Yıllar önce İzmir ile Çeşme arası seyahat eden bir minibüsü, polis kimlik kontrolü için durdurur.
Ayakta seyahat eden bir beyin kimliğine bakan polisler donakalır.
İçişleri Bakanlığı tarafından verilen kimlikte, "Bilecik Valisi" yazmaktadır.
İlk şaşkınlığı atlatan polisler,
-"Sayın valim sizi biz götürelim" teklifinde bulunsalar da;
-"Teşekkür ederim.Tatildeyken, devletin aracına binmem" yanıtını alırlar.
Görev yaptığı, Bilecik, Erzincan, Manisa illerinde sabahları makama yürüyerek giden, Ankara'ya valiler toplantısına kendi biletini alarak otobüsle giden nadir valilerimizden birisi olan Refik Arslan Öztürk vefat etti. Vefatının duyulmasıyla beraber yukarıdaki bu olay sosyal medyada dönmeye başladı. (Bilecik, Niğde, Erzincan ve Manisa’da valilik yapan 71 yaşındaki Refik Arslan Öztürk bir süredir kanser tedavisi gördüğü Göztepe Şehir Hastanesi’nde hayatını kaybetti.)
Kendisiyle tanışma imkanım oldu. Rahmetli dedem Mehmet Abdullah Karabacak'ın selamını iletmek üzere Niğde'de öğrenci iken ziyaretine gitmiştim. Uzun uzun sohbet etmiştik. Henüz 20 yaşında olmama rağmen "Sevgili genç arkadaşım" diye hitap etmesini hiç unutmuyorum! Milletin emaneti olarak gördüğü devlet vazifesini yaparken her zaman tasarruftan yana hareket etmek gerektiğini vurgulardı. Şimdi bu sözlerinin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyorum.
Mütevazi, tasarrufçu, devletini milletini koruyup kollayan hassas ruhlu bir valimizdi. Hani bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda süper valilerimiz var ya, rahmetli Refik Arslan Öztürk de bunlardan biriydi...
Mütevaziliği ve devlet adamlığı ile gönüllerde unutulmayacak bir yeri olan sayın valimizi tanıdığım için kendimi şanslı hissediyorum.
Eğer yolu Zonguldak'a düşseydi; emin olun, bölge insanının gelmiş geçmiş en sevdiği valilerinden biri olurdu!
Bir vefa gereği, onun hakkını teslim etmeyi görev bildim ve sizlerle paylaşmak istedim.
Çünkü O da 'devletin valisi' sıfatını sözde değil özde hak etmiş bir valiydi. Tıpkı Merhum Recep Yazıcıoğlu gibi hep hayırla yad edilecektir.
Allah rahmet etsin, güzel insan, yattığın yer nurla dolsun! Mekanın Cennet olsun!
KEŞKE OLSAYDI...
Görüldüğü gibi hepimiz gelip geçiciyiz. Bir gün mutlaka göçeceğiz. Fakat gittikten sonra bu gök kubbe altında bir hoş sada bırakabilecek miyiz? İşte önemli olan bu...
Şu Zonguldak vilayetini ele alalım. Yemyeşil doğa ile mavinin kesiştiği noktada olmasına rağmen hak ettiği gibi hizmet gördüğünü söyleyebilir misiniz? Ne olurdu yıllardır yapılmayan yollarının tamamı bitmiş olsaydı? Ulaşımda, ekonomide, turizm ve sosyal yaşam alanlarında çağ atla(tıl)saydı...
Daha doğrusu bunları başarıp bir hoş sada bırakabilecek devlet ve millet adamı bizde de çıkar mı dersiniz!
Daha doğrusu bunları başarıp bir hoş sada bırakabilecek devlet ve millet adamı bizde de çıkar mı dersiniz!
Biz yine de inşallah diyelim ve beklemeye devam edelim!
KAVANOZU SALLAYAN KİM?
Gidin bir çölden 100 tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka topraktan 100 tane bildiğimiz siyah karıncayı alın ve bunların hepsini bir kavanozun içine koyun. İlk başta hiçbir şey olmayacaktır.
Daha sonra kavanozu elinize alın, oldukça şiddetli bir şekilde sallayın ve tekrar yerine koyun. Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirlerini öldürmek için savaştığı bir kaos ortamı göreceksiniz.
Kırmızı karınca bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken siyah karıncalar bu kaosun nedeni olarak kırmızı karıncaları görmektedir. Oysa çok iyi bildiğiniz üzere kaosun asıl nedeni sizin ellerinizdir.
O nedenle günümüzde gerek sosyal medya aracılığıyla gerekse de başka ortamlarda normalde hiç tanımadığınız insanlarla tartışacak ya da kavga edecek bir duruma geldiğinizde kendinize hep şu soruyu sorun lütfen;
Kavanozu sallayan kim?