Ne aklıma, ne vicdanıma, ne de yüreğime sığdırabiliyorum yaşananları… İçimde, çok derinimde bir yerler kanıyor… Bugüne değin oluşturduğum değerler, kavramlar paramparça olup tüm önemini yitiriyor… Anlamaya yönelik tüm içtenliğimle harcadığım çabalar, kopkoyu bir karanlığın içinde eriyip gidiyor… “Böyle bir şey nasıl olur yahu?” sorusu içimi kemirip dururken, deli zırvası bile denemeyecek tabloya kılıf uydurup olağanlaştırmaya çalışan had bilmezlerin yıvışık suratları daha da büyütüyor içimdeki öfkeyi… Sırtımdan soğuk terler boşalıyor…
 
Örneğin Deniz Yücel… Alman vatandaşı Türk asıllı bir gazeteci… Almanya’nın önemli gazetelerinden Die Welt’in Türkiye temsilciliğini yaparken, terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle soruşturma başlatıldı hakkında… Geçtiğimiz yıl 14 Şubat’ta kendi ayaklarıyla ifade vermeye gitti, 13 günlük sorgunun ardından tutuklandı... O içerideyken Cumhurbaşkanının başını çektiği koro, PKK terör örgütü üyeliğinin yanı sıra, Alman ajanı olmakla da suçladı… Erdoğan, “Elimizde her türlü bilgi ve görüntü var” dedi ve ekledi hatta: “Ben cumhurbaşkanı olduğum sürece o şahıs dışarı çıkamaz…”
 
HER TUTUKSUZ YARGILAMAYA İTİRAZ EDEN SAVCILAR BU KEZ SUS PUS
Almanya ile Türkiye arasında esaslı bir sorun haline dönüşen Yücel’in tutuklanmasının üzerinden bir yılı aşkın süre geçtiği halde iddianamesi yazılmadı... Şansölye Merkel ile Başbakan Yıldırım arasında nasıl bir mutabakata varıldıysa, bir yıldır yazılamayan iddianame bir gecede çıkıverdi ortaya… Mahkemeye sunulur sunulmaz da serbest bırakıldı… Neredeyse her yargılanana adli kontrol şartı koyan mahkeme, “istenen cezanın üst sınırı” gibi bu şartı da unuttu… Tutuksuz yargılanmaların tamamına itiraz eden savcılar, nedendir bilinmez, bu kez sus pus oldu…
 
Hakkında hiçbir adli kontrol şartı getirilmeyen Deniz Yücel de özel bir uçakla Almanya’ya giderken, her şeye kılıf bulmakta çok mahir yandaş medya, “Özel uçakla kaçırıldı” başlıklarını attı… Açık söyleyeyim baştan beri vicdanımı kanatan bir haksızlık ortadan kaldırıldı ama sevinemedim… Bırakın üçüncü dünya ülkesini, bir muz cumhuriyetinde bile yaşanmayacak olaylar yaşandı çünkü… Utandım,  yerin dibine battım ülkem adına… Deniz Yücel de aynı duyguda olmalı ki, “Neden bırakıldım anlamadım. Tutuklanmam gibi, serbest bırakılmam da tümüyle hukuksuz” demek zorunda kaldı hatta…
 
ELİNE KALEMDEN BAŞKA BİR ŞEY ALMAMIŞ İNSANLAR
Diğer sanıkları bilmem de Ahmet ve Mehmet Altan’la Nazlı Ilıcak’ı yazılarından tanırım epeyce… Ilıcak’a daha çok olsa da, her üçünün de görüşlerine ciddi itirazlarım var… Ama el insaf… Eline kalemden başka bir şey almamış bu insanlara 15 Temmuz alçaklığına doğrudan katıldıklarına dair en küçük bir kanıt olmadığı halde, ağırlaştırılmış müebbet gibi bir ceza verilir mi yahu? Hiç mi ölçü, izan kalmadı hukukta… Hatırlayın lütfen, bu cezayı veren mahkememe, Ahmet Altan’ı tutuksuz yargılamaya karar vermişti de savcılığın itirazıyla değiştirmişti kararını… Ne oldu geçen süre de…
 
Akın Atalay… Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı… Hakkında dava açıldığında yurtdışındaydı… “Benim hukuktan korkum yok” dedi, bindi uçağa geldi… Bir yıldır tutuklu o da… Hakim her defasında  “kaçma şüphesi” nedeniyle tutukluğun devamı kararı veriyor… Ahmet Şık… Cemaatin suç ortağı AKP ile birlikte salladığı kılıcın en keskin olduğu zamanda “İmam’ın Ordusu”nu yazdı ve “dokunan yanar” diye haykırdı korkusuzca… FETÖ’nün savcıları yıllarca zindanda tuttu onu… Şimdi de bir başka yargı FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle tutuyor içeride… Bunu da birileri savunuyor… El insaf… Yahu, siz, nasıl bakacaksınız çocuklarınızın suratlarına…