Türkiye Cumhuriyeti 90 yaşında.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını kazanıp, çok partili hayat ve demokrasiye geçiş süreci hayli sıkıntılı oldu.
Bu gün bile demokrasinin gerekleri olan hak ve özgürlükler konusunda eksikler fazla.
Geri kalmış ülkeler kategorisinden çıkıp, kalkınmakta olan ülkeler sınıfına girmemiz ve ‘muasır medeniyet seviyesindeki ülkeler’ hedefi sıkıntılı geçiyor.
Çok şükür, bir yılda üç-dört hükümet devirleri geride kaldı.
Cumhuriyetin 90. yaşını kutlarken, Başbakan Erdoğan’ın kurduğu 3. kabine 61. hükümeti temsil ediyor. İstikrar, hükümet açısından yakalandı.
Ancak, hükümet meselesinde yakalanan istikrar, bakanlıklar nezdinde yakalanamadı.
Örnek, Sağlık Bakanlığı. AKP hükümetleri döneminde, beş bakan değişti. Her bakan, oturtul(a)mayan sistemle oynadı. Milli Eğitim sistemi, ülkenin önemli sorunlarından biri haline geldi. (PKK sorunu gibi).
Acaba, görevden alınan milli eğitim bakanları 2. Meşrutiyet döneminin İttihatçı maarif nazırlarından Emrullah Efendi’nin dediği gibi ‘Şu mektepler olmasaydı, maarif’i ne güzel idare ederdim’ demiş midir sizce?
Dershaneler sorunu bunlardan biridir.
Dershaneler “dil’i olan”ın konuşacağı basit bir konu değil.
Olayın siyasi olduğu kadar, pedagojik (eğitim bilimi) ve ticari ayağı var.
Türkiye de dershanelerin (3 bin 640 Kasım 2013) ortaya çıkış nedeni, liseyi bitirenlere üniversite kazandırmak, üniversite bitirenlere KPSS kazandırmaktı.
Sosyal devletin gereği, öğrenciye kaliteli ve parasız eğitim vermek değil mi?
Rakamlara bakın. Başarılı öğrencilerin girmek istediği fakülte kontenjanları 40 bin, hukuk, siyasal, tıp vs. için 30 bin. Tercih 200-300 bin. Sonuç: Haksız rekabet.
Yığılmalar arttı. Demek ki, okullardaki tedrisat, üniversite ve KPSS kazanmaya yönelik değil.
Hükümetler bu işi beceremedi. Yığılma, kargaşa ve kaosu getirdi.
Bu arada, görevi öğrenciye para ile bilgi satmak olan dershaneler, öğrenci ve velileri, öğretmenler (125 bin) kanalıyla etüt (Okuma salonları) merkezleriyle siyasi olarak şekillendirmeye girişince, olayın boyutları değişti.
‘Dershane ve kurslar ile devlet kadroları işleniyor, etüt merkezleriyle halkın yönlendirilmesi sağlanıyor’ izlenimi ortaya çıktı.
Bu ‘potansiyel güç’ün varlığı siyasetin her çeşidinde, gelecek için sıkıntı yarattı. Başbakan’ın açıklamasıyla ‘seçim malzemesine’ dönüştü.
Yurt genelinde 125 bin öğretmen ve 2 milyon talebe ile büyük bir ticari sektör halini alan dershaneler, kurulu düzenlerinin her şekilde (özel okula dönüşme ve öğretmenlerin Milli Eğitim’e devri) bozulmasına karşı tavır koymaya başladılar
Olay, iktidarın bir tasarrufu ve seçim arifesi olunca, ağzı olan konuşmaya başladı.
-Efendim, hükümet cemaatle hesaplaşmaya girdi.
Cemaat açısından bakıldığında, elbet de bir para tezgâhı bozulacak gerçeği var. Ancak, cemaat birçok ilde kursları özel okula (210 adet) çevirmiş. Faaliyetini binlerce ışık evi ve 500 öğrenci yurdu ile yapıyor. Cemaat asıl tezgâhı yurt dışında kurmuş. (480 özel okul, 38 öğrenci yurdu, 13 Üniversite hazırlık kursu)
Buna rağmen, Hükümetin dershaneler konusunda, cemaat sıkıntısı yok.
Zira ME Bakanlığının 2014 hedefi içinde ‘Özel sektörün finansal gücünden faydalanmak üzere, özel öğretim kurumlarının eğitim sistemi içindeki payı, okul sayısına göre % 9’a, öğrenci sayısına göre de %5’e çıkartılması’ var.
Durum böyle olunca, dershaneler özel okula dönüşse, sorun çözülecek mi?
Üniversite kapısında yığılma engellenecek, KPSS sınavında kazanma artacak mı?
Kesinlikle hayır.
Eğitim sistemi bozuk. Basit göstergesi, milli eğitim bakanlarının sürekli değişmesi. Değişme devam edecek. Hükümetin yapacağı, sosyal devlet gereği kalitesi tartışılır ‘parasız’ eğitim vermek.
Dolayısıyla ‘Hem para kazanıp, hem de etüt merkezleriyle öğrenci ve velilere siyasi yönlendirme yapan dershaneleri’ engellemek.
Sonuç:
Hükümet dik durur, uygulamayı yaparsa, seçim sonrası tartışma biter.
Bu gün aleyhte tezahürat yapanların çoğu, dün ‘cemaat’ aleyhinde konuşanlar.
Dolayısıyla, konu, sandığa da pek tesir etmez.