DEV AYNASI…BOY AYNASI…

Abone Ol
Hepimiz hayatımızın belli başlı dönemlerinde, bir iki de olsa kendimizi dev aynasında mutlaka görmüşüzdür. Kişilik arayışlarında ki sanal sapmalardan biridir dev aynaları. Bir özentidir, eksikliğini gizleme eğilimidir, yarardan çok zarar getirir.
O aynalarda gördüğümüzün gerçek olmadığıyla da çok geçmeden yüzleşmişizdir mutlaka. Dev aynaları yalancıdır, zihin bulandırır çünkü. Biraz daha iyisi boy aynasıdır, boyunuzun ölçüsünü en iyi alandır ama o da sadece gördüğünü yansıtır, göremediği çok şey vardır içerlerde bir yerlerde... İster dev aynasında, ister boy aynasında aslımızı arayalım duralım, içimize bakamadığımızı sürece, her ikisi de yalancıdır, tıpkı biz insanlar gibi. Zamanla anlıyor ki insan, biz ne aynaların ne debir birimizin umurunda değiliz. Sadece birbirimizin mi(?) hayatında umurunda değiliz.
Havamızı bir solukta alıveriyor hayat son sözün sahibi olarak…
Birilerimiz gidiyor, birilerimiz gidenlerin yerini bir şekilde dolduruyor. Kendinden gidip kaybolanlar var ya hani(!) kendini bulamayanlar, bocalayanlarzararlı olanlar ve dengeyi bozanlar, yaşamıçok daha fazla zorlaştırıyorişte onlar.Kendini bulma telaşına düşenler beraberinde kıymetli olan ne varsa ziyan ediyorlar. Kendini dev aynalarda arayanların, kişiliklerini oluşturamayanların uçan balonlar kadar bile hatırı sayılmıyor böyle biline.
Hayatın bize satır başlarıyla sunduğu ve seçimlerini bize bıraktığı bazen isteyerek bazen de şartların oluşturduğu kulvarlarda var olma savaşı veriyoruz, bunda sanırım hemfikiriz. Savaşmak, hayatın en katı kuralı, kazanmak için yaşamımızı idam ettirebilmek için savaşmak zorundayız,bunu kabulediyorum. Kabul etmediğim edemediğim ise, adil olmayan cephelerde, adil olmayan şartlarda savaşmak. Yani şartların eşitsizliğini kabul edemiyorum bir türlü buda hayatın acımasızlığı.
Her seyahate çıktığımda, “ok sık olmasa da”  yerleşik düzen saydığım yaşam alanıma dışarıdan baktığımda, aklım algım birbirine dolanıyor. Kendimden ne kadar çok ödün verdiğimi ne kadar çok tabiri caizse kazık yediğimi görüyorum. O seçmek durumunda kaldığımız kulvarların hakkını verebilmek adınasırtlandığım sorumluluğun, değmediğini gördüğüm insanlar üzerinden kirlendiğini düşünüyorum.
Temiz kalabilmek bu bağlamda, başarabilmek için savaşmaktan çok daha zormuş…
Emek kutsaldır diye öğrendik biz, emek hırsızlığı haramdır diye öğrendik. Birlikten kuvvet doğar la terbiye edildik, çoğalmanın az olmaktan değerli olduğunu bir de. Bütün bunların bir oyun olduğunu görüyor insan, kendine ve geriye düşenlere dışarıdan bakabildiğinde.
Karşı tarafı, karşıda olanı suçlamak da değil meselenin çözümü, kendini iyi tahlil edebilmek de sanırım çözüm. Yontmamızgerekiyor köşelerimizi diye düşünüyorum ve çekirdeğimizeözümüze yani saf insanlığımıza sahip çıkmanızgerekiyor. Diğer türlüsü yaralar açıyor içerlerde biryerlerde.
Gönül aynamıza sıkça bakabilirsek, yansıyanları iyisiyle kötüsüyle ayrıştırabilirsek belki önce kendimize sonrada eşlik edenlerimize bir fayda sağlayabiliriz.
Kişi kendini nasıl bilirse karşıdakini öyle görürmüş ya hani,bütün bu aldanışların sebebi karşıdakine biçilen gereğinden fazla değer sanırım,bu konuda yine en büyük eleştiri kendimize diye düşünüyorum. İnanmak ve güvenmek için hazır bir teslimiyet halimizden bir an evvel kurtulamazsak daha çok kazıklar yeriz diye düşünüyorum. En azından kendi adıma buna eminim artık.
 
Yoruyor hayat insanı, yaşlandırıyor ve dahası da var bezdiriyor. Bütün iyi niyetinizle bütün saflığınızla mücadele etmek için çabalasanız da değmeyenler yüzünden yılgınlığınız. Sadece kişiler üzerinden değil iş olarak meslek olarak öncelik edindikleriniz olarak da bakıldığında aynı sonuç çıkabiliyor.Var gücünüzle mücadele edip kendinizi unuttuğunuz sözüm ona kazanımlar kendini sorgulatıyor, yorgunluğunuz yılgınlığınız ağır bastığında. Bunun başka bir yolu yöntemi varsa şayet bilmek öğrenmek isterim. Eğer bana derseniz ki bu hayatın gerçeği, sınavı ve zorunluluğu o zaman da adil olmadığını düşünür daha çok üzülürüm.
Aynasına bakabilenlerle bakamayanlar bir olmamalı bana göre, içini görüp gereken temizliği yapabilmek sanırım sanıldığından çok daha önemli ve öncelikli. Ağır işler bunlar, ağırlık isteyen işler kafa yormadan da olmuyor…