE FELAKETLERİ
Siyasette Ana muhalefet demek, lider olamayan bir gücün ikinci sırada yer alması demektir. Eğer birinci sırada yer alamıyorsanız, sizin yeriniz ondan sonraki ikinci sıradır, bunun üçüncü, dördüncü sırası da var elbette. Ve bütün birinciler ikinciliğe oturanlar yüzünden çıkar birincilik basamağına. Siyasetin döngüsü de bu şekilde yer bulur kendine. Eğer bir proje değilse iktidarlar, gerçekten bir yarışın içinde mücadele edilmiş ve sonucunda kazanan ilk sıraya yerleşmişse, bu sadece ilk sıraya yerleşenin becerisi ve gayreti neticesinde olmamıştır.
Bütün birinciler ikincilerin beceriksizliği neticesinde ipi göğüslemiştir.
İkinciliği bir başarı olarak görmek kendini kandırmaktır. Kaybetmeyi içselleştirmek ise felaketin ta kendisidir. CHP işte bu felaketin yükselen sesinde çırpınıyor son zamanlarda. Sorunun kaynağını ve çözümünü düşünmekten ziyade, hep karşıda olanı ve aynı safta olduklarını karalamaya çalışarak beceriksizliklerine bir kılıf uydurma arayışında zaman kaybettiriyor, hem kendilerine hem de bu ülkeye. Dışarıdan gelen çatlak seslerin yol ve yön belirleme aşamasında tutsağı oluyorlar. Taraf olmaya doğru gitmeye zorlanmaları hedeften saptırıyor. Duruş ve kararlılık esastır başarıya giden yolda! Şu durumda en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir demeli ve bu kaybedişlerin gereğini yapmalıdır CHP. Değişimse değişim, yeniden yapılanmaysa, yeniden yapılanmalıdır.
İktidar olarak 16 yıldır ilk sırada yer alan bir yönetim ve ne yazık ki gün yüzünde olan ama dokunulmazlıkları olan oluşumların pençesinden arınamayan bir yönetimin muvaffak olamadığı pek çok alan vardır. Eğitimden ekonomiye, tarımdan spora, sanata ve birçok alanda deneme yanılma metoduyla çalkantılı bir rota izleniyor. Başarısızlık belki de beceriksizlik yeni denemeleri getiriyor beraberinde. Mayanın tutmadığı çok alan var deneme metodunun uygulandığı. Sersemletici bir rüzgârın sert esen soğuğuyla kendimizi sabitleyebileceğimiz korumaya alabileceğimiz bir limanımız olmadı henüz. Dalgalı seyrediyoruz kaçınılmaz fırtınaların eziciliğinde. Sistem çokluğunda bize iyi gelebilecek bir reçete arayışında hastalığımız sürüyor ne yazık ki.
Bir uçtan bir uca ülkenin her kademesinde belirsizlik var. İnsanlar inançlarını sorgular hale geldiler.
Bu şimdiki iktidarın kazanmak dışında henüz işleyişe koyamadığı düzenin çarklarında ki uyumsuzluğun nedeni olsa gerek. Ülkenin içinde akıl dışı saltanat süren ve onlarca olduğu “ illegal varsayılan”  kronik yapılanmaların, ulu orta sefa sürdükleri bir pişkinliğin görmezden gelinme nedenlerinin açıklanamamasından kaynaklı. Ele geçirdikleri safları kötü emellerine alet eden onlarca çıbanbaşı irin saçıyor zihinlere. Kirleniyor insan ve kirlendikçe de kokuşuyor yaşadığımız yerler.
Muhalefet denetleyici ve yorumlayıcı olmadığı sürece, doğru yaptığını düşünen liderler ve yöneticiler kendilerinden emin olmaya doğru gideceklerdir her daim. Kendi saflarını oluşturanlar genel tabloya bakmaktan aciz olurlar zamanla. Buda ülkedeki hastalığın başlıca nedenidir. Deneme yanılma yöntemi daha çok sıkıntıya sokar ve birbirine dolanmaya sürükler var olan sorunları. Bu yöntem var olanın yanına çarklardaki uyumsuzluk yüzünden yeni yeni birçok sorunu da beraberinde ekler. Hastalık yayılır, yaygınlaşır, bu durum hiç de iç açıcı değildir.
 Yolunda gitmeyen, ters giden birçok durum, söz konusu var olan düzende yönetimde. Tepki göstermek, iyileştirici yol arayışına girmek, çoğunlukların sesi, nefesi olabilmek, muhalefet görevi üstlenenlerin işidir, öyle olmalıdır. Eleştirileri dikkate almalı bireylerin düşüncelerine dikkat kesilmelidir, bununla birlikte de yönetimin yanlışları ifşa edilmelidir. Başarı için eleştiri ve rekabet kaçınılmazdır. Buna göğüs geremeyenler ise korkaklardır konumu ne olursa olsun.
 Bunu yapması gereken şu durumda CHP ve ana muhalefettir. Kendi işleyişlerindeki hastalıktan kurtulmadan sanırım ikinciliği yeterli bir mertebe olarak görmeye devam edeceklerdir. Nedenlerini niçinlerini kendi aralarında tartışıp, çözümleyip, denetleyici ve yön gösterici konumuna gelip hedef büyütmek zorundalar. Aksi halde ikinciler birincilerin hizmetkârı olmaya devam ederler. Ve onlara inananları hayal kırıklığına uğratmaya da. Birinciler ipi göğüslerlerken başarının tadını çıkaranlar olurlar, diğer taraftan ise başarısızlığın faturası ikincilere kesilmeye devam eder.
Çalkalanıyor gündemin altı, duyduklarımız bildiklerimiz ise sızdırılanlar sadece. Birileri ağlarını örerken susanlar, onların esiri olduklarında çaresiz kalabiliyorlar, bunu iyi deneyimledi bu ülke. Bugünlerdeki sessizlik, suskunluk pek hayra alamet değil, daha neler çıkacak bakalım gündemin altından gün yüzüne.