Zonguldak Demokrasi Platformu Sözcüsü Erdoğan Kaymakçı, Zonguldak Valilik binası önünde yaptığı basın açıklamasında, 70’li yılların ikinci yarısından beri bu toprakların en soylu çocukları, yurtsever aydınları bu karanlığı delmek, ışığı topluma yansıtmak uğruna verdikleri kavgada zulüm gördüğünü ve katledildiklerini ifade etti.
Kaymakçı açıklamasında; “Aydınlanma ışığının kitlelere ulaşması her yerde ve her devirde sancılı olmuştur. Ancak bu durum gelişmeye çalışan bizim gibi ülkelerde çok ciddi bedellerin ödenmesine yol açmıştır. Bu ışığın getirdiği aydınlıktan korkan, bilgiden ve gerçeklerden kaçınan, tüm ilişkilerini karanlık hesaplar üzerine kuranlar, baskı ve zulüm üzerine kurdukları dünyalarında karşılarına her çıkanı yok etme politikası uygulamışlardır. 70’li yılların ikinci yarısından beri bu toprakların en soylu çocukları, yurtsever aydınları bu karanlığı delmek, ışığı topluma yansıtmak uğruna verdikleri kavgada zulüm görmüş, katledilmiştir.
"Faili meçhul" diye karartılmaya çalışılan cinayetlerin acısını toplumca yoğun olarak yaşadık, yaşıyoruz. Bizlere kanıksatılmak istenen “faili meçhul” kavramına karşı bilinçle ve dirençle karşı koymak yalnızca aydın olmanın değil, insan olmanın da gereğidir. Çünkü bizler inanıyoruz ki, adalet ve demokrasi, ancak zulme, baskılara, hoşgörüsüzlüğe ve haksızlığa direnmekle kendine yaşam alanı bulabilir. İşte bu nedenle 24 Ocak 1993'te öldürülen gazeteci-yazar Uğur Mumcu ile 31 Ocak 1990'da öldürülen Prof. Dr. Muammer Aksoy'un ölüm yıldönümlerini arasındaki haftanın, “Adalet ve Demokrasi Haftası” olmasına karar verilmiştir.
Zonguldak Demokrasi Platformu olarak, bugün her yıl olduğu gibi, katliamların gerçek sahiplerini ortaya çıkarmak, aydınlarımıza sıkılan kurşunların hesabını sormak ve demokrasimizin üzerindeki bu ayıbı kaldırmak için kararlılıkla yine meydanlardayız. Uğur Mumcu’dan Muammer Aksoy’a, Hrant Dink’ten Metin Göktepe’ye, Musa Anter’den Gaffar Okkan’a, Abdi İpekçi’den Necip Hablemitoğlu’na kadar işlenen tüm cinayetlerin yalnızca tetikçilerinin değil, bu cinayetlerin emrini veren perde arkasındaki karanlık güçlerin de ortaya çıkarılması talebimizin sonuna kadar peşinde olacağız.
İnsanların güven içinde yaşayabilecekleri, düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri bir dünyayı kurmadan gerçek bir demokrasiden bahsetmek zordur. Bu ülkenin en has evlatları bir bir kırılırken, caniler değil, cinayetlerin hesabını soranlar zindanlara atılırken, ülkemiz her geçen gün biraz daha karanlığa sürüklenirken, özgürlükler ve demokrasinin en temel ilkeleri bile pervasızca ayaklar altına alınırken demokrasiden söz etmek olsa olsa komedidir.
Bu ülkenin yurtseverleri bir aldatmacadan ibaret olan bu komedi perdesini yırtıp atmak zorundadır. Bizlere vaat edilen sahte cennetlere kanmıyoruz; ülkenin dört bir yanı yoksullukla ve yolsuzlukla boğuşurken, yandaş borazanların her şeyi tozpembe gösteren yalanlarına karnımız tok. Çağdaş uygarlık düzeyine tarikatlarla, cemaatlerle varılabileceğine inanmak isteyen varsa inansın, ama bunun olabileceğine kimse bizi ikna etmeye çalışmasın. Emperyalizmin kirli oyuncağı olan irtica ve bölücülüğe prim vererek demokrat olunabileceği savlarından vazgeçsinler.
Enerji havzalarını ele geçirmek uğruna bölgemizi kan gölüne çeviren gözü dönmüş emperyal güçlerin karşısında dün olduğu gibi bugün de yarın da yine dimdik duracağız. Mumcular’ın, Aksoylar’ın, Üçoklar’ın, İpekçiler’in, Dinkler’in kanlarını yerde bırakmayacağız, bu cinayetleri faili meçhul diye unutturmayacağız. Yalnızca tetikçilerin değil, perde gerisinden bu cinayetlerin emrini veren gerçek katiller yargı karşısına geçinceye kadar her fırsatta, her ortamda bunun hesabını soracağız.
Tam 18 yıl önce katledilen sevgili Uğur Mumcu bir yazısında şöyle diyordu: “İsterler ki susalım; isterler ki yazdıklarımızın hiçbiri, hele bu dönemde yazılmasın. Bunun içindir ki, bizleri susturmak için türlü yollara başvururlar. Bizleri susturmak için başvurdukları ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları sinsi girişimleri ile ilgili ipuçları ellerimizdedir! Bunu da bilir, bunların açığa çıkmaması için köşelerinde kıvranıp dururlar. Evet yazacağız, susmayacağız. Bütün yolsuzlukları, kaçakçılıkları, pislikleri, cinayetleri tek tek sergileyeceğiz.
Evet bugün burada 24 Ocak 1993 tarihinde Ankara’da alçakça katledilen, beynini, yüreğini ve mücadelesini halkın bilinçlenmesine adayan gazeteci-yazar Uğur Mumcu ve onun nezdinde demokrasi şehitlerimizi anmak için toplanmış bulunuyoruz. Uğur Mumcu’nun katledilişinin üzerinden geçen 31 yılda ülkesini ve halkını aydınlatmaktan başka bir kaygısı olmayan basın emekçileri, bilim insanları ve aydınlar, tıpkı bugünlerde olduğu gibi her dönem hedef olarak gösterilmiş, devlet içindeki açık ya da gizli güçlerle iş birliği üzerinden birçok aydınımız siyasi cinayetler ve suikastlar sonucunda katledilmiştir. Failleri ve arkasındakilerin ortaya çıkarılmadığı her cinayet bir sonraki cinayetin, bir sonraki katliamın azmettiricisi olmaya devam etmiştir.
Bir ülkenin gazetecilerini, yazarlarını, aydınlarını tehdit olarak görmesi, bununla yetinmeyip açık açık hakaret ederek tehdit etmesi, düşüncelerini özgürce ifade edenleri kimi zaman hedef göstermesi, kimi zaman da gazeteci kimliklerini yok sayarak tutuklayıp cezaevine doldurması Türkiye açısından utanç verici bir durumdur. Dün cinayetlerle susturulmaya çalışılan gazetecilerin, aydınların ve bilim insanlarımızın bugün baskı, tehdit ve sansür ile karşı karşıya bırakılması, halkın gerçek ve doğru haberleri alma özgürlüğü üzerindeki yasakçı ve baskıcı zihniyetin yıllar içinde hiç değişmediğini göstermektedir.
Günümüzde karşı durmanız gereken tek şeyin, yıkılması için mücadele edilmesi gereken tek şeyin kapitalizm ve faşizm olduğu asla unutulmamalıdır. Ve bilinmelidir ki asırlardır bütün halklara yaşatılan bunca acının tek nedeni egemenlerin doymak bilmeyen para ve iktidar hırslarıdır.
Onlar yaşarken yiğitçe konuştular. Bu ülkenin aydınlık geleceği için, demokrasi ve hukukun egemen kılınması için, özgür bir ülke ve dünya için konuştular. Yoksulluk, açlık bitsin diye konuştular. İşkence, zulüm, baskılar son bulsun diye konuştular. Orta Çağ kalıntısı dinsel gericilik bizleri boğmasın diye konuştular. Her karışı kanla alınmış vatan toprağı ihale kılıflarıyla tekellere verilmesin diye konuştular. Yeraltı-yerüstü doğal kaynaklarımız emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilmesin diye konuştular. Bugün de anıları ve ardında bıraktıkları onurlu miras bizlere rehber olmaya devam ediyor.
Evet bizler de susmayacağız. Düşünceleri için bedel ödeyen tüm aydınlarımıza namus borcumuzdur bu. Onlar için susmayacağız, bu ülkenin aydınlık yarınları için susmayacağız.
Aynı bedeli ödemek için buradayız. Dün yiğitçe direnen, avazı çıktığınca doğrudan yana konuşanlara borcumuzu ödemek için buradayız. Dün buradaydık, bugün de buradayız, yarın da burada olacağız” dedi.
Haber Merkezi