Çapsızlık diz boyu

Abone Ol

Sizler de farkındasınız belki, yaşadığım kent üzerine konuşurken, cümle kurmakta zorlanıyorum kimi zaman… Ağzımdan dökülen bin yılın yorgunu cümleler meramını anlatmakta aciz kalıyor… Yeni sözcükler bulmakta zorlanıyorum; eprimiş, tavını yitirmiş, rengini soldurmuş, mecali kalmamış sesler, yeni anlam katmanları yaratıp başka ufuklar açamıyor önüme… En hararetli tartışmaları, en umutlu cümlelerle yaşadığım kent üzerine yapardım oysa… Artık öfkeleniyorum… Hiç farkında olmadan sesim yükseliyor, doğru düşünme melekemi yitiriyorum… Ağzımın kuruduğunu hissediyorum o vakitlerde, karın boşluğumda basınçlanan sıcak bir dalga beynime doğru hücuma geçerken, vücuduma, soğuk bir ter yayılıyor…

 

Ne keçisi, koyunun bile olmadığı Allah’ın belası çorakta kendimi Abdurrahman Çelebi yerine koyup, okunmayan yazılar aldım yıllardır kaleme… Biraz da şansım yaver gitti, yayımlanmadığı gazete, dergi kalmadı neredeyse… Yine de dilsizim… İçindekini en çok dışa vurup da derdini kimselere anlatamamak nasıl bir duygudur bilir misiniz? Dünya âlem duysun diye, özene bezene kurduğunuz cümlelerin boş duvarlarda bile yankılanmadan boşlukta yitip gitmesi nasıl çıldırtır insanı?  Hiç düşündünüz mü, fırtınalı bir denizin ortasında, tutunulan bir tahta parçasının üzerinden imdat çığlıkları atıp da, önünüzden geçip giden gemiye sesini duyuramamak nasıl yıkar umudunu?

 

ÇİĞLİK, BİR OLMAMIŞLIK DUYGUSUYLA YAYILIYOR

 

İnanın aynı durumdayım, tutunduğum tahta parçası artık taşımıyor beni, ağzıma burnuma kapkara sular doluyor, soluksuz kalıyorum… Denizin kabardıkça kararan sularına gözyaşlarım karışıyor… Gözyaşlarım kendimden daha çok yaşadığım kent için aslında… Hırslarından başka hiçbir şeyi olmayan çapsızların elinde, akıl almaz bir hızla çürüyor çünkü… Umudunu tükettikçe daha da yaşanmaz hale geliyor…  Uçsuz bucaksız ovaları boydan boya kaplayan ayrık otları gibi her şeye egemen olan çiğlik, akıllara zarar bir olmamışlık duygusuyla yayılıyor bu kentte ortalığa… Devletin, sivil toplumun, yerel yönetimin, gazetelerin, entelijansiyanın debelendiği hamlık, tam da burada mayalanıyor…

 

Adına Türkiye denen ülkenin temeline en büyük taşlardan birini koyan kurucu bir kent oysa Zonguldak… Kendine verilen görevi yüz yıllarca eksiksiz yerine getirdi, çalıştı, üretti ve yerin bitimsiz karanlıklarında hiç çekinmeden öldü verdiği söz uğruna… Kuruluş savaşı, Kurtuluş Savaşı kadar kutsaldı çünkü…  Her yanından ahlaksızlık akan bir düzen ortaya çıkınca başkaldıranlar arasında hiç çekinmeden aldı yerini… “Başka hayat mümkün” itirazlarını yükselten düş insanlarının, yüzünü döndüğü önder kent oldu daha sonra… Şimdi taburesi ayağının altından çekilen bir idam mahkûmu gibi sallanıyor zalimlerin darağacında… “Son kaleyi de yıkacağız” aşkınlığıyla kalemini kıran tiranlar zaferini ilan ediyor daha sonra…

 

YÜZSÜZ YÜZLERİ TÜKÜRÜK YAĞMURUNA TUTULACAK

 

Tiranlarla kol kola giren dalkavukları hiç bitmiyor bu kentin… Aman Allah’ım, yalan hamurunu dağ dağ doğuran haramilerin ne kadar da çok soytarısı var sokaklarda… Bir seçim daha yaklaşıyor örneğin; hiç bitmeyen Filyos masalı bu kez Karabük üzerinden vitrine çıkarılıyor… Kraldan çok kralcılık yapmaya hazır köşelerin yazarları, kırık dökük Türkçeleri ile bilmem kaçıncı kez müjde veriyor gazetelerinde… Yalandan yere kaçıncı çalınışı bu davulların, sayısını ben de unuttum artık… Yalan söyleyerek, hülle yaparak, halkı aldatarak sonuç alacaklarını zannediyor zavallılar… Kısa vadede alıyorlar da… Ancak tarih yazacak bu yalanları… Onların da, soytarılarının da yüzsüz yüzlerini tükürük yağmuruna tutacak…

 

Hiç abartmadan söylüyorum, çapsızlık kol geziyor bu kentte… İçerikli tartışmalarla ortak aklı üretmek, geleceği planlayıp kararlı adımlarla yürümek hiç gerçekleşmeyecek bir düş kesinlikle… Fikri hayat kavruk, üç beş düzgün cümle kurulmuyor bu yüzden… Siyaset esnafı kentsel politika üretmekten aciz olduğu için entrika üretiyor bolca… Ayağını kaydırmak için en yakın yol arkadaşına kumpaslar kurarak ikbalini sağlama almaya çalışıyor… Bir fikir ve proje yarışı olması gereken siyaset, kıyasıya bir iktidar savaşının arenası bizim memlekette… Gladyatör savaşlarının bir kazananı oluyor belki ama kaybedeni hep Zonguldak ne yazık ki…