Bankamatik önünde.
Bir çocuk kadar.
Elinde odun baston. Öteki elinde kart, şifre yazılı bir kâğıt.
Küçücük, yere paralel bir adam. Paltolu. Şapkalı. İki kalın kaş, derin iki çukur, iki boncuk göz. İnce, uzun esmer yüz.
Dağ gibi bir gence verdi kartın, şifresini de. Hesap açıldı. Ekranda 5.46. Dede, baktı, göremedi.
Genç, "Hesabınızda çekilecek para yok." deyince "Farkı goymamışlar mı daha?" diye sordu dede fısıltıyla.
Cevabı, kartı, şifreyi aldı, usluca kalabalığa karışıp gitti.
Derdi bana kaldı.
Önce sevindim. Güvencesi var. Şifresini herkese gösteriyor, zarar görmüyor. Demek iyi insanlar yurdundayız.
Sonra üzüldüm. Kimsesi yok mu? Bir yakını ilgilenseydi. Ya şifresiyle...
Yeniden sevindim. Özgüveni var.
Aman! Her insan ayrı bir şifre!
Ben de yürüdüm, kalabalığa karıştım.
Şimdi, paraları dağıtıp yalnız kalınca, sizi hatırladım. Yakında olsaydınız size çay ısmarlardım.
Ha! Şifre kâğıdıyla dolaşmaya başlamadan hayatın keyfini çıkaralım.
Yaşım mı kaç? Sormayın!
En güzel yaştayım.