Bıkkınlık

Abone Ol

Ne zaman kente dair bir yazı için bilgisayarın karşısına geçsem, sözün bittiğini düşünürüm bıkkınlıkla. İçimden yükselen karamsar ses, “Söz bitti artık. Her şey yalama oldu. Bu kent için dokunduğun her tuş, ruhunu aldatmak için yapılmış bir manipülasyondan ibaret yalnızca.” der…

Hele ki son otuz yılda aklın alamayacağı bir çıkar hırsıyla, olağanüstü bir hızla çirkinleştirilen şehrim için onca ağıt yakmış biri olarak ne yazabilirim ki daha fazla?

Çok merak ediyorum doğası, tarihsel birikimi, insanı değil yalnızca, düşleri de bunca tarumar edilmiş kaç kent var ülkede?

Çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen fikir fukarası muhterislerin yönetiminde mecali tüketilen sızılı kentim, soluğu kesilerek yarınsız bırakıldı, hepimizin gözleri önünde…

Bininin bir para olduğu alçaklık, bunun için bunca prim yapıyor zaten…

Bezirganlar bunca yüzsüzlüğü bundan dolayı kolayca yapıyor…

Dünyaya akıl gözüyle bakmaya başladığım kırk yıldan beri acıyla tanık oldum ki, söylenmedik yalan, yapılmadık yanlış, yıkılmadık hayal, bozulmadık güzellik, takılmadık maske kalmadı yüzlere…

Çocuk düşlerim herkes gibi benim de viran bu yüzden…

Elini cebine sokup kendime doğru çıktığım yolculuklardan huzur içinde geri dönmem mümkün olmuyor artık…

Ayak izlerim bir bir kayboluyor çünkü…

 

TİKSİNEREK BAKIYORUM KİMİ YÜZLERE

Her yanı saran meyus binalar üzerinde koştuğum tozlu yolları, seke seke dolaştığım kayaları, gölgesinde düşlere daldığım ağaçları bir bir alıyor elimden…

Tiksinerek bakıyorum kimi yüzlere…

Birlikte çoğalttığımız bizi biz yapan değerleri, insana dair üretilen en doğru fikirleri paraya ve iktidara tahvil ediyorlar çünkü…

İçimizdeki güzellik duygusu, amaçlarına ulaşmanın nesnesi haline dönüşürken, düşlerimiz, bir siyasi malzeme oluyor ellerine…

Onları çoğaltmak için ne bedeller ödemiştik oysa…

Ne çok can vermiş, ne kadar hapis yatmıştık…

Takva sahibi insanların içindeki hakkaniyet duygusunu acımasızca sömüren yalancı dervişler gibi, yarın inancımızı basamak yapan haramiler hedefe ulaşmak için her yolu mubah sayıyor…

Verdiği akıl almaz imar izinleriyle kentin yeşil dokusunu tümden yok edip, insanları üst üste binmiş binaların karanlığında yaşamaya mahkûm eden çapsızlar, hiç sıkılmadan “Gezi Ruhu”ndan söz ediyor.

Açıkça yazıyorum buraya, kentte ormanlar dolusu ağaçların kesilmesine göz yummak ne kelime, bundan gizli ya da açık şekilde nemalanan haramiler, “Her yer Taksim, her yer direniş” haykırışlarına o kirli seslerini katarak, Ali İsmail’in, Ethem’in, Abdullah’ın, Mehmet Ayvalıtaş’ın anılarını da kirletiyor…

Ağzını yalanla açıp, yalanla kapayanlar, yarınlarımızı karartan uygulamalara çekinmeden imza atarken, kent geri döndürülemez şekilde tahrip ediliyor.

Kozlu’da koylar doluyor peş peşe… Su canlılarının yaşam alanlarının kurumasıyla kalmadı yalnızca, tüm doğal güzelliklerin üzerinden buldozerler dolusu vahşetle geçildi…

 

VAH KEDERSİZ KENTİM

Zonguldak’ta üst üste yığılmış küçük yapılar, “kentsel yenilenme” adıyla yıkılıp, çok katlı yapılar dikildi yerine.

Otoparkı olmayan dev yapılar, kaldırımları bile olmayan sokakların, caddelerin kenarında pıtrak gibi çoğaldı…

Kadırga Rampası’nın, Müftülük yokuşunun yeni yapılarla nüfus ve araç yoğunluğu artırılırken altyapı hizmetlerinde yol kaplaması ve kanalizasyon dışında hiçbir iyileşme yapılmayınca daha büyük sorun çıktı ortaya.

Kilimli – Zonguldak arasında karayolu adına doğa katliamı yapıldı. Deniz doldurulup güzelim sahiller yok edildi.

Kozlu – Kilimli hattına yeraltından kurulacak bir metro hattıyla doğaya çok az zarar vererek ulaşımı sorununu kökten çözmek mümkündü oysa…

Büyük bir komedi yaşanıyor kentimin her karışında… Basında köşeleri tutmuş kalemşorlar, ulu ağaçları acımasızca kesip yerine beton bloklar diken hacıyatmazların bodur süs ağaçları arasında çekilmiş fotoğraflarına, “En çevreci başkan” güzellemesi yapıyor.

Sözüm ona engelliler kullansın diye kaldırımlara yapılan iğreti düzenlemeler, engelsiz yurttaşları bile zorluyor.

Bana da “Vah kadersiz kentim” ağıtını yakmak düşüyor yalnızca…

Bin türlü bıkkınlıkla yazarken Rüştü’nün dizeleri geliyor aklıma: “Ve aziz şehrim /  Şu anda seni terk etmem için Her şey tamam. / Gemi hazır yelken fora. / Fakat neden ölülerim bırakmıyor yakamdan”