Bazı insanların hayatları, öncelikleri, algıları, yaşam dokusu farklı olur. Bunun böyle olmasının bir sakıncası yok tam tersine çok büyük zenginlik olduğunu düşünmekteyim, Lakin... Öncelikleri, hayatı algılayış biçimleri değer yargıları farklı olan insanların, insan olmaları kaydıyla. Kendini bulunmaz Hint kumaşı zannedenleri bizim uzaylıgiller ailesinin hanesini yazdırıyorum çünkü ne yazık ki aynı lisanı konuşamadığımıza inanıyorum. Bu dünyanın insanı olmayan haleti ruhu yelerinin şifresini çözemediklerimle uğraşmak istemiyorum artık. Erdem ya da Fazilet:: Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adıdır.
Her bünyeye uymaz, doku meselesi dedim ya zorlanmaması gerektiğini düşünüyorum ve kendi haline bırakılmalı diye de ekliyorum. Burun kıvırmak, aşağılamak, küçük görmek ne kadar soğuk kelimeler öyle değil mi? Dünyayı kendi etrafında döndürdüğünü düşünenlere bunun öyle olmadığını anlatmaktansa, onları kendi haline bırakıp hayırlı dönüşler diliyorum!!!
Önce elini taşın altına koyacaksın ki, önce el vereceksin ki, inanılası olasın… Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek, verebilmek erdem ister, kuru lafla olmaz bu işler.
Kendine dürüst olmayan o kadar çok ki aramızda, bütün eleştirileri karşı tarafta olana yapan, kendini kusursuz ve bulunmaz Hint kumaşı zannedenler o kadar çok ki. Çoğunluk kendi gönül aynalarını çoktan kırmış ve kendi gölgesine küsmüş bir işgüzarlık halinde yaşıyor, yok yok yaşadığını sanıyor.
Biz insanların kendilerini yontamamak ve iyileştirememek gibi bir acizliği var.
Dik duruş, dik durmak diye bir kavram var bunu hepimiz biliyoruz, mağrur olmayı seçtiğimiz her anda tavrımızı dik duruş ile simgeler ve kararlı olabilmek için çabalarız. Oysa bütün fırtınalarda en güçlü ağaçlar bile eğilip bükülür. Dik duruş öyle sanıldığı gibi sabit bir eylem değildir. Tıpkı doğanın dengesinde var olan bütün hayat akışının rehberliğinde görüldüğü gibi var olan tüm canlılar için eğilmek bükülmek de kaçınılmazdır. Doğanın içinde ne varsa her biri biz insanların eğitimi için mutlak gerekli olan şeylerdir. Canlı ve cansız olarak bildiğimiz her şey bizi insan yapabilmek için vardır. Anadan insan olarak doğmak yetmez, bunun için kafa yormak, mesai harcamak gereklidir zorunludur. Fakat….
İnsanın ağzında tüy biterse, karşıda olana meramını anlatamazsa kendine küser haliyle, aman sakın ha küsmesin hiç kimse, küsmeyin çünkü göründüğü gibi olmayabilir olaylar durumlar, işler güçler. İnsan olarak tıkandınız mı durun o zaman biraz dalgalandıralım durumu. Ne kadar benziyoruz birbirimize bi test edelim.
Hayvanlar âleminden yola çıkarak örneklendiririz yaşam zorluklarını. Espri yapılacaksa yine hayvanlar üzerinden gideriz, sadece o kadar mı? Sevgiyi, sevmeyi, sevişmeyi bile hayvanlar üzerinden dillendiririz ve onlardan örnekler veririz. Doğada her şeyin şifresi mevcut bitkisinden hayvanına taşından toprağına aç kitap gibi oku ama biz hayvanlara bakalım.
Şöyle ki…
Kurt gibi acıkırız örneğin, kumrular gibi sevişiriz, attığımız kahkahalara at gibi kişnemek deriz mesela. Herhangi bir olayı durumu anlatmak aktarmak istediğimizde karşıda olana, karşı tarafa, eğer bunu biz başaramazsak hemen öküz gibi baktı durdu deriz. Hatta öküzün trene baktığı gibi deriz. Unutkanlığımız söz konusu olduğunda balık hafızalıyız deriz. Üzerimize yüklenmesine izin verdiğimiz her yüke eşek oluruz mesela. Gizli kapaklı işler söz konusu olduğunda tilkiler ve kuyrukları girer devreye.
İnekleri ve onların ayrılmaz partnerleri öküzleri kullanır kullanır, işimiz bittiğinde de öküz öldü ortaklık bozuldu deriz, dahası da var öküz koşulurken inek sağılırken deriz.
Özgür olmak istediğimizde kuşlara özeniriz. Çalışkanlığımız arıya benzesin isteriz. İnatçı olduğumuzda keçiye atarız suçu, koç olmak mertliğin jargonu sayılır örneğin. Beden sağlığı söz konusu olduğunda da domuz gibi deriz. İnsanların en tehlikeli olanları özellikle sinsi olarak sıfatlandırılanları yılana benzetilir. Sevimli olanları ise bunu hiç anlayamamışımdır maymuna benzetilir.
Şanslı olanlarımız kediye benzetilir zira dört ayaküstüne düşebilen sadece kediler sanırım. Sadık dost ise köpekler olarak ilan edilse de köpeğin çok daha fazla sıfatı vardır. İnsanlar âşık olduklarında köpek gibi âşık oldum derler. Kavgalı anlarda yükselen ses desibellerinde köpek gibi havlama denir örneğin.
Develer sabit fikirlidir onlarla yola çıkmak zordur. Onlara diz çöktürmek hendek atlatmak sabır taşı olmayı gerektirir. Şu durumda biz insanların içine hayvan kaçtığından beri, bütün yaşamsal davranışlarımızı onlardan örneklediğimizden beri, insanlığımızı da hayvanlaştırıyoruz bir nevi. Bizim sıfatlarımıza eklenen hayvanlardan esinlendiğimiz özellikleri, bizde hayvanlara insani davranışlarımızdan katıyoruz. Bunu evcilleştirdiğimiz hayvanlarda daha net görebiliriz.
Biz insanların birlikte hareket ederek ortaklaşa bir işi başarabilmesi üzerine yapışmış hayvani kodlardan kurtulabilmesi imkânsız gibi geliyor. Bukalemun olanlar, sivrisinek olanlar ise zararında ötesinde yoruyor insanı nedense. Çoğunluğun aynı netlikte ve kararlılıkta hareket edebilmesi o kadar zor ki birbirimize tahammülsüzlüğümüz kuduz köpek etkisi yapıyor üzerimizde.
İnsanların insani taraflarının daha ağır bastığı zamanlarda, hayvani dürtülere yenik düşenlerle insan kalabilme savaşı verenlerin arasında sıkışıyoruz. Bu bazen kendimiz, bazen de hayatı her platformda birlikte paylaşmak zorunda kaldıklarımızla oluyor. “Bunun da böyle olması çok normal tek tip klonlanmış koyun gibi aynılaşmak hiç cazip gelmiyor zaten .”
Bir farkımız olacaksa şayet hayvanlıklardan arınmış insanlar olmamızda fayda var. Eğer insan olduğumuzu unutursak yahut küçümsersek hayvan olmayı da kabul etmişiz demektir.
Hem özenip, hem örnek alıp, hem yerden yere vuracaksak ve kendimizde gördüğümüz eksiklikler söz konusu olduğunda bunları kabullenmeyip dik duruşum var benim, ben eğilip bükülmem dersek, hem doğayla hem kendimizle çelişiriz. “Bilirkişi edasıyla değil deneyimlenenlerle el ele tutuşuyor şu dakika kelimeler.”
İnsanoğlu hatalarından doğar büyür ve ne yazık ki eğilip bükülmeden de kalınlaşmaz. Ağaçları düşünün bir kere küçük bir fidan iken her fırtınada yere çarpan dalları sayesinde bedenini kalınlaştırır yani bir nevi beynini. Hayvanları elbette sevmek zorundayız çünkü onlar bizim yaşam rehberimiz yol göstericilerimiz. Hatta bazen onlar daha çok sadık, daha çok dost insana. Arslan her koşulda ormanlar kralıydı unutulmasın ve o da bir hayvandır. Her insanın içine mutlaka birkaç hayvan kaçmıştır. Hayvanlar âleminde insanı aramaktan, insan olmaya çalışmaktan sıdkım sıyrıldı.
Ömrümü yediniz yeminle, deve bile hendekten atladı ayol. Öldürmeyin beni.