EN GÜZEL SÜRÜCÜ ÖDÜLÜ 

Abone Ol

     Yağmur çiseliyordu. 

     Durakta araba beklerken çevredeki çiçekleri sevdim. Gonca gül, kopar, al götür beni buradan, diyordu.

     Araba geldi. Gonca kaldı dalında. Olsun, yine görüşecektik biri koparmazsa.

     Yolculuk başladı.

     Kırmızı tişörtlü, uzun yüzlü, gözleri derine kaçmış, kaşları kalın genç bir adamdı sürücü. Saçlar, önden döküktü, ense üstünde tek tüktü. Erken olgunlaşmış bir genç yani...

     Bir sonraki durakta binen yaşlıya:
     "Oturmanızı bekliyorum düşmeyin diye. Aracı hareket ettireceğim." dedi etkileyici bir söyleyişle.

     Adam oturdu, araç hareket etti.

     Biraz sonra, başka bir durakta, binenlerle halk otobüsümüz doldu, ayaktakiler kalabalıklaştı. Kucağında çocuk olan kadını fark etti sürücü.

     "Gençler, rica etsem, çocuklu bayana yer verebilir misiniz?"

     Bir genç hemen fırladı yerinden:
     "Buyrun!"

      "Teşekkür ederim."

      Kadının yerleşmesi beklendi. Uyarı geldi:
     "Çocuğun can güvenliğini emniyete alın hanfendi!"

     Düğmelere basıldıkça:
     "Arka kapıyı açıyorum, dikkat edin! Tamam mıyız arka taraf?"

     Yolcular etkilendi. Denenler, öfkesiz,  yumuşak davranışlarla uygulanıyordu.

     "Derince Geçit'te inmek isteyenler var mı? İnmek isteyenler duraklara gelmeden düğmeye basınız lütfen!"

      Ayaktaki kadın yolcunun tatlı fısıltısı geldi kulağıma:
     "Çok kibar bir şoför!"

     Her şey içten ve doğaldı. Yarım yüzyıllık halk otobüsü yolcusu ben şaşkındım. Bu kadar sorunlu, bu kadar karamsar bir dönemde nereden çıktı bu sevimli adam? Bir düş müydü bu? Bir dizi film çekiminin figüranları mıydık biz yoksa?

     Kalabalıkta etkili olan ses eğiticiydi:
     "Araç yeterince dolu. İnecek yoksa duraklara girmeyeceğim. Haberiniz olsun!"

      Ne güzel!

     "İnmek için acele etmeyiniz! Yerinizden kalkmayınız! Araç dursun! Kapılara dikkat! Kapılar öne açılıyor. Aynaları göremiyorum. İnemeyen olursa haberim olsun!"

     Sanki dersteydik.

     "Durun! İnmeyin! Kaldırıma yanaşayım!"

     Zorlanan bir yolcuya, ta öteden:
     "Amca, inecek misiniz?"

     "Evet!"

     "Durun, acele etmeyin! Kaldırıma yanaşayım da suya düşmeyin!"

     Önden binene:
     "Sıkı tutunun! Düşersiniz!"

     Bu adam, bu nazik ilgiyle, bu yollarda, ne kadar dayanabilir, diye düşünürken bir genç kız kartını okutuyordu.
      O uğursuz ses:
     "Bakiyeniz yetersiz!" dedi.

     Kız şaşkındı, tedirgindi. Sürücü sorunu nasıl çözecek diye merak ettim.

      Çözüm ilginçti, çok hoşuma gitti. Sakin ses, genç kıza:
     "Telaşlanmayınız! Geçiniz! Bugün misafirimsiniz. Aracımızda rahatınıza bakabilirsiniz. Lütfen dert etmeyiniz!" dedi.

     Kız, o tatlı seslenişe tepkisiz uydu, arkaya doğru yürüdü.

    "İsteyen ön kapıdan da inebilir. Arka kapıda sıkışmayınız!"

     Maalesef zevkli yolculuğumuz şu son sözle bitti:
     "Acele etmeyiniz! Şöyle can güvenliğinizi emniyete alayım önce. Sonra inersiniz!"

     Minibüs durdu. Arka kapı açıldı. Gönülsüz indim sokağa.

     Dönüşte, gonca gülü sevdim yine. Bir hoyrat el koparmamıştı onu. Sevindim. Herkes, her şey çirkin değildi. Sürücü aklımdaydı hâlâ.

     Ey gonca gül, güzel sürücü ödülü düzenlense yurt genelinde, birincinin ödülü seni koparmadan koklamak olmalı, koparmadan koklamak seni!..

     Ah! Bir de şu yollar, bu kadar engebeli  olmasa!..

     Düşünmeden edemedim yine bizim sürücüyü. Acaba öyle kibar kalabildi mi ki bitince mazotu, benzini?