Zonguldak'ta ulaşımı rahatlatmak amacıyla başlatılan Mithatpaşa tüneli ve kavşak çalışmaları devam ediyor. Trafiği rahatlatıp şehrin çehresini değiştirecek samimi projeleri sonuna kadar destekliyorum. Fakat bir taraf yapılırken, öbür tarafın yıkılmasını kabul etmiyorum. Eğer suya zam yapmayı biliyorsanız, o suyu halka sorunsuz bir şekilde ulaştırmak zorundasınız!

Pazar akşamı 20.00 saatlerinde Mithatpaşa tüneli önünde kepçe yanlışlıkla boruyu patlattı. Bu kaçıncı yanlışlık, kaçıncı patlak, artık sayısını unuttuk! Bakın bu yazıyı kaleme aldığım an itibariyle 24 saat oluyor, Zonguldak'ın en büyük mahallesi Karaelmas ve çevresi adeta Kerbela'yı yaşıyor. Bu artık yanlışlığın ötesinde, ciddi bir sorumsuzluğa giriyor!

Yıllardır tünel açılsın diye bekledik. Tünelin önünde su boruları nereden geçiyor diye araştırma yapılırken de beklerdik... Kaş yaparken göz çıkarmak zorunda mısınız? 
Bu zamana kadar kaçıncı kez borular patlamış, sessizce suyun gelmesi beklenmişti. Fakat bu kez bir belediye yöneticisinin patavatsızlığı, yanlışlıkla patlatılan su borularından fena ses çıkardı!
Çünkü üst düzey kahramanımız su kesintisiyle ilgili bilgi almak isteyen vatandaşa bilgi vermek yerine akıl vermeye kalkmış, iyi mi? Verdiği bilgi ise akıllara ziyan. Neymiş? Su neyimize lazımmış! Marketlerden 5 litrelik sularla idare edecekmişiz. Kafamızı yastığımıza vurup sabaha kadar uyuyacakmışız.  Bak sen hele...

Haa bu altın(!) öğütlerin verildiği sabah saatlerinden akşam şu satırları yazdığım 19.00 saatlerine kadar (24 saattir) sular gelmemişti. Onu da bilginize sunayım. Köylerde bile bu denli kesinti yaşanmıyor desem, acaba birileri utanır mı, dersiniz!

Olay şu: Apartmanımızda oturan bir öğretmen pazar gecesi sular gelmeyince, dün belediyeyi arıyor ve suların ne zaman geleceğini soruyor. Belediye başkan yardımcısı olduğu anlaşılan kişi şöyle buyuruyor: "Kardeşim, su neyinize lazım, gidin BİM'den, A101'den 5 litrelik su alın kullanın. Zaten gece saat 22.00'den sonra suyu ne yapacaksınız? Vurun başınızı yastığa, uyuyun!"

Demek beyefendi akşamları bir maşraba suyla idare edecek kadar erdemli bir şahsiyetmiş. Helal olsun!

BİR BİLMECENİN İÇİNDEYİZ!

Koronavirüs salgını insanları olduğu kadar devletleri ve hükümetleri çaresiz bırakmaya devam ediyor. Koronavirüs hayatımıza gireli, daha doğrusu hayatımızı kabusa çevireli tam bir yıl oluyor ve aşı üretmeye dair en iyimser ihtimallere göre salgını durdurmak için bir yıl daha gerekecek. Buna karşılık virüs hakkında o kadar çok bilimsel makale, kitap ve araştırma yayınlansa da azgın salgın hakkında ortak bir fikir sahibi olabilmiş değiliz. Hala tam olarak çözülemeyen bir sır, durdurulamayan bir akım ve kopartılamayan bir zincirin içindeyiz.

Kabul etmeliyiz ki ilk salgın döneminde gerçekten süreç iyi yönetilmişti. Yaz döneminde salgının düşüşe geçmesine paralel olarak ekonomik gerekçelerle bir rehavet sürecine girildi. Hükümet, sadece Sağlık Bakanlığı değil; ekonomik ve sosyal açıdan da sorumluluk sahibi olduğu için turizm girdilerini de hesaba katarak bir esnek modele yöneldi. Bu yönelişe, vatandaş dünden razıydı ki rehavetin önüne geçilemedi. Ta ki, korkunç rakamlar, vefatlar, tabutlar, kazılan toplu mezarlar dolaşmaya başlayana kadar...

Öte yandan ölümler ve vakalar korkunç boyutlara ulaşmışken, anaokullarında eğitimlerin devam etmesi çok büyük bir saçmalıktı. Yanlış hesap kısmen döndü. Zonguldak'ta resmi anaokulları ve anasınıflarında yüz yüze eğitime son verildi ama özel anaokulları ve kreş türü okullarda eğitime devam edilecek. Bu da çelişki içinde çelişki olmuyor mu?

Zonguldak'ın adı yine büyükşehirlerle anılmaya başlandı. Bir taraftan da vakalarla ilgili çelişkilerle uğraşıyoruz. Cenaze sahipleri, sosyal medyadan annesinin, babasının, amcasının, dayısının, yengesinin, yeğeninin veya herhangi bir yakınının vefat ettiğini duyuruyorlar. Baksanıza, vefat haberlerini sıralayan yerel haber siteleri, cenaze ilan tablosunu aratmıyor son günlerde.

Bundan daha gerçek kaynak mı var?

Sağlıkla kalın...