Otoyol, köprü ve tünel zamları haftası birileri bu zamlara dur neler oluyor diyecek mi diye beklerken; ülke gündemimiz alışıldık olduğumuz üzere yine birden bire değişti.
Tam elektrikli otomobillerin vergileri %400 artmış derken, Dünya fosil yakıttan vazgeçiyor, ülkemizde çevreye doğaya saygılı olacak, elektrikli otomobiller ile Dünya daha bir güzel olacak derken bir gece kararnamesi ile gelen vergi zamları araç fiyatlarını %39 fiyat artışına sürükledi. Elbette buna ek dövizdeki artış fiyatı yükseltir bir şekilde etkileyecektir.
Sonra asgari ücret, emekli maaşındaki incir çekirdeğini doldurmayacak artışların aslında Ocak ayında daha 1 ay geçmeden enflasyona yenik düştüğünü gördük. Piyasada 5 litrelik teneke yağlar depolarda saklanır oldu; fahiş fiyat artışlarına hükümet el attık dedi ancak cebimizden çıkan miktarlarda bir azalma olmadı. Gerçi ülkemizin bir başka gerçeği cebimizden artık nakitte çıkmıyor olması.
Ekonomi alanında işler yolunda gitmiyor. Birkaç gün önce bir Youtuber' ın Amerika' daki 2 yıl ara ile çektiği market videosunu izledim. 2 yılda Amerika'da vatandaşa yansıyan enflasyon 0 hatta birçok üründe eksi değerde. Hani diyoruz ya hep korona ve pandemi sürecinde tüm Dünya bundan olumsuz etkilendi diye. Evet bu %100 doğru bir tanım, tüm dünya bundan olumsuz etkilendi ancak hiç birinde Türkiye' deki gibi fiyat artışları yaşanmadı. Başka ülke beni ilgilendirmez diyenlere; sorun zaten başka ülkede değil bizde maalesef.
Bu bir siyasi yazı değil. Hepimizin görüşleri elbette var ancak ülkemizin gerçekleri sana bana göre değişecek şeylerde değil. Bu nedenle ister fark edin ister fark etmeyin ya da görmezden gelin her gün işler daha da kötüye gidiyor. Hayat pahalılığından şikayet etmek istemiyorsak bir şeylerin değişmesi artık zaruridir. Değişime kendimizden başlamak ise ilk adım olmalı.
Sevgili kardeşim sen bize ne anlatıyorsun diyenlere..
Tam da yukarıdaki denklemlerden nasıl çıkarız, kim ne yapıyor? Hangi önlemler alınır dediğimiz bir noktada ( Ya da önlem alınır mı? Bu gemi böyle karaya oturursa ne olur ki diye geçiştirilir mi ? O kısım tam bir muamma) Boğaziçi Üniversitesi'nde bir şeyler olmaya başladı. Üniversitenin seçmediği, tahammüllere uymayan bir rektör atandığı iddiası ile öğrenciler eylem yapmaya başladı. Ardı sıra LGBTT' liler ve okulda yere serilen bir Kâbe fotoğrafı, polisin aşağıdan git, aşağı bak ile ilgili ortaya atılan iki ayrı montajlı videosu, öğrencilerin darp edilmesi, gözaltı kararları, siyasi partilerin destekleri veya öğrencileri yerden yere vurma telaşı; bununda üstüne öğrencilerin en son terörist ilan edilmesi. En son ulusal bir TV kanalında olayları Cizre'de hendek kazılması ile PKK'nın Habur'da davul zurna ile karşılanması, terörist başının seçim gecesi öncesi TRT'de çıkarılması boyutuna kadar taşıdılar.
Olay neydi? Öğrencilerin ve pek söz edilmese de öğretim görevlilerin ritüeller dışında atamadan rahatsızlıklarını dile getirmeleri.
Olayda Hukuka aykırı bir yan var mı? Elbette yok, atama Sn. Cumhurbaşkanın tasarrufunda olduğundan kanun buna izin verdikçe hukuk çiğnenmemiş oluyor.
Peki, atama hukuka aykırı değilse Boğaziçili neden protesto yapıyor? İtiraz edilen nokta burası bir eğitim kurumu ve kim ne derse desin ülkemizin en başarılı gençlerinin yetiştiği ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Dünya ile rekabette; bizi muasır medeniyetlerinde ötesine taşıyacak gençlerin yetiştiği ve belli bir kültürü, birikimi, entelektüel geçmişi olan, bu dinamiklerin değişmesi durumunda bilimden uzaklaşması olası bir risk ortaya çıkıyor. İşte itiraz burada. Yoksa yine atanacak kişiyi elbette yöntemi beklide artık tartışılabilir ancak Sn. Cumhurbaşkanı yapacak yine.
Kim haklı kim haksız? Boğaziçili değilim ancak atamadan bende rahatsızım, rahatsız olmasaydım da öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin bu kadar yüksek sesle itirazına mutlaka bir kulak asar, onları dinlerdim. Öğrencileri dinlemiyor olmak; iletişim kültürümüzün; iyi ahlak dinleme özelliğimizin de hızla ortadan kalktığının kanıtıdır, iyi yere gitmiyoruz.
Kim haklı kim haksız? Boğaziçili değilim ancak atamadan bende rahatsızım, rahatsız olmasaydım da öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin bu kadar yüksek sesle itirazına mutlaka bir kulak asar, onları dinlerdim. Öğrencileri dinlemiyor olmak; iletişim kültürümüzün; iyi ahlak dinleme özelliğimizin de hızla ortadan kalktığının kanıtıdır, iyi yere gitmiyoruz.
Ancak 1991 büyük madenci yürüyüşünü iliklerine kadar yaşamış biri olarak bu kadar haklı mücadelede öğrencilerin kullanıldığını düşünüyorum. Özellikle Kabe fotoğrafları,Cumhurbaşkanı aleyhine sloganlar, polis müdahalesinde karşılık verilmesi durumlarından çok net anlıyoruz ki, birileri bu öğrencilerin arasına sızıp olayı sulandırmak için elinden geleni yapıyor. Fiziki olarak orada olmasa da algıyı yönetebilmek önemli ve bunu iyi başarıyorlar.
Sonuç ne oldu? Buna nereden baktığınıza göre değişir. Kimileri ikinci bir gezi eylemi provası dedi, kimi mesnetsiz açıklamalar ile öğrencileri terörist edip durumu finalize etti, kimi başka başka çıkarımlar elde etti.
Bu kadar yayın izleyip, okuyup, olaya şahit olanlardan dinleyip, açılan canlı yayınlar ve resmi açıklamalardan sonra ben ne öğrendim ya da ne gördüm?
İlki, ülke gündemini değiştirmek artık bir kaç saniyelik bir olay, gündemde geleceğimizi etkileyen konuları hiç tartışma imkanı dahi bulamadan sindirir olduk. Yarın ekmek 5 ₺ olsa kuvvetle muhtemelen 3 gün içinde olayı sindireceğiz, bundan eminim.
İkincil olarak ne öğrendim; protesto etmeyi bilmiyoruz. Z kuşağı ana bakıyor, geleceğe bakıyor. Bu çok değerli ancak tecrübesiz ve özellikle kirli eller bu gençlere yakın olmadan onlara sahip çıkmamız gerektiğini öğrendim.
Üçüncü ve belki de en değerli olanı. Evrensel bir öğreti bir defa daha perçinlendi bende. Eğitim ülkemizin en önemli konusu. Sadece akademik veya teknik eğitim değil; insanı ilişkiler, iletişim, hukuk alanında her bir bireyin eğitime ihtiyacı var. Eğitimsiz personel, görevi ne olursa olsun istemese de devletine, milletine zarar veriyor bunu birlikte görüyoruz.
Ve son. Boğaziçi Üniversitesi, bir çoğumuzun okumayı hayal ettiği bir kısmımızın hayallerine dahil edemediği kalitede bir öğrenim yuvası. Mutlaka olumsuz tabloları izledik, gördük ancak bugün Boğaziçi, yarın İTÜ, ODTÜ... Dünya ile rekabette bizi sırtlayacak kurumlar ve geleceğimiz o okullardaki genç beyinlerde. Siyasi görüşün ne olduğu burada artık önemsiz, o okullar bağımsız ve sadece bilime hizmet etmeye devam etmeli.
Bazen bir yanlıştan dönüyor olmak verdiğimiz en büyük doğru kararda olabilir. İzleyip göreceğiz, ülkemizin tartışmaya, müzakereye, iletişimi kuvvetli çatışmaya ihtiyacı var.