Derdimiz sanat değil

Abone Ol

      Filyos seçilmiş belediye başkanı, tarzında tek olan Mehmet Türkçelik’in Atölye İskele’sinin mühürlenme gerekçesini savunmak için gazetelere verdiği beyanda “dertleri sanat değil” diyordu. “Dertleri sanat değil” ise ne olabilir sorusu pek çok kişide merak uyandırmış olabilir? Ona göre yani siyasetçiye göre “siyaset” hatta “âlem!”

 

     Başkan zaten bi âlem! Bu yıl turizmi patlatacaktı, meğer gazetelere manşet patlatmakla meşgulmüş. Sanırım, bi grup kendi gibi sanat otoritesi taraftarıyla birlikte vur patlasın, çal oynasın kafa yoruyorlar sanat denen dipsiz kuyu hakkında. Çünkü Filyos’un tek derdi Türkçelik Hocanın Atölye İskele’sindeki sprey boya ile tiner olmuş. Yatmış, kalkmış “ya yanarsa, ya tutuşursa” diye tutuşmuş! Günümüzde hiçbir genç ilgi duymuyor sprey boyalara, grafiti yapmıyor duvarlara ve duvarlara boya yapma alışkanlığı olmadığı için evlerin ardiyelerinde tiner miner yoktur bizim ya, bi de suç aleti icat edin az daha kendinizi zorlayarak, olsun bitsin. Bu kafayla yakında turşu, çerez, sirkeyi filan da yasaklarsınız, olur biter! Turşu mideyi yakabilir, çerez gaz yapar, sirke koku yapar.

 

      Bu kadar zorlanmayın, biz sizin için araştırdık, “dertleri sanat değilse ne” sorusuna yanıt bulduk. El değmemiş laboratuarlarımızda yapılan tahlillerimiz sonucu öncelikle sizden aldığımız “dertleri sanat değil” söz dizimini Linguistik açıdan inceledik ve olumsuz bir cümle yapısında olduğunu gördük. Cümle içinde geçen kelimeleri işlevlerine göre hücrelerine ayırarak analiz ettik ve 3 kelime dizisinden 8+4+5=17 formülünü ürettik. Çoklu zekâ yöntemiyle uyguladığımız sağlamasında ise “dert” kelimesinin arabesk yapıda olduğu, “gaile”, “gam” gibi benzerleri ile yer değiştirdiğinde anlamın yeniden kurguculuk ve daimicilik felsefi akımları açısından daha da kuvvetlenebileceği görüldü. Lakin “sanat” kelimesi üzerine uzun bir tartışma gerektiği üzerinde fikir birliğine varılamayacağı tespit edilen örneklerin yüzdesi dikkate alındığında “toplum için sanat” düşüncesine niçin bu kadar gıcık olunduğu sorusunun ayrıca anketlendirilmesi uygun görülmüştür. “Değil” kelimesindeki olumsuz ifadenin karamsar bir yüklem oluşu itibariyle Türk Milli Eğitimi ilkelerinden olan “demokrasi eğitimi” doğrultusunda cümleyi savunan yapıya yeni baştan bir hizmet içi eğitim verilmesi hakkında uzlaşma sağlanmıştır.

 

Ah ulan şu Zonguldaklı sanatçılar olmayaydı

 

     Kendimi bildim bileli Zonguldak’ta ‘rağmen yapılan sanat’ın içinde oldum. Zaten taşra da sanat nasıl yapılabilir ki; yetkin yasalarla desteklenip güvence altına alınmamışsa şimdiye kadar? Belediye başkanlarına inat, imkânsızlıklara inat, ilgisizliğe inat, parasızlığa inat, kem gözlere çatal dillere inat yapılan kendi çapında işlerdi bunlar. (Halen de öyle) Türkiye’nin kültür ve sanat politikasının sadece politikacıların politik art niyetlerini gizlemek için kullanmalarını ciddi bir kültürsüzlük alameti olarak görenlerdenim. Oysa doğru bir kültür ve sanat politikasının dünya ölçeğinde o ülkeye kazandırılacak en büyük sempatik değerlerden olduğunu kadim uygarlıklar coğrafyasında yaşamı şekillenmiş olan en başta biz Anadolu insanlarının bilmesi gerekir.

 

     Zonguldak’ta ‘rağmen yapılan sanat’tan sanat kapsamı açısından daha fazlasını beklemek haksızlık olur. Tüzel kişiliklerin ve bireylerin imkânsızlıklarının sanatın paylaşımını ve icrasını nasıl dar bir çerçeveye mahkûm kıldığını az buçuk bilir herkes. (Yahut kabul edebilir herhalde?) Çünkü her zaman her şeye para bulunur ama bir tek yapılacak iş sanat olunca cüzdanları akrep basar. Zorlanarak, teneke kafalara inat bu kadar uğraşılarak, direnerek yapılan ve karşılığında ufak bir saygı sevgi kazanılan ne var ki dünya da başka? Adının verilmesi etik olmayan, iyilik ve yardımlar dışında.

 

Özeleştiri

 

       Bazı etkinliklerimizin sanat olduğunu gerçekten de sadece biz iddia ediyoruz. Zaten Zonguldak’ta çok çabaladıysak da öyle etkili bir kültür sanat ortamı oluşturamadık. En etkili tarafımız haksızlığa uğrayan bir arkadaşımızın yanında durabilme özelliğimizdir ve bunu gerçekten de yapabiliyoruz. (Kıskananlar çatlasın, patlasın)

 

      İnsanların sanat konuşup, birbirine gaz verdiği günler de aslında çoktan geride kaldı. Birçoğumuzda o eski halinden eser yok şimdi. Keşke yılkı atları olsak! Yılgı atlarıyız bu uzun koşuda gerçekte. Maalesef kültürel anlamda gelenekselleşen veya unutulmaz bir iz bırakan genel ve kapsayıcı bir oluşum da oluşturamadık. Zonguldak’tan hangimizi çıkarsanız yeri dolmaz ama öyle aman aman da arayan soran olmaz. Karamsar bir tespit değil bu, aslında başka bir tespitin sonucu. “Dertleri sanat değil” düşüncesi çoğu insanın kafasında yatan bir klişeydi zaten. Tekrar bu klişeye hayat veren birini yakalamışken vurgulamak istedim. O klişeyi de iade etmek isterim: “Dertleri vergi, ruhsat, belediyecilik değil.” Zaten muhatabım onlar değil bu yazıda.

 

Sonuç

 

       Birazcık gerçekten sanat ile ilgili olan herkese, “nedir, ne” bilgi babında konuyu açmak istedim. Netice de bugün var, yarın yokuz. Gelecek kuşaklar umutsuzluğa kapılmasın. Biz rağmen sanat yaptık, siz de buna rağmen sanat yapacaksınız. Çareniz yok.

 

      İki kelimeyi yan yana getiremeyenler sizinle uğraşıp duracak, hayatı ticaretle geçmiş kişiler sanat otoriteliğine soyunacak, olmayan bir sanat platformunda gerçekleşmeyen bir kültür sanat patlaması vaat edilip durulacak, hayat böyle akıp kaybolacak. Yine de umutsuzluğa kapılmayın! Zaten bu dediklerimin sanattan haz almanızı engelleyecek zerre kadar değeri yok. İşin o tarafı sanatınızı geniş kitlelere yaymanız için gerekli olan politik kısım. O yüzden politikacıyı iyi tanımanız lazım. Gerçek niyeti nedir; blöfçülüğün altında ne gibi korkular yatar; nasılsa yaşayarak öğreneceğiniz şeyler. İşin tadı tuzu.

 

     Sanatın kapsamı geniştir ve sadece bireysel bir haz alma aracı değildir. Tek derdi anarşistlik yapmak filan da değildir. Böyle kurgulayanları gülüp geçin. Alın işte, devlerle uğraşamayan cüceler kalkıp hınçlarını aydınlık güçlerin sanatına, emeğine gözdağı vererek gideriyor. Bu sadece bir acizliğin bir de dar görüşlülüğün göstergesi.

 

      Derdi belediye başkanı olmak olan biri eğer turizme yakın duran bir beldenin seçilmişi ise yerel de sanatla kültürle ilgili olan herkese sahip çıkar, onları örgütler, danışır, yapabileceklerinin sözünü verir, yapmaya çalışır.

 

      Derdi kendi partisinin görüşünü savunmak olan partili seçmen de bu vizyonu takip eder; yanlış bir iş yapıldığında özellikle seçtiği yöneticileri uyarmak bilincine ulaşmıştır.

 

      Derdi Filyos olan Filyos’un insan, çevre, doğa, tarih dokusunu tanır. Dikkate alır. (Bu yüzden bu konuya geri döndüm.)

 

      Derdiniz ne?