Valimiz Sayın Erdoğan Bektaş, Fener semtinde çöp toplama etkinliğine katıldı. Hedefinde medeniyetten nasibini almamış, çevreye saygısı kalmamış insanlar vardı. Yere çöp atanlara olan tepkisini, “Ayıptır ayıp” sözleriyle dile getirdi.
Sayın Vali sonuna kadar haklı. Çünkü bu şehir başlı başına ayıplar ve eyvahlar şehri olmuş durumda...
Aslında şehrimizin içinden geçen Acılık ve Üzülmez derelerine yapılan ayıp, kelimelerle anlatılamayacak kadar büyük.
Sayın Vali, “Siyah akar Zonguldak’ın deresi/Yüz karası değil, kömür karası/Böyle kazanılır ekmek parası…” mısralarına konu olacak kadar emek ve özveriyle özdeşleşmiş Üzülmez deresine atılan çöpleri görse, acaba ne derdi?
Mesela derede koltuk, çekyat gibi mobilya eşyalarını görse…?
Hiç olur mu demeyin, ben gördüm. Kaç gündür derede duruyor. Eğer biraz daha orada durursa Üzülmez deresinin adı, Koltuklu dereye çıkacak.
İşte asıl ayıp bu.
Bence Sayın Selim Alan, bir çevre etkinliği de İkinci Makas bölgesinde yapmalı. Bu defa milletvekilleri ve muhalefet dâhil bütün siyasi parti başkanları ve sivil toplum kuruluşlarını da davet etmeli ki, asıl ayıbı görsün herkes…
Bireylerin ayıbını devlete yükleyecek değilim. Ancak etrafa çöp atanlar ve şehri yaşanmaz hale getirenler için bir denetim/yaptırım mekanizması işletilebilir diye düşünüyorum.
Emniyet teşkilatı asayişi sağlamak için şehrin belli noktalarına mobese kameraları koyarak 24 saat takip edebiliyorsa, Belediye ya da Çevre Şehircilik Müdürlüğü de Üzülmez deresi, sahil ve Fener semti ile özellikle İkinci Makas’ı yakın takibe alabilir. Belli noktalara mobese kameralar konulabilir. Çevreyi kirletenlere yüklü miktarda cezalar verilebilir. Ayıpta ısrar edenler gerekirse basın yoluyla ifşa edilebilir. Kısaca daha farklı metotlarla bunun önüne geçilebilir.
FENER DEYİNCE…
Fener deyince ayrı parantez açmak gerekir.
Fener’i bozacaklar diye ödüm kopuyor.
Çölde vaha misali, beton yığınına dönüştürülen Zonguldak merkezinde tek nefes alabildiğimiz nadide bir toprak parçası, Fener…
Oraya dokunmayın. Bırakın, öyle kalsın! Düzeltelim derken beton yığınına çevirir, sonra tek teselli kaynağımızdan oluruz, hafazanallah!
En büyük korkum budur.
Bir Fener’imiz var gururla gezip tozabildiğimiz… Aman onu da ranta kurban etmeyelim!
Geçenlerde il dışından bir arkadaşım geldi. Ailesini de yanında getirmiş. Çocuklarla beraber çarşıyı gezdirdim. Şehrin düzensiz olduğunu ve daha önceki yıllarda geldiği Zonguldak’ı hiç değişmemiş/gelişmemiş olarak gördüğünü söyledi. Peşinden “Zonguldak çok geri kalmış” tespitinde bulundu.
Tabi yaşadığı şehri seven her insan gibi ben de üzüldüm. Mahcup oldum. Sonra birden aklıma Fener geldi. İyi ki Fener var dedim içimden. Sahilden yürüyerek liman arkasına geçtik. Oradan da (eski adıyla vara gel tabir edilen) tünelden Fener’e doğru çıktık. Tüneli görünce büyülendi. “Daha dur” dedim, “Fener’de bir tur atalım da ondan sonra fikrini söylersin!”.
O tarihi tünelden çıkıp masmavi Karadeniz ile yemyeşil doğanın buluştuğu noktada bulduk kendimizi. Yürüyerek üç beş dakika gibi kısa sürede şehrin boğuculuğundan ve gürültüsünden kurtulup doğa harikası Fener’de sessizlik ve huzur içinde süzülmeye başladık. Aşıklar tepesinden uçsuz bucaksız denizi, öteden görülen Kapuz koyunu seyre daldık. Tenis tesislerini gösterdim ve Fener semtinin Cumhuriyet dönemindeki önemine değindim. Misafirimin adeta nutku tutuldu. “Ben Zonguldak’ta böyle bir yer olduğunu bilmiyordum” dedi.
Orada bir çay içtik. Çay değil, huzur yudumlamıştık adeta…
Dikkat buyurun, hiç el atılmamış haliyle bile misafirimi mest etmeye yetti Fener… Hele akşam karanlığı çökerken şehrin ışıklarıyla bezeli muhteşem manzarasını görünce, “Aklımdaki Zonguldak imajı değişti. İyi ki buraya getirmişsin” demekten kendini alamadı.
***
İşte benim için Fener budur.
Gözler Fener’e çevrildiğinde, birileri burayı keşfeder de bu güzellikleri elimizden alır diye endişelenmekten kendimi alamıyorum.
Diğer ayıp termik santral bacalarından salınan zehirli gazlar…
Nasıl da özgürce zehir salıyorlar Zonguldak semalarında görüyorsunuz…
Satırlar almaz, makalelere sığmaz.
Ey Aziz okuyucular! Saymakla bitmez,
Zonguldak’a yapılan ayıplar…