BİR ŞARTLA ‘EVET’ DERİM

Abone Ol
17 Kez değiştirilen ve anti demokratik hükümleriyle Temel Hak ve Özgürlüklerimizi kısıtlayan, 12 Eylül Darbe Anayasasını top yekûn değiştirilmek üzere çalışmalar yapılıyor.
Başkanlık Sistemi, Parlamenter sistem, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi…
Üç değişik isim altında çalışma yapılıyor güya… Ancak, içerikleri açısından değişen bir şey yok. Geçmişte ‘paket’le geçirilen yasalar vardı ya? Halkın gözüne ikisini sokup, üç tane de karambol de geçirilen… Başkanalık Sistemi ile Parlamenter Sistem tartıştırılıp, Partili Cumhurbaşkanlığı geçirilecek büyük ihtimal. 
Cumhurbaşkanı Başkan olacak, Başbakan da 2. adam
Peşinen söyleyeyim. Her gün birbirine galiz küfür ve karalamalar yapan; demokratik olgunluğa erişmemiş bir parlamento’nun asgari müşterekte birleşebileceğine inanmıyorum.
Özlediğimiz Demokratik Devlet için yüz fırın ekmek yesek azdır. 
Demokratik Devlet’in alt yapısı Örgütlü Toplum ve Özgür birey değil mi?  
Özgür Bireylerin, gönüllülük esasına göre oluşturduğu toplum Sivil Toplum’sa; bu gün piyasadaki örgütlerin kaç tanesi Sivil Toplum Kuruluşudur? 
Bu siyasi yozlaşma içinde, Sivil Toplum Ruhu’nun yaşaması mümkün müdür? 
Sivil Toplum Ruhu, demokratik Olgunluğun göstergesidir. Yani, demokratik olgunluğa ulaşmadan kendi hukuk ve demokrasimizi oluşturacak Anayasa’yı nasıl yapacağız?
Evrensel hukuk kuralları kadar, toplum alışkanlıklarımızı yani; örf, adet ve geleneklerimizi göz ardı etmeden… Biraz değil çok zor.
LİDER SULTASI
Yeni Anayasa değişikliği, iktidar’ın ülkeyi ‘sürekli yönetmek’ için ‘taktik’ arayışından başka bir şey değil. 
Peki, Milletvekillerini kim belirleyecek? Parti’nin lideri mi, parti’nin taban üyeleri mi?
Milletvekili ister Yürütme’yi (Bakanlar Kurulu) oluştursun, istese Yasama da Komisyon(denetleme) üyesi olsun. O Vekilleri parti lideri belirlerse, seçildiklerinde özgürce görev(denetim) yapamazlar. 
Lider Sultası’nın iki dudağı arasında seçilen Millet Vekillerinin, oluşturduğu Parlamento’nun özgür olmadığından bahis bu yüzdendir. 
Seçim ve Siyasi Partiler yasası yeniden düzenlenmeli. 
Siyasi Partiler kanunu; Yürütme organına bağımlı bir Parlamento yaratıyorsa; kuvvetler ayrılığı(Yasama-Yürütme-Yargı) prensibi işlemez. Erkler bağımsız olarak çalışamaz.
Siyasi partiler yasası, yasa organının yürütme karşısında varlığını güçlendiriyorsa, kuvvetler arasında denge kurulur. Bu sebeple; özgürlükler ve yargı bağımsızlığı yeniden düzenlenmeli, Anayasa ile teminat altına alınmalı.
Seçim Kanunu’nda yapılacak değişiklik ile ‘barajı kaldırmak’ ya da “makul’e(!) çekmek”; ‘dar - daraltılmış bölge’ gibi isimlerle ‘dereyi geçme’ çalışması yapmak ‘daha güçlü milletvekili gelir’ demek, ‘tabir-i caiz’se karşındakini ‘enayi’ yerine koymaktır.
Baraj kalksa bile ‘Güçlü Milletvekili’ nasıl gelecek? Güçlü Milletvekili’nin gelme yolu, Milletvekili adaylarını, Parti Lideri’nin değil; parti tabanlarının seçmesidir.
Bu aynı zaman da “Yürütme’nin Yerel’le dengelenmesidir”
TARTIŞILMALI
Parti Sultası’nın belirlediği mevcut ‘Parlamento’nun Özgürlük Performansı’nın zayıflığı kesin. Yeni Anayasa yapılırken, öncelikle bunun üzerinde durulmalı. 
Mevcut Anayasa’daki her medde tartışılıp, ellenmeli.
‘Temsil Edilmeyeceklerin’ mücadele edecekleri bilinip, unutulmamalı(!). 
Geçmişte, ‘Baş Örtülülerin’ mücadelesi gibi...
Yani, sistem de ‘temsili yet’ esas alınmalı. 
İnanç, etnisite, yaşam tarzları açısından dışlayıcı değil, kapsayıcı olunmalı.
Atatürk’ün neden ‘Ne Mutlu Türk Olana’ değil, “Ne Mutlu Türk’üm diyene’”dediği hatırlanmalı.
SONUÇ:
Türklerin Anayasa ile tanışması 1876 da, Osmanlı Dönemi’nde Teşkilat-ı Esasiye kanunu ile olmuştur. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa ile tanışması ise 1921 de oldu. Anayasa ile tanışmamızdan bu yana tam 140 yıl geçmiş. 
Ancak, incelendiğinde görülecektir ki, bu 140 Anayasalı yılın tam 76 yılı, çeşitli kesintilerle ‘kayıp yıllar’ olarak tarihte yerini almıştır.(Kesintili yıllar kronolojisi için bak: Yeniden Anayasa Kavgası/28 Şubat 2016)
Netice de: Anayasa ile tanıştığımız 140 yıllık tarih içinde, tam 76 yıl kesinti var.
Geriye kalan 64 yıl, sistemin yerleştiğini ve güzel işlediğini göstermiyor.
Bu güne bakarsak, işlemediğini ve yerleşemediğini gösteriyor.
Siyaset Cambazı olan Sayın Tayyip Erdoğan’ın; iç muhalefet korkusu yaşayan Devlet Bahçeli ile Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni oylatacağına inanıyorum. 
Derdi: Kurultay kazanıp koltukta oturmak olan Kılıçdaroğlu’nun da, Milletvekillerini parti tabanlarının seçmesi konusunda net bir ifadesi yoktur, icraatı da…
‘Kendisini seçecek’ Vekilleri belirledikten sonra; bazı İllerde resmi ön seçim, bazı illerde de ‘hakimsiz/ göstermelik ön seçim/ eğilim yoklamaları yaptırmıştır.
Bu kafa ile yapılacak ‘yeni Anayasa’ da uzun ömürlü olmaz, tartışılır.
Mesele; Faul ya da Ofsayt’tan Muhalefet’e gol atmak, maç almak değildir.
Parlamento da parmakla, seçim sath-ı maili’nde taktik ve/ya iktidar gücü ile dereyi geçmekte olmamalıdır.140 Yıllık Anayasalı yıllar içindeki 76 yıl kesinti unutulmamalı.
Düşüncem bu. Oy rengim mi?
Milletvekillerini parti tabanları seçer, Kuvvetler Ayrılığı Prensibi ve Yargı Bağımsızlığı, Anayasa ile teminat altına alınırsa, seçimlerde EVET derim.