ÇAYCUMA’DA BULUŞMA..

Abone Ol
Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı  öncülüğündeki “Çaycumalılar Buluşuyor” etkinliği gönüllerde anlamlı izler, anılar bırakarak geçtiğimiz hafta sonu yapıldı. Devrek’ten bir koşu Çaycuma’ya geldiğimde dalgınlıkla Kültür Merkezi önünde olduğumu gördüm. Neyse oradan geçen bir  genç  arabasıyla beni tam da Belediyenin önüne getirdi.
Güzel bir yaz gününde sıcaktan bunalırsınız, içecek bir yudum su ararsınız ya!..İşte o duyguyla uzunca süreden beri görüşemediğimiz arkadaşlarla kucaklaştık sevgi ve özlemle..Hararetimizi giderircesine. Bu tür etkinliklerin en anlamlı ve yüreğimize işleyen yanı da burası olsa gerek. Nereden başlamalıyım; Bakanlar, vekiller, bilim adamları, çevre belediye başkanları, çeşitli meslek gruplarından insanlar, Demokratik Kitle örgütü temsilcileri, kenti kent yapan, kente güç veren, kentinin kültürünü onurla taşıyan büyük bir insan zenginliği..Bir kent zenginliği..
Sonra Belediye bandosunun ardına takılarak Atatürk Anıtına yürüdük. Hep birlikte Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’ndan sonra Seka Sosyal Tesislerine yürümeğe başladık. Ben elbette yolun yarısına gelmeden soluk darlığı nedeniyle bir araca attım kendimi. Sosyal binaya geldiğimizde yemek kuyruğuna girdik. Ekşili köfte, ev makarnası, lahana yemeği (gara mancar), irmik helvası, ayran  -daha da vardı çeşitler- bunlar benim aldıklarım. Yemek sonrası  araçlar bizi Kültür Sanat Merkezi’ne taşıdı.
Kültür ve Sanat Merkezi kapısından girdiniz, sağ tarafta Çaycuma Yöresi El İşleri sergisi, Sol tarafta Antika Eserler Sergisi, sonra Çaycuma değirmenleri fotoğraf sergisi ile Osman Bahadır Resim sergisi. El İşleri sergisine şöyle bir göz attım.Bizim gençliğimizde “Biçki-Dikiş-Nakış Kursları vardı. Genellikle kızlar, genç gelinler katılırdı bu kurslara. Yıl sonunda yaptıklarını, diktiklerini sergilerlerdi. Bu çalışmalar bir yandan da genç kızların  “Çeyiz” hazırlama işine de katkı sağlardı. Bu sergide de çok örnek vardı. Ellerine sağlık olsun yapan kadınlarımızın, kızlarımızın.
Antik Eserler Sergisi de benim için ilgi çekiciydi. Katılımcılar, evlerinin kilerlerinden çıkarmış olmalı bu nadide araç-gereçleri..Koca koca kazanlar, bakır sahanlar, ibrikler.. Hiçbiri bana yabancı değil..Annem bu kazanlarla; bulgur kaynatır, pekmez yapar, çamaşır yıkamak için su ısıtır, bazen yıkanırken de bu kazandan su alınırdı. Hatta kış biterken karlar erimeğe başladığında damlalık altlarına konularak, “Damlalık suyu” biriktirilir, bu su ile çamaşır yıkanırdı, hatta çocukken annem bizi  de yıkayarak aradan çıkarırdı..
Belediyemiz, bu evlerde kullandığımız “Antik eserleri”, ayrıca geçmişte yoğun  “bahçe ve tarla tarımı” yapılan bölgemizde kullanılan eski araç-gereci de toplamağa, satın almağa ve bir müzede geçmiş kültürümüzü sergileme çalışmalarına başlamalıdır diye düşünüyorum. Bu sergiye katkı veren aileleri de kutluyorum. Eski hapishane’nin müze yapılması çalışmalarına devam edilmeli. Ama bu “eski eserler” de ziyan olmadan sağlama alınmalı. Satın alma işini, Ticaret Sanayi Odası, Esnaf Kefalet ve “zenginlerimiz”in katkılarının sağlanarak halledilebileceğini de düşünmeliyiz. Her okul bu sergileri gezmeli, çocuklarımız geçmiş kültür araçlarımızla tanışmalıdır.
Hollanda’da bir müze de 400 yıllık “peynir yapma ve süt ürünleri” araçlarını görünce şaşırıp kalmıştım. Ben o bakır tasları verip, üç-beş mandal alındığını anımsıyorum. Ama, “Batılı kafa”, kendi kültürünü saklıyor, sergiliyor.
*****
                “Kültür Bakanlığı Mahalli Sanatçısı”  Ayşen Köktürk yönetimindeki Belediye Türk Halk Müziği Korosu’nun “Yöre Türküleri” konseri, salondakileri epeyce coşturdu. Konser sonrasındaki Nilgün Çelik’in yönettiği  “Çaycuma Yöresi Halkoyunları Gösterisi” de, Nilgün Hanım ve bir oyuncu kızımızın  “köy yaşamından gelin-kaynana dalaşmaları”, ayrıca bir kız bir erkek oyuncumuzun manilerle “Çeşmebaşı” atışmaları  da ilgiyle izlendi.  Halkoyunları ekibi ise salondaki coşkuyu artırdı.
                Benim merakla beklediğim etkinlik ise “Çaycumalılık ruhu, bilinci ve dayanışması” konulu forum ve forumu yönetecek Prof.Dr. Erol Köktürk’ün “Çaycuma’ya Uzaklardan Bakış” konulu sunumuydu. Erol Hoca,  klasik ve statik bir sunum yerine, rahat, içten,  izleyicilerle etkileşim ve iletişim içinde yararlı, bilgilendirici ve görsellikle güçlendirdiği bir sunum yaptı. Bu arada bir değerbilirlilik yaparak, benim de gözlerimin aradığı Hasan Ataman’ı andı. Salon bu anmaya alkışlarla yanıt verdi. Sonra sıra salondaki izleyicilerin katılımlarına geldi. Çok değerli görüşler, öneriler dile getirildi.Ben bu tür toplantılarda genellikle “dinleyici” olarak kalmayı yeğlerim. Konuşmacıların neyi, nasıl söylediğini izlemeğe çalışırım daha çok. Bu defa da öyle iken, Erol Hoca mikrofonu uzatınca, birkaç cümle söylemek zorunda kaldığım diyebilirim. (Bu arada Forumun adını beğenmediğimi söylemeliyim.”Ruhçuluk” masalını bırakmalıyız artık. Adlandırma daha çağdaş kapsamlı olmalıdır diye düşünürüm.)
                Mikrofonu aldığım an, “Bir kent neden sevilir” sorusu ile başlamanın uygun olacağını düşündüm. Öyle ya, kimse bizi bu salona tüfek zoruyla toplamamıştı. Ülkemizin çeşitli kentlerinde yaşayan kişiler, kentlerinin çağrısına özlemle, sevgiyle, coşkuyla, orada olma bilinciyle koşmuşlardı. Sonra sorduğum sorunun yanıtlarını kendimce vermeğe çalıştım. Önümüzdeki yıl ve yıllarda bu etkinliğin kültür-sanat- eğitim ayaklarının da çalışma alanına sokulmasıyla Zonguldak Çaycuma’dan soluk almağa başlayacaktır.
*****
                İşin bir de şu yanına bakmalıyız. Çaycuma, Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’nın büyük çabası ve emekleriyle “küçük kasaba” havasından hızla kurtularak, “çağdaş bir kent olma” yolunda dev adımlarla ilerliyor. Yapılanlar, yapılacaklar bunu gösteriyor.
Benim  yaşamım içindeki 60 yılı aşkın süre önceki Çaycuma, Balat Dağı’nın iki kolu kuzeyde Aktaş Tepesi, güneyde Topbaşı Tepesi  arasına sıkışmış küçücük bir kasaba idi. Şimdi güneyde Nadır Deresi’ni aşarak, kuzeyde Deliceler’i geçerek, Doğu’da Filyos Çayını aşıp, Perşembe’ye doğru uzanan, bir kentleşme olgusu ile karşı karşıya olduğumuz bir gerçek.. Batı’da ise Sıracevizler’i yok eden bir yerleşim  dışında pek bir değişim olamadı ne yazık ki..      
Bir Aktaş Tepesi gezimizde Hasan Ataman’a; “80-100 yıl sonra şu Filyos Çayı’nın  dirsek yaptığı Bakacak altından itibaren, taa Filyos kentine kadar uzayacak bir büyük “Anakent” kurulabilir” demiştim. Tabii ki bunu söylerken  bitirilmiş bir “Filyos Vadisi Projesi”ni de hesaba dahil etmiştim. Geleceğin kent planlamasının da buna göre düşünülmesi gerektiğini belirtmiştim.
Nereden bakılırsa bakılsın; güçlü, inançlı, planlı-düzenli, değişime, geleceğe açık çağdaşlaşmayı her birimi ile önüne koyan bir belediye ve kent yönetimiyle bu düşünceler hayal olmaktan çıkacaktır. Yaşayanların bunu göreceğinden eminim. Çünkü Başkan Bülent Kantarcı’nın yaptıkları size güç veriyor, kentinizi bir daha sevdiriyor  ve hayal ufkunuzu genişletiyor. Bizi geçmişten geleceğe taşıyan bu etkinliğe destek ve katkı veren  herkesi ve  kurumu saygıyla selamlıyorum.