Bu pınar gerçekten ulu mu?

Abone Ol

En baştan söyleyeyim, bu yazının, epey kışkırtmış da olsa, CHP İl Başkanı Bay Harun Akın ile AKP Milletvekili Bay Özcan Ulupınar arasında son günlerde iyice hararetlenen tartışmayla hiç ilgisi yok, Devrek’teki HES’çi şirketle sürdürdüğü çıkar çatışmasının olduğu gibi bu kavganın da tarafı değilim çünkü… Nedenlerimse çok açık: Taraflardan biri olan Bay Ulupınar’ın icraatlarına bir Zonguldaklı olarak kente karşı işlediği suçlar; bir solcu olarak da ideolojik nedenlerle karşıyım. Fikir olarak daha yakın olmam gereken Harun Akın’ın ise siyaseti kenti için değil, kendisi için yaptığını düşünüyorum…

 

Ara dönemlerde hiçbir kentsel arayışın içinde olmayan bu sayın vekilin, muhtarlıkla cumhurbaşkanlığı hariç her seçimde adaylardan mutlaka biri olarak karşımıza çıkması bu kanıyı adeta perçinledi bende… Birkaç hafta önce seçildiği il başkanlığı görevinden milletvekili adayı olmak için önümüzdeki günlerde istifa edeceği iddiası, yerel basında, yaygın bir şekilde dile getirildi. Harun Akın, bu iddiayı, haber bültenlerinde sıkça yer aldığı yeni televizyon kanalı dâhil hiçbir yerde, bir kez bile yalanlamadı. Bununla da kalmadı, neredeyse kırk gün kırk gece süren kabul törenlerinde sergilediği tavırlarla milletvekili adayı olacağının sinyallerini verdi…

 

DEVREK’E DE HİZMET GETİREMİYOR

Kentsel yaşam kalitesini hepten aşağılara çekeceği çok açık olan termik santraller ve bir dönem belediyenin namusu haline gelmesine karşın unutulup giden Memurlar Lokali hakkında ne düşündüğünden tutun da Zonguldak’taki imar kirliliğine değin pek çok konuda Bay Akın’ın pozisyonunu sorgulamak isterdim. Ama muradım o değil şimdilik… Becerebilirsem, Bay Ulupınar’ın icraatı ve söylediklerinden yola çıkarak ismi etrafında yaratılan mitin bir fiyasko olduğunu anlatmaya çalışacağım… Devrek’in siyasi rantını yiyerek karizmasını oluşturan zat-ı muhteremin kente doğru akan pınarlarının o kadar da ulu olmadığını düşünüyorum çünkü…

 

Hakkını teslim etmek lazım, Bay Ulupınar genç yaşta önemli pozisyonlar elde etti siyasette. Devrek Belediye Başkanlığı ile yetinmedi, milletvekili oldu bir de üstüne. Siyasette hırslı olduğu çok açık… Diğerlerinden çok genç olması ciddi bir avantaj bence… Bir diğer avantajı da Devrekli oluşu… Malum siyasetin hacıağaları, kentteki yerli-yabancı ayrımını esaslı bir malzeme olarak kullanıyor seçimlerde… “Devrek milletvekili” dendiğine bakılırsa, Bay Ulupınar da bunu iyi değerlendiriyor… Ama bu durum kentten vazgeçtim, Devrek’e bile hizmet olarak yansımıyor… Tüm veriler ortada, Bay Ulupınar’ın görevi sırasında devletin rutin hizmetleriyle, yörede hiç milletvekili olmasa da yapılacak yatırımların dışında bir çivi bile çakılmadı bugüne kadar… Çakılmadığı gibi Devrek’teki jandarma kışlası, aksine yaptığı onlarca açıklamaya karşın cezaevine dönüştürüldü…

 

ZONGULDAK SİYASETİNİN ETKİSİZ ELEMANI

Bir de HES’çi şirketle giriştiği “çıkar çatışması” var ki, “Tut kelin perçeminden” dedirtiyor insana… Ailesine ait kum çakıl ocaklarının zarar göreceğini düşünen Bay Ulupınar, ırmak üzerine hidroelektrik santrali yapılmasına karşı çıkıyor… Biz doğa gönüllüleri için, hangi nedenle olursa olsun, bu iyi bir şey elbette. Ama karşı çıktığı HES’in olanca hızıyla ilerlmesi gösteriyor ki, Ulupınar’ın yöre siyasetindeki rolü “etkisiz eleman”dan öteye geçmiyor. Bana sorarsanız beceriksiz de, HES yapılacak alanın yakınında bulunan ve onlarca köye ulaşım sağlarken yıkılan Kozludere Köprüsü’nün yeniden ulaşıma açılması için devlete hızlı adım attıramadı örneğin. Orada ulaşım, HES’çi şirketin kare künkleri yan yana getirerek oluşturduğu uyduruk setin üzerinden sağlanıyor.“Devletin yapamadığını biz yaptık” propagandası yapan HES’çi şirket, köylülerle iletişim kurmakta Ulupınar’dan bir adım öne geçiyor. O setin hemen başında,“Araçların geçmesi yasaktır” yazılı bir tabela duruyor oysa...

 

Ya Filyos Limanı ihalesinin iptali sonrasında kamuoyunu yanıltmak için sarf ettiği sözlere ne demeli? Mahkemenin, haksızlığa uğradığını düşünen şirketlerin başvurusu üzerine iptal kararı verdiğini bildiği halde, suçu Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’nın üzerine yıkmaya kalkması, tam bir kasaba siyasetçiliği örneği bence… Hak ettiği yanıtı aldı ama tuhaflık da kalkmadı ortadan… Şayet mahkeme bir durdurma kararı verdiyse bir hukuksuzluk var demektir ortada… Filyos’ta olan da budur… Yangından mal kaçırılır gibi ihale yapılmış, mahkeme kararına göre bir şirket açıkça kayrılmıştır. Bu hukuksuzluğu yok sayıp, hakkını arayanları suçlamak hangi aklın ürünü bilmiyorum ama bir AKP modası olarak geçeceği kesin tarihe… Bay Ulupınar’ın da bu kervana katılması siyasetin hizmet yönünden daha çok, esnaflığıyla meşgul olduğunu anlattı bana… Canımı daha çok sıkansa, bu zatın daha uzun yıllar siyaset sahnesinde kalmayı amaçlaması… Öyleyse vay haline kentin… Bu pınarın suları hiç de ulu değil çünkü…