Anadolumuzda ne cevherler var…
Keşfedilmeyi bekliyor bu cevherler ve büyük bir bölümü de küçük yaşlarda…
Hüseyin de böyle bir cevherdi ama bir gün tesadüfen keşfedildi, işte o Hüseyin, yetim bir çobandan bilgisayarlara sesle komut veren bir profesör olma yolunda da hızla ilerledi.
Bizim tanımadığımız bir deha!
Ve onun da bir hikayesi var…
Ve onun da bir hikayesi var…
Cep telefonlarında “Siri”, “Google Now” ve “Cortana” olarak çoğumuzun duyduğu ve kullandığı sesle kumandanın anne babası olmayan Denizli’li bir çoban çocuk tarafından ilk defa yapıldığının etkileyici hikayesidir bu.
Hikaye 1936 yılında Denizli Acıyapam ilçesinde görevli öğretmenlerin pikniğe gitmeleriyle başlıyor.
Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan çobanlık yapan bir çocukla karşılaşırlar. Çobanı davet edip çay ikram ediyorlar ve ismini soruyorlar. Çoban çocuk isminin Hüseyin olduğunu söylüyor. Hüseyin’e öğretmenler yanlarındaki gazeteyi verip okumasını istiyorlar. O tarihlerde okuyanların sayıları o kadar az ki diplomalarını valiler imzalıyorlar. Hüseyin gazeteyi eline almayı red ediyor ve hiç okula gitmediğini söylüyor.
Peki “yaşın kaç?” diyorlar.
“Yaşım 12” diyor Hüseyin.
“Niye okula gitmedin?” diye soruyorlar.
“3 yaşımda annemi kaybettim, 11’imde de babamı kaybettim” diyor.
Öğretmenler Hüseyin’e bazı sorular soruyorlar, Hüseyin’in çok zeki bir çocuk olduğunu anlıyorlar. Hüseyin’e mutlaka ama mutlaka okuması gerektiğini söylüyorlar. Öğretmenlerin verdiği destek ve heyecan ile Hüseyin Denizli’de parasız yatılı okumaya başlıyor.
Bir süre sonra katıldığı matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap hediye ediliyor. Hüseyin kendisine hediye edilen bu kitabı sabaha kadar okuyor ve bitiriyor. Ertesi gün fen bilgisi öğretmenine geliyor ve diyor ki “Öğretmenim, bu kitapta eksilik var”. Öğretmen şaşırıyor. Çünkü Hüseyin’in bahsettiği eksiklik Görecelilik Teorisi hakkındadır. Söz konusu teorinin önemli bir parçasının kitapta olmadığını fark ediyor Hüseyin. Öğretmen konuyu İstanbul Teknik Üniversitesinde kendi hocası rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektupla iletiyor.
Prof Nusret hocadan şöyle bir yanıt geliyor:
“Hüseyin liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliğine gelsin”
Hüseyin 1948 yılında Denizli Lisesini bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliğine gider. Hüseyin orada da birtakım çalışmalar yapıyor ancak yaptıklarını oradaki hocaların çoğu da anlayamıyor ve bunları bilse bilse dünyanın en büyük teknik üniversitesi Amerika Boston kentindeki Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde (MIT) görevli Prof.Dr. Morse bilir deyip ona gönderiyorlar.
Prof. Morse’dan da şöyle bir yanıt gelir:
“Hüseyin’in bu yaptığını 5 sene önce bir grup buldu, ama bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey. Biz Hüseyin’in tüm masraflarını karşılayacağız, Amerika’ya gelsin”
Yıl 1952 Hüseyin yüksek elektrik mühendisi oluyor. Anne yok, baba yok. Köyünün insanları son derece fakir. Bir gazete kampanya yapıyor ve o destekle Hüseyin’i bir gemiye bindiriyorlar ve Amerika Boston’a gönderiyorlar.
Hüseyin MIT’te Prof Morse’un karşısına geçiyor. Morse Hüseyin’in tez hocası olacak ama Hüseyin’in İngilizcesi de çok iyi değil. Anlayamıyor pek Morse’un dediklerini.
Hocasına “Write on the blackboard” diyor, yani “tahtaya yaz…”
Prof. Morse da Hüseyin’in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazıyor ve Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrılıyor. MIT’te genelde tez konuları 5 senede, 9 senede bitirilebiliyor olmasına rağmen Hüseyin tez konusunu 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına çıkıyor. Morse birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin’i çağırıyor
“Senin tezin bitti. Ancak burası MIT. Biz burada böyle hemen doktora diploması vermeyiz. Sen git istediğin dersleri al, 2 sene sonra gel” diyor.
Hüseyin 2 sene sonra doktorasını alıp bu kez Princeton üniversitesine gidiyor ve orada Albert Einstein ile birlikte çalışıyor.
Birkaç yol sonra Boston’a geri dönüp icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başlıyor. Burada bilgisayarlar ile konuşmanın onlara talimat vermenin çalışmalarına başlıyor. Sesle kumanda edilen bilgisayarı ilk defa 1960’ların başında Hüseyin Yılmaz yapıyor.
İşte anne babası olmayan Denizli’li bir çoban olan Hüseyin’in elinden tutan değerli öğretmenler sayesinde bugün cep telefonlarımız söylediklerimizi anlayabiliyorlar.
Aslında bu şunu gösteriyor, Allah bütün ırklara, bütün uluslara adil davranmıştır. Yüksek IQ’lu çocuklar bütün uluslara eşit bir şekilde verilmiş. Önemli olan bu çocukların nasıl ülkenin kalkınmasına, insanlığın gelişmesinde onları nasıl kullanabiliriz.
Çoban Hüseyin’i orada öğretmenler görmeseydi, sahip çıkmasalardı dünyaca ünlü Prof. Hüseyin olmayacaktı. Bizim Anadolu’muza böylesine çok güzel insanlar var. Yeter ki bu güzel insanlara sahip çıkabilelim.