Geçtiğimiz Pazar günü yapılan CHP İl genel kurulunda İl Başkanlığına öncesinden bilindiği gibi Ahmet Altun açık farkla seçildi. Kendisini ve ekibini buradan kutluyoruz, başarılar diliyoruz. Salonda “hoş olmayan görüntüler” yok muydu? Vardı elbette. Bunlar günlerdir gerilen sinirlerin, kopma noktasındaki birlikteliklerin, gelecek kaygısının sonucuydu denilebilir.
CHP’nin Zonguldak İl genel kurulunda ne yazık ki Zonguldak ve sorunları yoktu. Olmalı mıydı? Evet, olmalıydı. Öncelikle TTK, Çatalağzı Termik Santral bölgesi, Filyos Vadisi Projesi, iktidarın gerici eğitim politikası, güvenlik güçleri eliyle dayatılan baskı yöntemleri, yükselen hayat pahalılığı, giderek yoksullaşan halk kitlelerinin sorunları ve hepsinden önemlisi Güney-Doğu’da yaşananlar yoktu.
Ülke ve yerel sorunlar gündem dışında kalınca, bireysel çekişmeler, iç hesaplaşmalar, gelecek hesapları ve bir miktar da itişip kakışma öne çıktı. En sonunda çıban patladı ve ortalığa bir miktar irin saçıldı. Bitti mi? Hayır bitmedi. Pekala ne yapılmalı?
CHP önce kendini toplamalıdır. Yeni seçilen başkan ve ekibi bunu yapabilir. Elbette kazanan ekibin işi çok zor. CHP önündeki süreci iyi değerlendirerek, yeniden partiiçi çalışma grupları, eğitim grupları, oluşturabilir. Kadın kolları sürekli aktif halde olabilir, gençlik kolları çalışmaları ilkeli ve düzenli hale getirilebilir. Mahalle ve sokak esasına dayalı örgütlenmeleri oluşturabilir. Demokratik kitle örgütleriyle kopuk ilişkilerini yeniden kurabilir. Bilgi alış-verişi yapabilir.
CHP; eğitimli kadrolarıyla düzenli, hoşgörülü, iğneyle kuyu kazar gibi sabırlı çalışmalarıyla, yerelin sorunlarıyla genel merkez politikalarını birleştirerek ve mutlaka yumuşak inandırıcı bir dille halka anlatabilir.
Güçlü bir CHP’nin varlığı Zonguldak’ın sigortası olacaktır.
Herkese iyi yıllar dileyerek..
*****
BELKİ BİR SABAH..
Erkan, Birol ve ben genç birer delikanlıydık yirmili yaşlarda.1963 yılının son gecesi idi. 1964’ü selamlıyacaktık. Mehtap açıkhava sinemasının bilet gişesi. Sahibi Fikret Baruönü: şimdi rahmetli. Çaycuma Gençlik Kulübü Başkanı Muzaffer Çelik; şimdi rahmetli. Birol Başören; şimdi rahmetli. Erkan Özdemir; on-oniki yıl kadar önce bir telefon görüşmesi yapmıştık.Bir iki saat sonra arayacağını söyledi, hâlâ arayacak!.. Ve ben.
Biraz darca ve uzunca bir masaya sıralanmışız. Önümüzde selvi boylu “Papazkarası” etiketli şarap şişeleri. İlle de Papazkarası!. Neden? Nedeni yok! Ama ille de ondan! İçme sebebimiz ise çok..! Sadece biri yetiyor: Buram buram sevdalıyız abiler, başımız da dumanlıdır!
Gecenin bir yeri. Yılbaşı muhabbeti sürüyor. Fikret, bir gramafon kurmuş köşeye kocaman. O zamanlar 78’lik plaklar var. Milli piyango bileti çeker gibi, biz de plak çekilişi yapıyoruz..
Benim şansıma “Belki bir sabah geleceksin / Lakin vakit geçmiş olacak / Gönül hicran şarabından / Yudum yudum içmiş olacak..” şarkısı çıkıyor..
Bu kadar da mı olur diye geçiyor içimden. Sanki içdünyam yansımış çektiğim şarkıya. Hem de Behiye Aksoy’un sesinden. Belki bir sabah geleceksin. Belki bir sabah..Belki..
İşte yine dillerde en neşeli şarkılar
Saatler yorgun yorgun on ikiyi vuruyor
Geçmişin anıları son takvim yaprağında
Kadehler yeni yılın şerefine kalkıyor
Bu akşam ışıl ışıl sana bakan yıldızlar
Ak köpüklü dalgalar oynaşırken sahilde
Düşlerim kar altında baharları beklerken
Yollarda kalır gözüm kulaklarım sesinde
İşte yine yalnızım işte yine sensizim
Elimde güç kalmadı dilimde söz kalmadı
Sana tüm mutluluklar bana eski anılar
Senin için diyecek başka sözüm kalmadı
Çaycuma (1963)