Hasan Ali Toptaş
Roman 238 s.
Köyden kentin kıyıcığına göçen bir ailenin acıklı tutunamayışı, genç kızın gözyaşları yerine taş düşürmesi-seyir nesnesiyken göz önünde ölümü, annenin üzüntüden ölüşü, kızı izlemeye gelenlerden rant elde eden acımasız çetenin türeyişi, babanın bir şey yapamadan tükenişi ve komşuların yanlışları-bilinçsizlikleri-çıkarcı-izleyici-kurum görevlilerine (ve çeteye) alet oluşları nedeniyle seyirlik oluşu...
Yeni bir yaşam kurmaya kente gelenlerin bir kör kuyuda rezil oluşları...
Romanı okurken adaleti kuracak görevlileri bekledim. Polisler bir süre sonra geldiler, ama yine meydanı kötülere bıraktılar, bir simitçiye yaptılar yapacaklarını. Topluluktan bir kaç kişi homurdandı, korkudan sustu.
Parayla, gözyaşı, -ölüm de olsa- hüzün ve zulüm izleyen bir halk, roman boyunca insanı çıldırtıyor.
Romanı okurken hep evi terk eden gencin bir kurtarıcı olarak dönüşünü bekledim. Genç gelmedi, gelemedi. Kim bilir hangi kör kuyularda harcandı?
Çok olay yok. Bilinçsiz ve güçsüz bir kitlenin yem olup harcanışı, o temiz geçmişe (anaya-babaya-köye) özlemi var.
Roman boyunca hep bir kurtarıcı bekledim (İnce Memed gibi, Köroğlu gibi...) Kurtarıcı gelmedi. Kurgu kafamda uğultulu bir bekleyiş yarattı. Sürekli düğüm, sürekli düğüm...
Erdemlerin yok oluşuna ağıt...
Dil ve anlatım çok güzel. Yazar şiir gibi bir anlatım tutturmuş. Betimlemeler hiç sıkmıyor. Bir masal havasına giriyorsunuz okurken. Anlatım masal gibi, içerik masalda görülesi ilginçlikte.
Ben bu romanı okurken karşımda saatlerce süren dizi dönüyordu. Romana dalınca, dizi, fon olarak kalıverdi.
Bizim Cumhuriyet dönemi dilimizi küçümsemeyin. Varılan nokta yabana atılmamalı. Pırıl pırıl bir TÜRKÇE ve okunası KİTAPLAR...
İyi okumalar...