Önceki gün Beycuma M Tipi Cezaevi’nde yatan bir arkadaşımı ziyaret için düştük Beycuma yollarına…
Yanımda romanları popstarı, sevgili dostum Şakşuka Serkan…
Beycuma’nın virajlı yolları, yeşilin her tonunu taşıyan muhteşem doğanın keyfini çıkarmamıza izin vermese de şehirden birkaç saatliğine uzaklaşmak iyi geliyor insana…
Aylar sonra gittiğim Beycuma, fiziki olarak nasıl bıraktıysak aynen öyle çıkıyor karşımıza…
AKP İl Başkanı Hamdi Uçar, İl Genel Meclisi Başkanı İsmail Terzi’nin memleketi olan Beycuma’da belediyeyi AKP’li Vural Kundakçıoğlu yönetiyor…
Ama manzara tam bir felaket…
Güneydoğu’nun en ücra kasabası bile kabuk değiştirirken…
Beycuma’nın hala bir arpa boyu yol kat edemeyişi “iktidar” olmakla övünenlerin ayıbı değilse nedir?
Hele ki cezaevi olmasa Beycuma, kentin en büyük köyü olmaya aday bir belde…
Cezaevi ziyareti sonrasında bir şeyler atıştırmak için gittiğimiz lokantanın sahibine, geçtiğimiz aylarda çıkan yangın nedeniyle kapanan cezaevinin belde ekonomisine etkilerini soruyorum…
Bir dokun bir ah işit!
Lokantacılığın yanında kasaplık yapan esnaf, “Cezaevi olmasa hepten biteriz. Cezaevi nüfusu olmasaydı zaten belediye yasal olarak kapanacaktı. Bizde o zaman kepenk kapatırdık herhalde.” diyerek yaşadıkları sıkıntıyı özetliyordu…
Zonguldak’ın en eski yerleşim birimlerimi ve ticaret merkezi olan, günümüzde ise tarihi eser kaçakçılarının iştahını kabartan Beycuma, anlayacağınız kelimenin tam anlamıyla kaderine terk edilmiş…
Gençler göç etmiş, yaşlılar ise ata topraklarında gün sayıyor…
Umarım 30 Mart’tan sonra Beycuma’nın makus talihi artık değişir…
***
Gelelim cezaevi izlenimlerime…
Daha önce iki kez Adalet Bakanlığı’ndan aldığım özel izinle röportaj için gittiğim Beycuma M Tipi Cezaevi belki de güvelik açısından Türkiye’nin sayılı cezaevlerinden biri…
Fiziki şartlar ve yemeklerin kötü oluşu nedeniyle isyanlara ev sahipliği yapan Beycuma Cezaevi, özellikle son bir yıldır inanılmaz bir değişim yaşamış.
Cezaevi Müdürü Ensar Çelik’in göreve gelmesinin ardından yönetim anlayışının değiştiği ve yemeklerin iyileşmesi halen yatan ve tahliye olan mahkumlarca her fırsatta dile getiriliyor…
Görevli memura, basit bir kavgadan sonra yasal süreci takip edip duruşmalara katılmadığı gerekçesiyle bir yıl 8 ay cezaevinde yatacak olan İkinci Makas’ın hırçın delikanlısı benimde sevgili kardeşim Ferdi Koçaklı’yı ziyaret için geldiğimizi söylüyorum… İzin kağıdığımızı inceleyip onaylattıktan sonra ince bir aramadan geçiyoruz. Yüzük parmağından kemere, bozuk paradan deri monta kadar her şeyi çıkarıp nizamiyeden idari binaya geçiyoruz…
İkinci kez terlik giyip X-Ray cihazından geçerek görüşme kabinlerine alınıyoruz…
Gardiyan bağırıyor…
“Ziyaret 10 dakika, son iki dakika uyaracağım”
Cam bölmenin diğer tarafındaki dev cüsseli adamın yorgun sesi telefonda eriyip gidiyor…
Son birkaç aydır kırgın olduğumuz için tereddütlü gittiğim ziyarette bizim Ferdi’nin yaşadıkları özgürlüğün ne kadar değerli bir hazine olduğunu hatırlatıyor bir kez daha… İki lafından biri…
“Geçmiyor günler abi”
İş, güç telaşı, borç harç derken kaybolup gittiğimiz hayatın içinde aslında ne kadar zengin olduğumuzu unutuyoruz galiba…
Özgürlükleri için tüm servetlerini vermeye hazır olan insanlardan çıkaracağımız bir ders olduğunu düşünerek paylaşmak istedim sizlerle…
İyi hafta sonları…