Ekolojiyi ekonomiye kurban eden devlet

Abone Ol
Hafta sonu TMMOB tarafından düzenlenen önemli bir panel vardı… Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Emine Helil Kınay ve Dokuz Eylül Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Dr. Enver Yaser Küçükgül uzun yıllar gözlemlerde bulundukları Aliağa’dan yola çıkarak Kilimli’ye kurulması düşünülen gemi söküm tesisinin nasıl bir bela olduğunu anlattı bize… Diğer programlarımı aksatma pahasına iki buçuk saati aşan paneli soluksuz dinledim… Bilim ahlakına sahip bir akademisyen olduğunu her davranışıyla duyumsatan Küçükgül teknik yanı da olan konuyu büyük berraklıkta sundu…

“Çevre mühendisleri olarak bir tesis kurulsun ya da kurulmasın demeyiz. Çevreye olan etkilerini değerlendirir, daha kurulmadan önlem almaya çalışırız” diyerek başladığı konuşmasında gemi söküm tesislerine ilişkin verdiği bilgiler tek kelimeyle dehşete düşürdü bizi… Aliağa’da çalışan yaklaşık 1 milyon ton kapasiteli 24 şirketin yalnızca bir tanesi Avrupa Birliği standartlarına uygunken diğerleri tümüyle standart dışı çalışıyormuş mesela… “Aslında, bizde de yasal mevzuat açısından sorun yok… Ancak ne bu mevzuata uyuluyor, ne de yeterli denetim yapılıyor” dedi Hoca…

BU TESİSLER ÇEVRE STANDARDI DÜŞÜK ÜLKELERDE BULUNUYOR

Hoca’nın verdiği bilgilere göre, AB ülkeleriyle ABD’de yüksek standartlar nedeniyle gemi sökümü yok denecek kadar az… Bangladeş’se pazarın lideri konumunda… Onu Hindistan, Pakistan, Çin ve Türkiye takip ediyor… Bu ülkelerin revaçta olmalarının tek nedeniyse düşük çevre ve iş güvenliği standartları elbette… Anlatıyor: “Bir gemiyi Bangladeş’te, Hindistan’da sökerseniz ton başına kazanç 400 dolar civarında. Türkiye ve Çin’de 200 dolara düşüyor. AB ülkelerindeyse 10 dolar bile kazanılamıyor. Basel Sözleşmesine göre belirlenen yüksek standartlar maliyetleri de artırıyor çünkü…”

Çevre sağlığı açısından daha dehşeti de var… 1974 tarihli yasaya göre, gemi söküm tesisi kurulmadan önce atık depolama ve arıtma tesislerinin kurulması zorunluyken, Aliağa’da, 45 yıldır çalışan tesislerin hiçbirinde böyle bir tesis bulunmuyor… Ekliyor Küçükgül: “Bu tesisler olmadığı gibi iş güvenliği kurallarına da uyulmuyor. İşçilere verilmesi zorunlu olan koruyucu eşya bile doğru düzgün dağıtılmıyor. Sökümden elde edilen her şey paraya dönüşüyor. Para etmeyen tek şeyse atıklar. Onlar da bu ülkenin havasına, suyuna karıştırılıp, Aliağa gibi en verimli topraklarına gömülüyor…”

HÂLÂ OKSİ-ASETİLENLE KESME YAPILIYOR

Gemi sökümünde su jeti ya da hidrolik makaslar kullanılması gerekirken, Aliağa’da, oksi-asetilenle kesim yapılıyor hâlâ… Bu yöntem, mikroorganizmaların gemi gövdesine yapışmasını önlemek için sürülen zehirli boyaların gaz fazına geçmesi, madeni yağlarla petrol atıklarının yanarak toksik kimyasalların ortaya çıkması başta olmak üzere pek çok sorun yaratıyor…  “Radyoaktivite nedeniyle Angola’da bile sökülmeyen 3 futbol sahası büyüklüğündeki bir gemi, Aliağa’ya getirilip, tüm itirazlara rağmen hızla söküldü. Mahkeme kazanıldı ama gemi çoktan sökülmüştü” diyor Hoca…

Çat pat sahip olduğumuz bilgilere, usta işi anlatımla yenilerini de ekleyerek sunan Hoca, Kilimli’de karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi, tüm berraklığıyla serdi önümüze… Salonda tesise karar veren politikacılarla ilin yöneticileri olsaydı keşke… Bir parça utanırlar mıydı bilemem ama en azından makamlarına soru işaretleriyle dönerlerdi… Meselenin özü ise diğer panelist Emine Helil Kınay’ın sözlerindeydi: “Ekonomik büyüklükte ilk 20’de yer alan Türkiye, yaşam kalitesinde sondan 20. sırada bulunuyor. Ekolojiyi ekonomiye kurban eden politikalar son bulmadıkça bu çarpıklık düzelmez…”