Yine bir atasözüyle giriş yapıyorum konuya, şöyle ki; “ Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz.”
Size hayatınızın şifresini veriyorum, bu kıyağımı unutmayınız lütfen, insanlığa yaptığım en büyük hizmet bence, buyurun tepe tepe kullanın…
Sevgi sözcüğü, içselleştirile-bilindiğinde dünyadaki bütün olumsuzlukların panzehri sanki. Nedendir bilemiyorum ama öyle geliyor işte bana.
İçini ne kadar doldurabilirsek ve ne denli donatabilirsek, sanırım hayatın anlamı kavranabiliyor ve yaşam yolculuğu o denli çekilir oluyor.
Elbette bu tespiti yapabilmek ha deyince olmuyor, bunun farkına varmak yılları alıyor kimimiz için elbette, kimimiz ise erken farkına varıp fark edemeyenlere fark atıyor.
Sevgi sözcüklerini her zaman karşıda ve karşımızda olana söyler, karşımızda olanı mutlu etmenin derdine düşeriz, işte ilk yanlış. Ve bunu sanki bir erdem gibi görür, sonrasında da sahiden de garip bir şekilde mutlu oluruz, yanlış etti mi iki.
Yetmez, iyi ki varsın, iyi ki seni tanımışım, sen çok değerlisin, sen ne güzel insansın, arkadaşsın, dostsun gibi sözcüklerle hazineyi boşaltırız. Ve yine sarf ettiğimiz bütün bu övgülü sözlerin, günün birinde insani yolculuğumuzun olumsuzluk gösterdiği çıkmazlarında, pişmanlığıyla hiç vakit kaybetmeden analiz yapar ve sonrasın da da çoğunlukla şöyle deriz.
” Hay dilimi eşek arısı soksaydı da bunca değeri bol keseden dağıtmasaydım çünkü değmezmiş.” Değmeyen insanlarla şu insanlık ne kadar zaman kaybetti, orayı tek tek bir hesaplayın bakalım, haklı çıkan ben oluyor muyum, olmuyor muyum? Yanlışları kendinize göre numaralandırırsınız ben saymıyorum, kişiden kişiye değişiyor ya hani…
Ne oldu şimdi peki, o bütün cömertliğimizle sunduğumuz altın harflerle en başa yazdığımız “seni seviyorum” kelimesine, dürüst olunuz çok rica ediyorum, sizce de leke sürülmedi mi? Hani çok hak ediyordu, sahiden de öyle hissettiriyordu, vazgeçilmezimiz her şeyimiz oluvermişti hani?
Adına aşk dediklerimiz de var elbette, sıradan insan sevgisi de o iki kelimenin içinde. Bütün bu hissiyatın hissedilmesi için kullanılan ve o şifalı sandığımız kelimeler, hastalıklı bir ruh bırakıyor ardında, bilinsin istiyorum. Bir nevi insanlığa hizmet benimkisi…
Karşıda olana yağdırdığımız övgülerin ve bonkörce harcadığımız hislerin binde birini kendimize kullanmayı akıl edebilseydik, birbirimize bu kadar kin nefret duymaz ve belki de bir gülümse-melik kapı bırakabilirdik. Bu yukarıda sözünü ettiğim “seni seviyorum” cümlesini kadın erkek ilişkileri bazında değerlendirmeyiniz yine çok rica ediyorum. Genel bir bakış açısıyla inceden inceye sanki bir büyüteçle incelermiş gibi konuyu derinlemesine araştırmaya çalışıyorum, kendim için değil inanın sırf okur için!!!
Özetini geçtiğim pencereden bakabilirsek duruma, neden “beni seviyorum dediğimi daha iyi anlatmış olurum diye düşünüyorum.
Beni seviyorum dediğimizde ve kendimizi çok sevip az üzebildiğimizde daha çok faydamız oluyormuş karşıda, karşımızda ve hatta yanımızda, yanı başımızda olanlara. Çiçeklenmiş bir bahar dalı gibi ışıldıyorsunuz örneğin “beni seviyorum diyebildiğinizde. Kendinizi sevdiğiniz zaman sermayenizi çoğaltıyor ve kendinizden artanlardan nasiplenmek isteyenlere dağıtıyorsunuz. Eksilmiyorsunuz yani, ödünç vermiyor, kendinizi zorlamıyor, tam tersine fazlasını dağıtıyorsunuz, hayrına, öylesine, hiç beklenti olmadan!!!
“Beni seviyorum diyebildiğinizde, seni seviyorum” dediğinizden daha iyi bir psikolojiye sahip oluyorsunuz emin olun. İnsanın kendine nankörlük yapması bir başkasının nankörlük yapmasından daha az olasılıktır öyle değil mi?
Bin bir emekle, yıllar içinde ve üstelik göze girmek için belki de yalnızlığınızdan ürküp de çoğalabilmek için pompaladığınız, fazla mesai yaptığınız sevgi hamallığınızın da günahına girmemiş oluyorsunuz. Bunu da Nihat hocaya sormayalım artık, ben şifrelerini veriyorum bi zahmet içselleştirerek okuyalım olur mu?...
Beni seviyorum diyebilmek bir erdemdir, hastalıklı bir kişilik olasılığını tamamen ortadan kaldırır. Kendinize mütemadiyen bunu söylediğinizde “mümkünse aynanın karşısında yapın bunu, öyle daha inandırıcı oluyor” çünkü hiç kolay değil ezber bozuyorsunuz, kimsenin yapmaya cesaret edemediği bir şeyi yapıyorsunuz, bir farkınız ve özelliğiniz oluyor “iddia ediyorum” kendinize has bir özellik yani.
Bunu üç öğün yapar ve birde gözlerininiz ışıl ışıl, ışık saçarsanız etrafınıza, değmeyin kendinize, değmeyin keyfinize. Felsefe alanında yeni bir akım mucidi gibi tarih sayfalarında yeriniz hazır garanti veriyorum. Unutmadan, söylemedin demeyin, bunu ilk bulan benim, patenti bana ait kullanıcılardan telif hakkı istemiyorum, maksat insanlığa hizmet olsun…
Kendimi çok özel hissediyorum doğrusu. Kendimi sevmekle ne büyük bir fayda sağlıyorum insanlığa, örnek teşkil ediyorum bilmem farkında mısınız? Bırakın öyle ciğeri beş para etmeyen insanları pohpohlamayı, bırakın her önünüze gelene seni seviyorum, iyi ki varsın, sensiz yaşayamam demeleri. Birilerinin bitaraflarını kaldıracağınıza, kendinize dönün, içinize, hazine sizde, öyle demiyor mu tasavvuf, öyle demiyor mu yaşam koçları. Sevgi de aşkta, değerde, kıymette hepsi topyekûn kendimizde fazlasıyla var, elin bostanına su olacağınıza kendinize yağdırın rahmetleri, fazlası zaten bizden taştığında nasiplenmek isteyen nasiplenir. Böylelikle paylaşmacı bir erdemi de hayata geçirmiş oluyorsunuz kendiliğinden…
Beni seviyorum diyebildiğinizde, içselleştirebildiğinizde daha çok çoğalıyor sevgi ağaçları, dalların çiçek çiçek oluyor mesela. Yeşeriyor umutların, yarınların daha coşkulu doğuyor. Çiçeklerin ise her bir dalda sevgi açıyor ve meyveye dönüşüyor. Deneyin lütfen, formülü benden, uygulama, ihtiyacı olandan… Beni seviyorum, diyorum yok mu artıran?…