CHP'Yİ AYAKTA TUTAN AKP KORKUSUDUR

Abone Ol
 
   Biliyorsunuz, bu güne kadar genellikle hep AKP'yi eleştirdim. Ama AKP gökten zembille inmedi. Onları iktidara taşıyan esas unsur beceriksiz muhalefettir. Bu yüzden onlar da eleştirilmeyi sonuna kadar hak ediyor.
   Muhalefet deyince; MHP'nin AKP'ye rehin olan resmi kanadını ve radikal ve bölgesel bir parti olan HDP'yi saymıyorum. Çünkü onlardan iktidar olmalarını ve ülkeye demokrasi getireceklerini beklemek fazla saflık olur. Geriye bir tek ana muhalefet partisi CHP kalıyor. En azından Cumhuriyetçiler, laikler, Atatürkçüler ve yüzünü batıya çevirmek isteyenler CHP'ye güvenmek istiyorlar. Ve bu nedenle de onu güçlendirmek için habire gayret sarf ediyorlar. Ama duruma bakılırsa CHP güçlenmek şöyle dursun; neredeyse kendi kendini hırpalamak ve dağıtmak için uğraşıyor. Bu nedenle, burada, yıllarca kendisini sabırla destekleyen insanlarımızın  hayalleri ile daha fazla oynamasın diye bu partiyi eleştirmek durumundayım.
   Öncelikle şunu belirteyim ki; yapıcı özeleştiriler her zaman faydalıdır. Çünkü yanlışların giderilmesine ve doğruların bulunmasına yardımcı olur. Ayrıca, ''dost acı söyler'' özlü sözünü de unutmayalım. Bu gibi durumlar için içkiyi seven babam şöyle derdi: ''Sevdiklerine yanlışlarını söylememek; 'bırak sarhoşu yıkılsın' politikasıdır'' 
   Bu yüzden, bu partiyi eleştirirken kimse beni CHP düşmanlığı ile suçlamasın. Benim geçmişime bakıldığında zaten bunu kimse yapamaz. İsterseniz kısa bir özet de geçeyim.
   Kimsenin açıkça CHP'liyim diyemediği DP ve Adalet Partisi iktidarları yıllarında babam CHP'li olduğu için sürgünden sürgüne gönderilmiştir. Ben ODTÜ'de okuduğum yıllarda, eski Ankara Belediye Başkanı rahmetli Ali Dinçer ile birlikte, okulun en büyük öğrenci derneği olan Sosyal Demokrasi Derneğinin kurucuları arasında bulundum. 1979 yılında, CHP Zonguldak merkez ilçe başkanlığı seçimlerine başkan adayı olarak girdim ve seçimi kazandım. Ama çeşitli hileler ve dalaverelerle seçim elimizden alındı. Bunu o zamanki partililer iyi bilir. Ayrıca bu konuyu 14 Kasım 2014 tarihli ve ''Zonguldak CHP'de Bir Seçim Klasiği'' başlıklı yazımda ayrıntılı olarak da anlattım.
   Sonraki yıllarda bu partiden iki defa milletvekili aday adayı da oldum. Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu'nun genel müdürlüğümüz döneminde arkadaşım olduğunu da ilave edeyim. Hatta kendisine 7 Haziran seçimlerinden önce eleştirilerimi ve önerilerimi içeren 9 sayfa 29 maddelik bir rapor sundum. Bu rapordan faydalandığını biliyorum. Bu konuda kendi yazdığı teşekkür mektubunu da hala saklıyorum.
   Halen Çankaya İlçe  Örgütünün kayıtlı üyesiyim ve üyelik aidatı her ay cep telefonu faturamdan otomatik olarak tıkır tıkır ödenmektedir.
   Yani demek istediğim şu ki; kimse bana CHP'lilik üzerine ders vermeye kalkmasın.
   Ama tüm bunlara rağmen bu partiyi neden eleştirme ihtiyacı duyuyorum? Aslında bunun cevabını yukarıda özetledim ama biraz daha açayım.
   Bir kere parti statükoculuktan bir türlü kurtulamadı. Değişen şartlara göre politikalar üretemiyor. Bir mirasyedi gibi halen Cumhuriyet'i kuran partinin mirasını tüketmekle meşgul. Yalnızca Cumhuriyetçiliğin, Atatürkçülüğün ve laikçiliğin arkasına sığınarak politika yapmaya çalışıyor. Bu yüzden bizce kutsal olan bu kavramları da yıpratıyor. Halka güven ve ümit veren, kitleleri peşinden sürükleyebilecek politikaları ve projeleri yok. Varsa bile bunu halkı ikna edebilecek şekilde anlatamıyorlar.
   Öncelikle sorun genel başkandan başlıyor. Benim tabirimle, bizim millet ''liderkolik'' bir millettir. Kendini lidere endeksler. Kuvvetli bir liderin peşine takılır; zayıf lider gelince de dağılıverir. Bu yüzden de tarihte 16 büyük devlet kurup bunun 15'ini yıkmışız! Sayın Kılıçdaroğlu bizim milletin kafasındaki karizmatik lider niteliklerine ve profiline sahip değil. Bir kere parti buradan kaybediyor. Bürokrasiden gelmesi ve bu yüzden halen politikanın inceliklerini öğrenememesi yüzünden hatalar yapıyor. Bu hataların en başında; oy getirecek düşüncesi ile Bremen Mızıkacılar gibi her telden çalan her kesimden insanları partiye doldurmasıdır. Bu yüzden, Sözcü Gazetesi'inde yazan usta ve cesur gazeteci Yılmaz Özdil kendisini ''guguk kuşu''na benzetmektedir. Biliyorsunuz guguk kuşu başka cinsten kuşların yuvalarındaki yumurtaları atarak bu yuvalara kendi yumurtalarını bırakır. Yumurtaları atılan kuş, guguk kuşunun bıraktığı yumurtaları kendi yumurtaları sanarak kuluçkaya yatar. Yumurtadan çıkan yavruları besler ve büyütür.
   Ama acı gerçek şudur ki; zavallı kuşun besleyip büyüttüğü guguk kuşu yavruları da onu tanımazlar ve asıllarına dönerek gerçek türlerinin karakter özelliklerinin gereğini yaparlar!  Gerçek partilileri partiden uzaklaştıran Kılıçdaroğlu nasıl gugukkuşluğu yaptıysa; onun toplayıp getirdikleri devşirmeler de asıl anaları olan partiye hizmet etmekten ziyade egoistliklerinin gereğini yapmaktadırlar.
   Partinin taşra teşkilatlarına gelince; çoğu belli çevrelerin ve hatta ailelerin tekelinde kalmış statükocu ve halktan kopuk teşkilatlardır. AKP taşra örgütleri ev ev dolaşıp vatandaşlarla sempatik ve empatik ilişkiler kurarken; CHP örgütleri partiye gelenlere bile ''acaba ne amaçla geliyor'' diye şaşı bakmaktalar. Partiyi halka açmaktan korkup sadece eş dost ilişkileri olan kişilerden ibaret sınırlı sayıda üye kaydetmeyi tercih etmektedirler. Seçim zamanlarında da neredeyse ''dostlar alışverişte görsün'' kabilinden seçim ziyaretlerinde bulunsalar bile vatandaş bunu makbul saymamaktadır.
   Birde şu var: Partide düşünce özgürlüğü kılıfına uydurulmaya çalışılan bir disiplinsizlik var. Değişik insanlar farklı şeyler söylüyor ve bu da vatandaşın kafasını karıştırıyor. 
   Ayrıca, milletvekili olmak için liderin karşısında bin bir takla atanlar bile, en küçük bir fırsatta, lidere baş kaldıran muhalif birisinin yanında yer alabiliyor. Ne demek istediğimi Zonguldaklılar daha iyi anlar!
   Şimdi ben size şöyle bir soru sorsam: İki ordu savaşıyor. Ordunun birinde öğrenim düzeyi düşük fakat komutanın emirlerine son derece sadık disiplinli askerler var. Komutan ne dese gözlerini kırpmadan yerine getiriyorlar. Diğer orduda ise okumuşlar, profesörler, enteller falan var. Fakat burada herkes kendi fikrinin doğru olduğunu düşünüyor. Komutan dahil kimsenin fikrini beğenmiyor. Beğenmediği gibi ordu disiplinine uymuyor. Sizce bu savaşı hangi ordu kazanır?
   Uzun lafın kısası; partideki son gelişmeleri ve çalkantıları göz önüne getirdiğinizde ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Bu yüzden daha fazla uzatmayacağım.
   Şimdi yazının başlığına dönüyorum: Bu gün CHP'ye oy verenlerin büyük bir kısmı CHP'yi kurtarıcı gördüğü için oy vermiyor. Ya neden veriyor? Cevap: AKP daha fazla güçlenmesin diye oy veriyor. Yani AKP korkusundan oy veriyor. Eğer bu korku olmasa CHP'nin alacağı oy barajı zor geçer. 
   Olmaz ya! Bir gün Tayyip Erdoğan Atatürkçülüğü, Cumhuriyetçiliği ve laikliği övse; bu gün CHP'ye oy veren seçmenin bir kısmının AKP'ye gidebileceğini bile düşünüyorum. Veya solda, hatta sola biraz yakın bir parti kurulursa CHP'nin altının boşalabileceğini  öngörüyorum.
   CHP için durum o derece ciddi yani! 
   Radikal kararlar alıp derlenip toparlanmazsa, geleceğini parlak görmüyorum ne yazık ki!
   
 
                                                                                                                               Şerafettin Üstünkol