BİZ, SİZ VE ONLAR

Abone Ol

Ülkenin içinde bulunduğu durumun bir başka tanımlaması olabilir mi bilmiyorum, benim gördüğüm resim tam da bu.

Farklı görüşler üzerinden şekillenen siyasi tablodaki ayrıştırmanın en yalın özeti, biz, siz ve onlar başlığı.

Herkesin bir saf tutması bekleniyor, taraf olması isteniyor, öyle yüzeysel değil, etinle kemiğinle de değil, bütün doğruların üstüne bir çizgi çekip, beynine zihnine yeni bir format atıp, teslim olman isteniyor.

Eğer bir savunucuysan, taraf olmanda gerekiyor zaten ama neyi, niçin savunduğunda önemini yitirmemeli. Değişmeyecek doğrular, telafisi olmayacak olan değerler kıymetler var yeryüzünde.

Toplumları diğerlerinden ayıran ve gelişimin değişimin terazisini ayarlamak kendini uyum ve durum açısından güncellemen gerekiyor buna evet ama ortak paydaların mahremiyetine dokunulmadan olursa anlamlı bütün bunlar.

Boz yap tahtası gibi deneme yanılma yöntemiyle bir kayboluşun içinde aranan doğrular, elde var olanların kıymetini kabul etmeyen egolar, bizi birbirimize dolayan komutlar, son gerçekliğimizin satır başları. Üzerimize yüklenen baskısılar neticesinde, fikir doğurmak, fikir üretmek imkânsızlığı gün yüzünde. Herkes kendi gibi düşünülsün istiyor nedense. Böyle bir yaptırım uygulama zihniyeti var oldukça, mutsuz amaçsız insanlar çoğalmaya devam edecek. İnsanlık üzerindeki hastalık, ilerleyen evreleriyle korkutuyor artık.

Plan proje işleri…

Ortaya bir proje koyacaksanız bunun öncesinde bir hazırlık dönemi araştırma bilgilenme evresi geçirmeniz gerekir. Fizibilite çalışması yapılmadan herhangi bir işe başlarsanız başarısızlık payınızın olasılığını da göze almış olmalısınız.

Proje olarak kabul edilen ve bir tazelenme zorunluğuyla projeyi tamamlama gayretleri gündemimizin ana konusu.

Malum gündemimiz seçim, siyaset, politika. İyiler, kötüler, başarılı olanlar ve başarısızlıklarının faturasını dünyadan bi haber olanların üstüne kesen kurt adamlar.

Başarıyı değil başardıklarını sahiplenenler başaramadıklarında ise kabullenmeyenler var oldukça bir ileri iki geri debelenir durur insanlık.

Akıl işi değil galiba bu siyaset denilen kavramın içeriğini anlayabilmek!

Bir bütünü parçalamak ve o parçaların her birini farklı düşünceler farklı bakış açılarıyla şekillendiren ideolojilerin, birbirlerine olan tahammülsüzlüklerinin faturasını ödüyoruz. Hem de ne ödeme maddi manevi.

Lider olarak belirlenen ve bir adım olarak öne çıkan herkesin dilindeki söylem, öncelikle kendinden olmayanı örselemek söz cambazlığıyla gömmek. Bunu kim iyi yapıyorsa onu alkışlıyor, tuttuğumuz saftan sinsice bir başka yöne ilişiveriyoruz. O savunucu olduğumuz ideolojilerden kendi kişisel çıkarlarımız söz konusu olduğunda, hiç düşünmeden feragat edebiliyoruz. Vade dilenlere göre yol alıyoruz oysa vaat etmemiz gerekirken. Ne yaman çelişki öyle değil mi?

Savunduğumuz değerlerin içindeki anlamsızlık bizi yanıltan aslında. Verilen komutu çok çabuk benimsiyor olmamız, sorgulama yetimizin olmayışı, şu günlerde içinden çıkamadığımız sorunların nedenleri aslında. Bilinçsizliğimiz cehaletimizin asıl nedeni. Bilinçlenebilmek ise zor iş ve biz kolaycı insanlar hiçbir zaman zoru sevmedik. Bu yüzden kaybetmeye meyilliyiz ve bu yüzden kazanıyor kazanmasını istemediklerimiz.

Yine bir yol yön bulma evresindeyiz, benim duruşum bakış açım net diyenleri artık dikkate almıyorum.

Asıl kendinden emin olduklarını söyleyenler çok çabuk değiştiriyor rotasını. Bin bir saçma sapan bahaneyle kendilerini haklı çıkartmaya çalışanların öngörülerine de inanmıyorum. Hiç kimse kaybedeceğine bile bile bir mücadelenin içine girmez hele ki ipi göğüslemişken.

Kazananların neden kazandıkları ortada, kol kırılsa da yen içerde kalır sözünde olduğu gibi. Diğer türlü kol kırılmadan önce kırıkçı aramaya kalktığınızda alçı tutmayacak bir gerçek sizi bekliyordur. Saflarını belirlediklerini düşünenler ne kadar dürüstler bir zahmet sorsunlar kendilerine. Her kaybedişin bahanesi vardır mutlaka ama kazanmak savaşarak inanarak olur.