CEVİZ GÖLGESİ ZEHİRLİDİR!

Abone Ol
Didier Six, Fransa ulusal futbol takımında elli iki kez oynamış eski bir futbolcudur. Futbol yaşamının sonuna geldiğinde Galatasaray’a transfer olmuştu. O güne kadar küpünü doldurmuş olmasına karşın Galatasaray’da oynayabilmek için Türk vatandaşlığına geçmiş, adını; Dündar Siz olarak değiştirip ‘biz’ olmuştu. Kimileri için Galatasaray’a bir umut olarak gelen, yaşı dolmuş Didier Six, yirmi iki maçta yalnızca iki gol atarak futbol yaşamını fiyaskoyla bitirmişti!
O yıllarda, bu süreci izlerken bir kahve sohbetinde, onu umut olarak gören arkadaşlara, “Arkadaşlar, bu adamın posası çıkmış! Kırk yıllık Kani, olur mu yahni? Para için adını bile değiştiren bu adam, üç gün sonra çantasına paraları koyup Fransa’ya gider!” demiştim.
Bir arkadaş; “Niye öyle diyorsun? Adam başarılı bir futbolcu! Kupalar kazanmış. Galatasaray’a yeni bir ruh getirir!” demişti.
İtirazım zaten tam da o noktadan başlıyordu; “Para için aslını inkâr edip yönünü değiştiren adamların ruhu olmaz! Onlar uçuk hayallerini tatmin edip parayı çantaya koyar, sonra da aslına dönerler! Göreceksiniz, Galatasaray’daki çıkarları bittiği ilk gün uçağa binip olması gerektiği yere; Fransa’ya gidecek ve tatil için bile bir daha Türkiye’ye dönmeyecektir!
Yanılmadım! Kani’den, yahni olmadı! Galatasaray’da işinin bittiği ilk gün uçağa binip Orly Havaalanına indi! Bir daha da gören olmadı!
O çakma bir ‘Dündar Siz’di! Çıkarı ve egoları için adını değiştirmişti!
 
SİYASETTE...
Siyasette böylelerine; “Dönek!” denir. Döneklerden kimseye bir yarar gelmez! Dönekliğin şanındandır; öncelikle geldikleri yere ve çevresine, sonra gittiği yerde kendini yadırgayanlara karşı saldırgan bir dil kullanır! Böyleleri bir odada yalnızken aynaya baktıklarında kendisiyle yüzleşip rol yeteneğini yitirir ve aslına döner! Dışarı çıkınca rolünü oynar!
Didier Six örneğinde olduğu gibi, miatlarını doldurunca çekip giderler! Böylelerinin özleri yoktur! Sürekli karbondioksit üretirler. O nedenle gölgelerinde ot bitmez! Çevresinde çöreklenenler bir süre sonra nefessiz kalır! Dili zehirlidir; şakası bile çekilmez! Güvensizdirler; bugün böyle söyler, yarın “Ben öyle demedim!” derler. Kurduğu cümleler kibir yüklüdür ama koronavirüs maskesi gibi konuştukça kendi soluğu kendi genzini yakıp ciğerini dağlar!
Uzatmayalım; ehil söz adresini bulur! Daha çoğu yüktür...
 
TELEFONUM...
Balkonda, ikindi güneşinin altında eşimin pişirdiği kahveyi beklerken telefonum çaldı. Sevgili dostum Satılmış Ali, Almanya’dan arıyordu. Uzun zamandır sesi soluğu çıkmamıştı. Açtım...
“Kardeşim merhaba! Arayamadım epeydir; bayrımdır dedim, arayıp sesini duyayım istedim!”
“Sağ ol kardeşim! Yoklardasın epeydir. Ne var ne yok?”
“Eh iyi diyelim. Koronavirüstür, COVİD 19’dur tutturduk gidiyor. Senden ne var ne yok?”
“Valla Satılmış, zaten zengindim, bu bayramda biraz daha zenginleştim!”
“Allah, Allah! Nasıl oldu o?”
“Dün sabah eşimle birlikte şen şakrak kahvaltı ederken oğlumla gelinim aradı. Evin içinde güller açtı. Ardından yeğenlerim aradı. Hal hatır sordular. Otuz sekiz yıl önce birlikte görev yaptığımız öğretmen arkadaşım görüntülü aradı. Özlemişim seni dedi. Öğlen saatlerinde adaşım Ortaca’dan aradı. Hasret giderdik. Amcaoğullarıyla telefonlaştık! Sonra öğrencilerimden epey bir kısmı arayıp güzel dileklerini ilettiler. Manevi torunum aradı! Eşimle, yani manevi teyzesiyle bayramlaştı! Derken akşam saatlerinde Almanya’daki ağabeylerim ve oğlumun katıldığı görüntülü dörtlü konferans muhabbeti yaptık. Neşeli seslerden evin duvarları çınladı! Köy Muhtarımız aradı. Ardından bizim mahalle muhtarı...”
“Yahu birader! Tamam, kısa kes!”
“Kesemem Satılmış! Dedim ya zenginleştim... Sonracığıma birlikte tiyatro yaptığım iki arkadaşım aradı. Veysel’le görüştük, Şaban’ı aradım; babasıyla çay içiyormuş. Derken facebook mesajları, ardından WhatsApp görüşmeleri, tam o sırada kapı çaldı; bizim alt komşumuzla yan komşumuz, sonra...”
“Yoldaş, vallahi kapatıyorum telefonu! Susacak mısın, kapatayım mı?”
Karşılıklı sağlam birer kahkaha attık!
“Kapatma, tamam, şimdilik bu kadar, gerisini sonra anlatırım! Ne yazık ki kız kardeşim yok. Olsaydı, onlarla da görüşürdüm. Dünya malı dünyada kalır der onları kendime darıltmazdım! Ne yazık ki kız kardeşlerim yok! Bu nedenle eniştem de yok! Keşke olsaydı, onlarla rakı içerdik!”
“Tamam, tamam! Zenginleşmişsin!”
“Evet zenginleştim. Bu önemli bir şey Satılmış! Herkesin böyle zenginliği yok! Para, mal, mülkle bayramlaşma olmuyor! İnsan biriktirmek lazım; para değil!”
“Yani?”
“Yani şu ki kimileri gece bir yerlerini açık bırakıp üşüttüğü için böyle şeyleri rüyalarında görüyor! Hatta göremiyor; rüya uyduruyor!”
“Eee?”
“E si, yanında yöresindekilerin dörtte üçü de derin nefes alıyor!”
“Anlayamadım?”
“Anlayamayacak bir şey yok Satılmış’ım! Yalakanın iyisi, efendisi yellendiğinde derin nefes alırmış!
“Şimdi bütün bunlar ne demek oluyor?”
“Seni özlemişim dostum! Ne zaman izne geliyorsun? Gelirken Fransız konyağı getirmeyi unutma! Seni dostlukla kucaklıyorum kardeşim!”
“Allah, Allaaah!” dedi ve telefonu kapattı.
Ben kahkahalarla gülerken eşim dumanı tüten Türk kahvesini manevi torunumun armağan ettiği o güzelim fincanlarla getirdi!
“Kırk yıl hatırı vardır! İnsan dostluğunu üç yıllık tanıdığa ciro etmemeli! Eh, size iyi derin nefesler!”
Eşim yüzüme gülerek baktı;
“Kimdi arayan?”
Satılmış aradı! Yoldaşım, sırdaşım, kardeşim! İnsanın böyle dostları olmalı! Yellendiğinde nefesini çekmekten ciğerleri ağrıyanların ciğerleri de beş para etmez! /.../
Kahvelerimizi içtik. Cevizin dallarında kuşlar cıvıldaşıyordu...
 
IRKÇILIK TESTİ!
Bilimi bilincine yoldaş edinmiş sosyologlar der ki; “Din ve Milliyetçilik kaşınmaması gereken iki toplumsal olgudur! Kaşırsanız nerede duracağı bilinemez!
ABD’de derisi beyaz renkli olmayan bir insana, beyaz derili polisin uyguladığı orantısız güç ölümle sonuçlanınca iki yüz elli milyonluk kapitalizmin anavatanı karıştı!
Hiç evirip çevirmeden söyleyelim, polisin bu uygulaması ırkçı politikaların bir yansımasıdır!
Orada yaşananları orada bırakıp bizim yaşadığımız topraklara gelelim...
Herkes kendine bir “Irkçılık Testi” uygulasın isterim!
Devletin adından yola çıkarak Türk kökeninden olanlara tek tümcelik bir soru sorup bırakacağım; “Ülkemizde birlikte yaşadığımız Kürtler, Ermeniler, Abhazlar, Romanlar, Gürcüler, Araplar, Süryaniler, Komünistler, Sosyalistler, Ateistler, cinsel eğilimi biyolojik farklılık gösterenler... -çoğaltabilirsiniz- için ne düşünüyorsunuz?
Test için kolaylık sağlasın diye bir yardımcı cümle daha kurayım; “Oğlunuz mahallenizdeki bir Roman kızıyla ya da kızınız mahallenizdeki bir Roman genciyle evlenmek istediğini söylese ona ne yanıt verirsiniz?
Bu test adamın iflahını keser! Kendisine nice nitelikli özellikler yükleyenlerin aslında nasıl da birer gizli ırkçı ve dahası tehlikeli bir faşist olduğunu gösterir!
Tantana çıkmasın diye konuyu burada kesiyorum.
Beklediğimiz devrim Amerika’dan başlarsa Cumhuriyet Meydanında öp-öğlen masa kurup rakı içeceğim! Siz de gelin olmaz mı?