DEVLET YIKAN DALKAVUKLAR

Abone Ol
   Dalkavukluk nasıl devlet yıkar demeyin.. Tabii ki darbe yapıp yıkmaz.. Ama devletin bünyesine sızarak tıpkı mikroplar gibi hasta ederek yıkar!
   Ama şu dalkavuk neymiş önce onu bir görelim.
   Dalkavuk; ''Çıkar ve yarar beklediği, ya da kendisinden çıkar sağladığı kimselere, makamca ve durumca büyüklere karşı sahte saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse'' diye tarif ediliyor. Ama benim buna bir ilavem daha var: İnsanlar zarar gelmesin diye korktukları kişi veya kuruluşlara da dalkavukluk yapabiliyor!
   Dalkavuk deyip geçmeyin; dalkavukluğun birçok alt türü vardır. Örneğin; yalaka, yağcı, yaltak, yağdanlık, yalpak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı.. Bunlardan en yaygın kullanılanı yalakalıktır.
   Peki dalkavuk insanlar nasıl insanlardır? Genellikle kendine veya başkalarına güvenmeyen, başkalarının sırtından geçinmek isteyen, şark kurnazı insanlardır. Omurgasızdırlar ve kesinlikle iki yüzlüdürler. Yalakalık yaptıklarından çıkarı veya korkusu kalmadığı zaman anında onları satarlar. Kim güçlüyse onun yanındadırlar. Bir araya gelip yandaş gruplar, hatta yandaş medya  bile oluştururlar. Genellikle hep iktidarı tutarlar. Tuttukları iktidardan düşerken, batan gemiyi ilk terk eden fareler gibi, ilk önce onlar terk eder. Hemen iktidara gelecek partinin veya gücün yanında konuşlanırlar. Hatta en önde onlar vardır. İşin garibi orada da itibar görürler. Bu yüzden de hep kazanırlar. 
   Bu arada, dalkavukluğun ne kadar hayatımızda olduğunu göstermek açısından, araya küçük bir fıkra da sıkıştırayım. 
   Müdür sabahleyin gelmiş dairede fıkra anlatıyor.. Fıkraya herkes kahkahalarla gülerken bir kişi hiç gülmemiş.. Müdür ona soruyor: ''Sen fıkrayı anlamadın mı?'' ''Anladım Müdür Bey.'' ''Hiç gülmedin de..'' ''Ben bu sabah emekli dilekçemi verdim de!''
   Şark kurnazı dediğimden de anladığınız gibi, dalkavukluğun ana vatanı Türkiye'nin de içinde bulunduğu Orta Doğudur. Buradan Yakın Doğuya doğru da yayılmıştır. Ama ne Uzak Doğuya ne de Batıya, istisnalar hariç, yayılamamıştır. Siz hiç yalaka Japon veya dalkavuk Alman veya Amerikalı duydunuz mu? Duyduğunuzu sanmıyorum. Çünkü yalakalar işin ehline verilmediği, torpilin alıp başını gittiği, hakkın, hukukun yerlerde süründüğü, otoritenin benden başkasına geçit yok deyip her şeyi kendisinin onaylamak istediği bir ortamda yetişir ve çoğalırlar. Bazı insanlar bu ortamda yalakalık yapmayı zekice bulurlar.
   Dalkavukluğun ayıplandığı toplumlarda, bazı düşünürler bakın dalkavuklar için ne demiş: Örneğin; Montesquieu, ''Bir ülkede yalakaların sağladığı çıkar dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha verimli olursa o ülke batar.'' demiş. Edmond Jaloux, ''Eğer düşmanlarınızı gülünç gösterip mahvetmek isterseniz, etrafını yalakalarla doldurun.'' derken; Casino de Gregrio ise, ''Dalkavuklardan sakınınız. Çünkü onlar insanı boş kaşıkla besler.'' diyerek dalkavukları yerin dibine sokmuştur.
   Aslında ''Dalkavukluk, dalkavukluk yapılana düzenlenen bir komplodur'' sözü de çok önemlidir. 
   İşte bu nedenlerle başlığı ''Devlet Yıkan Dalkavuklar'' diye yazdım!
   Biliyorsunuz, tarihte 16 büyük devlet kurduk diye övünüyoruz ; ama bu arada 15 tanesini batırdığımızı da unutuyoruz! Demek ki 15 tane devlet batırma sabıkamız var! Hukukçulara sorun bakalım; bir adamın bir suçtan 15 sabıkası varsa, bu adam muhtemelen 16.ncı kez aynı suçu işler mi işlemez mi? Peki biz 16 devlet kurduk diye övünürken, örneğin İngiltere veya Fransa neden sadece bir devletcik kurabilmiş? Ya da neden bunlar çok devlet batırmamış? El cevap: Çünkü onlarda devlet batıran dalkavuklar yokmuş!
   Peki bu dalkavuklar nasıl oluyor da bir devleti batırabiliyor?  Tabiatları gereği önce kral, imparator, padişah veya iktidardaki lider her kimse hemen onlara yanaşıp, menfaatleri gereği, yalakalık görevlerini yapmaya başlıyorlar. Onların egolarını şişirerek iyice havaya sokuyorlar. Onların her yaptığının keramet olduğunu söyleyip yanlışlarını bile övüyorlar. Tabii ki bu arada asla ''kral çıplak'' demiyorlar. Bu arada hizmetlerinin karşılığı olarak nemalanıyorlar tabii ki! 
   Sonuçta dalkavukluk yapılan her kimse ''şeyh uçmaz, müritleri uçurur'' sözünde olduğu gibi, gerçeklerle bağını koparıp uçmaya başlıyor! Ve doğal olarak gerçeklerden kopan ve ayakları yere basmayan lider yanlışlıklar yapmaya başlıyor. Ve özellikle lider bağımlı toplumlarda, bu yanlışlar nedeniyle hükümet veya devlet idaresi çöküyor. 
   Görüyorsunuz Montesquieu'nun dediği oluyor!
   Dalkavukluğun yaygın olduğu toplumlarda dalkavukların en çok kullandığı enstrüman dindir. Örnek olarak Osmanlı İmparatorluğundan birkaç örnek verelim: Osmanlı bilgini Takuyüddin, 1580 yılında Tophane sırtlarında ilk rasathaneyi kuruyor. Fakat dinden geçinen yobazlar Takuyüddin meleklerin bacaklarını dikizliyor diye padişahı dolduruyorlar. Sonuçta Şeyhülislam Kadızade'nin teklifi ve Padişah III. Murad'ın onayı ile rasathane topa tutularak yerle bir ediliyor.
   Diğer bir örnek Hezarfen Ahmet Çelebi olayıdır. Hezarfen, 1632 yılında icat ettiği bir düzenekle Galata Kulesi'nden Üsküdar'a kadar 3358 metre uçuyor. Yine yobazlar ''Böyle kişiler tehlikelidir ve bunların bekası caiz değildir'' diye Padişahı kışkırtıyorlar. Sonuç: Padişah IV. Murad Hezarfeni Cezayir'e sürüyor!
   Son olarak da, yine dinci dalkavukların yüzünden, matbaanın Osmanlı'ya Avrupa'da kullanılmaya başlamasından 240 yıl sonra geldiğini de ilave edelim.
   Sonuç: Şah mat! Çağdaş gelişmeleri ıskalayan koskoca imparatorluk çöküyor!
   Bir de, yukarıda bahsettiğim, korkudan dolayı yalakalık yapanlara bir örnek vereyim. Ama bu örnek yurt dışından, mesela Çin'den olsun. Orta Doğu ve Yakın Doğu dışındaki nadir örneklerden biri olan bu vakada, yalakalık yüzünden o zamanlar 1 milyara yakın nüfusu olan koskoca Çin'in düştüğü ibretlik durumu görün.
   1958 ve 1961 yılları arasında komünist Çin'de, Mao Zedong ülkesini hızla bir süper güce çevirmek isteyince, Büyük Atılım adını verdikleri bir hareket başlattı. Üretim fazlası tarımsal ürünleri kullanarak endüstriyel ve askeri projelerini finanse etmeyi amaçlayan Mao, tarım üretiminin ikiye, hatta üçe katlanmasını emretti. Karşılanması imkansız istekleri, Pekin'deki hükümet yetkililerinden bölgesel yöneticilere, hatta taşra şeflerine varıncaya dek en alt yönetim kademesine kadar ulaştı. İtiraz etmeye korkan ve üstlerine yaranmak isteyen yerel yöneticiler, tarım üretiminde abartılı veriler içeren hayali raporlar düzenledi. Uydurulmuş rakamlarla dolu raporlara, yetmezmiş gibi bürokratik hiyerarşinin her kademesinde bir sıfır daha eklendi ve veriler abartıldıkça abartıldı.
   1958' gelindiğinde Çin hükümetine sunulan yıllık tarımsal üretim miktarı, gerçek rakamın yüzde 50 üzerindeydi. Raporlara inanan hükümet, Çin nüfusunu doyuracak kadar yiyecek ayırdığını düşünerek, yabancı ülkelere silah ve ağır iş makineleri karşılığında milyonlarca ton pirinç sattı. Gelinen noktada tarihte yaşanan en korkunç kıtlık felaketinde milyonlarca Çinli canından oldu.
    İyi mi!
   Tabii ki bu süre zarfında Çin'in tarım mucizesini anlatan parlak raporlar dünyada hayranlıkla karşılanıyordu!
   Mao gibi dünyanın en disiplinli ve katı bir diktatörünü bile yıkım noktasına getirebiliyorlarsa; yalakaların yıkım gücünü artık siz düşünün!
 
   NOT: Başta siz değerli okuyucular olmak üzere; tüm insanlık aleminin yeni yılını kutlar; herkese koronadan temizlenmiş, sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yıl dilerim.