Bizim Göçükler’den Hayrettin anlattı. Bombok Hayrettin. Kavede... Dört kol pişti oynayanlar... Dama, tavla oynayanlar... Hatta taşta okeye dönenler bile ıstakayı yatırıp, Bombok Hayrettin’i dinlemeye başladılar. Bombok’ta laf çok. Adamın ağzı laf yapıyor.... Bu seferki seçimlerle bağlantılı in-cin meselesi. Ben onun anlatıcısıyım...
Herifçioğlunun teki diline bir şarkı dolamış, her yerde söyleyip duruyormuş;
“Aklı olan geçmeli hep partiden partiye
Siyaset hayatında yükselmeli zart diye
Zart diye, zart diye...”
Bu herifçioğlunun hiç bir parti kalmamış girip de çıkmadığı. Adam olamamış ama aday olmuş hep zırt diye. Neyse o parti bu parti dolaşırken, dalkavukluk edeyim diye eğildiği bir gün pantolonunun arkası yırtılıvermiş cart diye. Tabi, ne olacak şimdi? İki dağ arası yel alarak dolaşılmaz!
“Arkaya bir dikiş attırayım” demiş. Terziye gitmiş. Terzi;
“Soyun da, dikeyim” demiş.
Herifçioğlunun acelesi varmış. “Soyunmasam” demiş.
Terzinin de işine gelmiş. “Tamam olur, üstünde dikeyim” demiş.
Terzi iğnenin deliğinden ipliği geçirmiş, sonra da herifçioğlunun üstünde, pantolonun yel giren yerlerini dikmeye başlamış. Herifçioğlu arada “Ay, of, aman...” demiş ama terzi dikişi bitirmiş düğümü atmış.
“Borcum nedir?” demiş herifçioğlu.
“Şimdi işin acele, sonra hesaplaşırız” demiş terzi.
Lafı fazla uzatmayalım, bunlar hesaplaşmışlar. Terzi demiş ki “Sen cibilliyetli, vatan millet için çalışan, bayrak için canını bile vermeyi esirgemeyen, cesur, inançlı bir müminsin, tam gaz yoluna devam et, haydi yolun açık olsun.”
Bombok bunu daha iyi anlatıyor ya, neyse!
Bizim herifçioğlu, tam bir politikacı erbabı olarak mahallelere, sokak aralarına dalıyor. Orda ziyafet, şurda mahiyet, bilmem nerde mangal... Homini de gırtlak yemeye koyuluyor habire. Yedikçe yiyor. Zaten tombalaktan biriymiş. Her geçen gün daha da tombalak oluyor. Önceleri sevimlisıçıtırak bir hal almış. Fakat şiştikçe şişince, vahim bir durum arz etmeye başlamış. Önüne ne gelirse, yedikçe yiyormuş. Şiştikçe olmuş bir yarım dünya. Öyle ki, bir oturuşta koca dana budunu mideye indiriyormuş. Yanında da beş tane beşlik Trabzon ekmeğini katık niyetine yiyormuş. Sini sini börekler, tepsi tepsi baklavaları silip süpürüyor “Bana mısın!” demiyormuş. Bakraç bakraç yoğurtlar, bidon bidon su da cabası... Önünde ne varsa lüp lüp yuttuktan sonra “daha yokmu? Diye sorup, acınacak hal takınıyormuş. Böyle şişip de yarım dünya hali olmasının sebebini de bir türlü anlayamıyormuş. Hacetini gidermek için ıkınsa bile anlayamıyormuş.
Gel zaman git zaman, bu herifçioğlu uflaya puflaya dolanırken bir gün yolda bir kutu buluyor. Tabi heyecanlanıyor. Hemen kutunun kapağını açıyor. Kutunun içinden bir cin çıkıyor. Cin buna diyor ki;
“Dile benden ne dilersen!”
Yarım dünya herifçioğlu düşünüyor “Ne dilesem?” diye. “Allah’ıma bin şükür evim var, yazlığım var, kışlığım var, arabam var, bankada birikmiş param var... “ diyor, içinden. Hemen aklına geliyor;
“Ikınıyorum ama hacetimi gideremiyorum. Buna bir çare isterim. Yarım dünya oldum, tam dünya olacağım yoksa!” diyor.
Cin de iyi fikirli bir cinmiş. Diyor ki;
“Evine git. Kapı eşiğinde bir çift çarık bulacaksın. Bu çarıklardan teki yırtıktır. Yırtık olanı hangi ayağına giyeceğini söylemiyorum. Ona göre, bunları ayağına geçir tekrar işinin başına dön. Çarığı doğru ayağına giyersen ıkınmadan hacetini giderebilirsin. Fakat yanlış ayağına giyersen, bir daha da değiştirmen kar etmez, ne kadar ıkınsan imkansız, ömür billah şişip tam dünya olursun. Nihayetinde de patlarsın.”
Bizim herifçioğlu evine varıyor. Bir bakıyor eşikte bir çift çarık var. Hem de biri yırtık. Hangisini sağ ayağına, hangisini sol ayağına giyeceğini bilemediğinden, çarıkları aceleyle rastgele giyiyor. Hadi bakalım! Bu sefer de herifçioğlu daha beter şişmez mi! Çünkü yırtık çarıkla nereye ayak bassa her şeyi mideye indirir olmuş. Olmuş koca bir gebeş. Yarım dünyadan dönmüş, tam dünyaya. Önceden sadece ağzından midesine yol varken, yırtık çarıkla bir yol daha açılmış mideye. Ormanlık bir yere gidiyormuş, yırtık çarıkla bastığı yerde ne varsa yutuyormuş. Ağaçları, yeşillikleri... Sahile gidiyormuş; balıkları, yosunları, deniz suyunu çekip alıyormuş yırtık çarıkla. Dere boyu ne varsa lüp, lüp, lüp... Kedileri, köpekleri, insanları bile yiyormuş. Hem ağzından, hem ayağındaki yırtık çarıktan doğru ne varsa mideye gönderiyormuş. Şişmiş, şişmiş, şişmiş... Ha patladı patlayacakmış!
Herifçioğlu meğer cinin gönderdiği bir çift çarıktan yırtık olanını yanlış ayağa giymiş. O yanlış olan, sağ ayakmış. Bu sebepten çarık hacetine çare olamamış daha beter şişmiş. Çarığı sol ayağına giyseymiş, ıkınmaya bile lüzum kalmadan hacetini defedebilecekmiş. Ha, bir de; meğer herifçioğlunun esas derdi, terzide peydahlanmış. Meğer terzi herifçioğlunun pantolonunun yel alan yerlerini dikerken kıçının iki yanağını da birbirine dikmiş. Ne kadar ıkınsa da herifçioğlunun hacetini giderememesinin sebebi buymuş. Hani “ay, of, aman... “ demişti ya!
Şimdi patlaması an meselesiymiş. Hah hah ha... Bizim bombok Hayrettin de bir alem ya!